Haciz, alacaklı lehine olarak, borçlunun malına hukuken el konulması demektir.
Hukukta cebrî icranın en önde gelen tedbir ve müeyyidelerinden olan haciz işlemi, borcunu ödemeyen kimselerin borcunu ödemeye zorlama veya malını cebrî icra yoluyla satıp borcun ödenmesini sağlama gayesiyle alacaklı lehine hukuken el konulması manasına gelmektedir. Haciz işlemi, fıkıh kitaplarının “hacr” ve “iflas” bölümlerinde “borçlunun hacri ve malının satılması” alt başlığında işlenmiştir. Haciz işlemi esasında yukarıda da belirttiğimiz üzere borcunu kendi irade ve rızası ile ödemeyen kimsenin, borcuna karşılık gelebilecek malı üzerindeki tasarruf yetkisini kaldırmak ve bu malları paraya çevirmek suretiyle alacaklının hakkını vermektir. Buna göre haciz yapılmış bir mal üzerinde borçlunun yapacağı tasarruflar geçersiz sayılmaktadır. Ancak borçlu haczedilemeyen malları üzerinde istediği gibi tasarrufta bulunabilir.
İslam hukukuna göre mallar haczedilebilir mi?
İslam âlimlerinin çoğunluğu, borcunu ödemeyen borçlunun mallarının haczedilebileceği görüşünü benimsemişlerdir. İslam âlimleri, bu hükme dayanak olarak, Peygamberimizin (sallallahu aleyhi vesellem) Muâz b. Cebel’in (radiyallahu anh) iflasına karar vererek mallarına haciz koyup sattırmasını (Müslim, Müsâkât, 18), Hz. Ömer’in (radiyallahu anh) Useyd el-Cühenî adında bir kişinin mallarına haciz koyup sattırmasını ve parayı alacaklılara dağıtmasını (Serahsî, 24/164), ayrıca Peygamber-i Zîşân Efendimiz’in (sallallahu aleyhi vesellem) “Ödeme gücü bulunan bir kimsenin borcunu ifa etmeyip geciktirmesi onun cezalandırılmasını ve kınanmasını helâl kılar”( Buhârî, İstikraz, 14) mealindeki hadis-i şerifini delil olarak getirmektedirler. Fakihlerin bir kısmı, hadiste geçen ukubet/cezalandırma kelimesini hapis ve ta’zir olarak yorumlamışlardır. Çoğunluk ise hapis cezasının yanında haciz cezasının da mümkün olduğunu söylemişlerdir. Hapis cezasının yanında haciz cezasının da verilebileceği görüşünde olan fakihler arasında da bu iki cezadan hangisinin öncelikle verilmesi gerektiği konusunda bazı içtihat farklılıkları söz konusudur. Buna göre, Malikî ve Şafiî mezheplerine göre borcunu ödemeyen kimsenin öncelikle mallarının haczedilmesi gerekir, hapis cezası daha sonra gelir. Hanefî ve Hanbelî mezheplerine göre ise; borcunu ödemeyen kimsenin ilk etapta hapsedilmesi gerekir, haciz cezası daha sonra gelir. Burada Hanefi mezhebinde tercih edilen görüşün borçlunun mallarının haczedilebileceği görüşünü söylemenin yanında İmam-ı Azam Ebu Hanife’ye göre borçlunun mallarının haczedilip satılamayacağını ifade etmek gerekir. İmam-ı Âzam’a göre borçlu ancak hapsedilebilir.(((Fahrettin Atar, “Haciz”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c: 14,518)))
Haciz konusunda hatırda tutulması gereken önemli bir nokta, borçlu olan kimsenin aslî ihtiyaçlarından olan mallarının haczedilememesidir. Buna göre bir kimsenin oturmuş olduğu ev, binek ve yük hayvanı -buna bugünkü şartlar itibariyle binek ve yük arabaları eklenebilir-, yazlık ve kışlık elbiseleri, meslek ehlinin alet ve edevatı, çiftçinin alet, makine ve hayvanları, bir aylık -başka bir görüşe göre bir yıllık- nafaka ihtiyacı o kimsenin aslî ihtiyaçlarından sayılacağından bu sayılan mallar hacze konu olamaz. Ancak asli ihtiyaçtan sayılan ve değeri yüksek olan bir mal haczedilip satılabilir ve bu satış bedeliyle asli ihtiyacın yerini dolduracak daha uygun bir mal alınabilir. Mesela değerli bir villanın satılıp yerine normal bir dairenin alınması gibi.[1](Fahrettin Atar, “Haciz”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c: 14,519.
Hacizli malları satın almak caiz midir?
Yukarıdaki bilgiler ışığında borçlu kimsenin malları haczedilip satılabilir. Ancak açık artırma usulü ile rayiç bedeli üzerinden satılması gereken bu malların en yüksek fiyata satılabilmesi için gereken tedbirler alınmalıdır. Hacizli malların satışı noktasında hem devlet yetkilileri uygun zamanı gözetme noktasında tedbirlerini almalıdırlar hem de satın alacak kişiler fırsatçılık yapmamalıdırlar.
Dinimiz borçlu insana yardım etmeyi, bir insanın borcunu ödemeyi en büyük hayırlardan saymışken, düşmüş bir insanın elindeki -belki de son malını- fırsatçılık yaparak almanın bırakın dindeki yerini insanlık sınırları içerisindeki yerini bile bulmak zordur. Zira bu davranış daha çok sırtlanlar arasında itibar görür. Bu takdirde de “ağlayanın malı gülene fayda vermez sözü” tezahür eder.
Netice itibariyle hacizli malları alan kişiler, bu malları rayiç bedelleri üzerinden fırsatçılık yapmadan alırlarsa bu takdirde mazur görülebilirler. Zira hacizli mal karşılığında ödenen parayla hacze düşmüş kimsenin borçları ödenmiş olur. Bu durumda malın değerinde satılmasına vesile olunduğu için bu tür malları alan kişinin sevaba nail olması da ümit edilir.
Dipnotlar
⇡1 | (Fahrettin Atar, “Haciz”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c: 14,519. |
---|