Son yıllarda Avrupa’dan helal et ithal eden firmaların gündeme getirdiği bir olay vardır: Hayvanları önce ucu milli tabancayla vurup, sonra kesmek. Almanya, Polonya gibi ülkelerde hayvan kesiminde uygulanan usul şöyledir: Önce kesimi yapılacak hayvanın başı, ucu milli tabancayla vurulur ve beyin ölümü gerçekleştirilir, sonra da bacağından asılarak kesim yapılır.
İlk etapta bu uygulama şoklama çerçevesinde değerlendirilebilir fakat şoklamadan farklıdır. Şoklama, elektrikle yapılmaktadır ve hayvan kesimden önce ölmüyorsa, hemen bütün âlimler ve resmî dinî müesseseler tarafından caiz görülmekte ve denilmektedir ki, hayvan kesiminin kolaylaştırılması için bu bir zarurettir.
Ucu milli olan tabancayla hayvanı vurmanın ve sonra kesmenin caiziyeti ise âlimler arasında tartışılmıştır/tartışılmaktadır. Tartışmanın merkezinde ise, tabancayla vurduktan sonra hayvanın beyninin ölmesi fakat kalbinin ölmemesi, kalbinin ne zaman öldüğünün bilinmemesi yatmaktadır. Eğer kesim kalbin ölümünden önce yapılırsa helal, sonra yapılırsa haramdır.
Öncelikle, tabancayla vurma konusunu ele alalım: Suudi Arabistan’da toplanıp fıkhi meselelerde fikir birliği sağlamaya çalışan bir müessese olan Mecmaü’l Fıkhi’l İslami, yapmış olduğu araştırmalar neticesinde şu karara varmıştır: Eğer tabancanın ucuna takılan mil sivri ise, hayvanı bu tabancayla vurmak caiz olmaz. Çünkü bu vuruş, bir baltayla, bir çekiçle vuruş gibidir ki bunlar haramdır. Eğer bu mil yuvarlak uçlu ise bu şekildeki kesim caizdir. Muhtemelen bu müessese, milli tabancanın hayvanı öldüreceğini, yuvarlak uçlu tabancanın öldürmeyeceğini düşünerek böyle bir karara varmıştır.[1] Mecmaü’l Fıkhi’l İslami, Karar 95
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından da mesele benzer bir şekilde ele alınmakta ve şöyle denilmektedir: “Günümüzde dünyanın çeşitli yerlerinde kullanılan elektrik şoku, tabanca, karbondioksit gazı verme, başına çekiç veya tokmakla vurma, omuriliğine şiş sokma gibi tekniklerle öldürülen -henüz canlı iken boğazlanmadan- hayvanlar, öldüren müslüman ise Mâide sûresinin 3. âyetinde yenmelerinin haram olduğu bildirilen gruba girer. Çünkü hayvanın kesim işlemi esnasında canlı olması, ölümünün de bu kesim işlemi sonucu meydana gelmesi gerekir. Ancak bu tür bir uygulama hayvanın ölümüne yol açmayacak, sadece onun sakinleşmesini veya bayılmasını temin edecek noktada bırakılır ve daha sonra hayvan canlı iken usulüne uygun kesilirse eti yenir.”[2] İlmihal-Diyanet Vakfı Yayınları
Evet, kesim esnasında hayvanın canlı olması şarttır. Ancak hayvanı yere yatırmak ve kesimi kolaylaştırmak için yapılacak işlerde hayvana işkence olmamalıdır. Kesimden önce hayvana işkence manasına gelecek uygulamalar caiz görülmemiştir. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve selem) bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: “Kesim yaptığınız zaman güzel yapınız. Kesecek olan kişi, bıçağını iyice bilesin ve hayvanını rahatlatsın.”(Ebu Davud, dahâyâ 12)
Tabancayla hayvanı bayıltma veya beyin ölümünü gerçekleştirmenin yetkili mercilerce caiz görüldüğünü belirttikten sonra esas meseleye gelelim ki o da beyin ölümü gerçekleştikten sonra hayvanın kalbinin ne zaman durduğu, kesimin kalbin ölümünden önce yapılıp yapılmadığıdır. Tabi bu arada, esas ölümün, kalbin ölümüyle gerçekleştiğini belirtmiş olalım.
Burada teknik imkânlardan yararlanılması gerekir fakat Avrupa gibi bir yerde, her hayvanın kalbi durdu mu, yaşıyor mu gibi bir kontrol şu an için yapılamamaktadır. Elbette bu konuda resmi makamlara müracaat edilmeli ve Müslümanlar tarafından şartlar zorlanmalıdır. Ancak şu anda bu durumdaki bir uygulama için sorulan soru şudur:
Tabancayla başına vurulan hayvanın kesim sırasında yaşayıp yaşamadığını (hayat-ı müstekırra) nereden anlayacağız?
Şafiî ve Hanbelî ulemasıyla Hanefilerden İmam Ebu Yusuf ile İmam Muhammed hazretlerine göre, yaşayıp yaşamadığı belli olmayan bir hayvanın yaşıyor olduğunun anlaşılması iki şeye bağlıdır. Birincisi, kesim sırasında şiddetli hareket etmesi, ikincisi yine kesim sırasında kanın fışkırması. İmam Muhammed ile İmam Ebu Yusuf, ayrıca, hayvanın kesilmeden önce en az yarım gün yaşama şartını da koşarlar. Malikilere ve İmam Azam’a göre ise, ölüp ölmediği bilinmeyen bir hayvanın yaşadığını anlamak için kesilirken hayvanın hareket etmesi veya kanının normal şekilde akması yeterlidir. Hareketin şiddetli, kan akışının da hızlı olması şart değildir.[3] Mevsuatü’l Fıkhiyyetü’l Küveytiyye, Zebh-Şeraitü’l Mezbuh
Bu açıklamalara göre, Avrupa’da yapılan tabancayla bayıltma, beyin ölümünü gerçekleştirme sonra da boğazdan kesme, Şafii, Hanbelî, İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’e göre caiz görülmemektedir. Zira kamera çekimlerinden de müşahede ettiğimiz kadarıyla, hayvan beyin ölümünden sonra kesilirken kanı fışkırmamakta ve şiddetli hareket etmemektedir. Ayrıca, hayvanın kesilmeden önce yarım gün yaşaması da mümkün görülmemektedir. Malikilere ve İmam Azam’a göre ise bu kesimin caiz olduğu anlaşılmaktadır. Zira onlara göre hayvanın en az yarım gün yaşayabilmesi, kesim sırasında kanının fışkırması, şiddetli hareket etmesi gibi şartlar yoktur. Kan akması veya normal hareket etmesi yeterlidir.
Netice olarak diyebiliriz ki, Avrupa’da yapılan hayvan kesimlerinde, başına ucu milli tabancayla vurulmasında bir mahzur görülmese de kesim sırasında hayvanın canlı olup olmadığı şüphe götürür bir meseledir. Bu yüzden bazı Müslüman makamlar, tabancayla vurduktan sonra beş saniye içinde hayvanın kesilmesi durumunda helal olacağı fetvasını vermişler. Fakat Müslümanlar işi burada bırakmamalı, mutlaka tabancasız kesimin yollarını zorlamalıdırlar. Avrupa ülkelerindeki Müslüman nüfusun çokluğunu da kullanarak, hukuki yollardan bu meselenin çaresini bulmaya çalışmalılar. Aksi takdirde, her ne kadar fetvalardan yola çıkılarak rahatlıkla kesim yapılıyor olsa da meselenin şüpheden hali olmamasından dolayı inananlara murdar et yedirme ihtimali de söz konusudur. Şüpheli durumlarda ise ihtiyata göre hareket etmek ve işin daha hassasını aramak, Müslümanların vazifesidir.
Avrupa kanunlarının zorlamasının dışında aslında bu şekilde kesim yapmak için bir zaruret de bulunmamaktadır. Yani, hayvanın azgın olması, tutulamaması, kesimin kolay yapılamaması gibi bir durum bugün söz konusu değildir. Zira teknik imkânlarla hayvan kolayca yatırılmakta, bir ayağından hafifçe yukarıya kaldırmak suretiyle rahatlıkla zaptedilmekte, kıbleye çevrilmekte ve besmele çekilerek kesilebilmektedir. Temizlik yönünden de hiçbir problem yaşanmamakta, her şey sağlıklı ortamda yapılmaktadır. Evet, bugün bütün bu zor görünen meseleler aşılmıştır ve şerî ölçülere göre rahatlıkla kesim yapılabilmektedir. Türkiye’deki pek çok kesim buna güzel bir misaldir.
Son olarak bir hususu daha hatırlatalım: Hıristiyanlar, bazı yerlerde hayvan kesimini boğazın yanlarından (atar-toplardamarlardan) yapmaktadırlar. Dinimize göre ise, atar-toplardamarlarla beraber nefes ve yemek borularının da kesilmesi lazımdır. Aksi takdirde hayvan murdar olur. Avrupa’dan et ithal edenlerin bu hususa mutlaka dikkat etmeleri gerekir.
İlave bilgi için:
Dipnotlar