Öncelikle şu iki hususu ifade edelim: Günümüzdeki ekonomik faaliyet ve teşkilatlanmalar, büyük ölçüde Batı kapitalizmine uyarlanmış durumdadır. Dolayısıyla ne tarihî toplum düzenimize, ne de sosyo-ekonomik teşkilatlanmamıza uymaktadır. Çünkü bugünün ekonomik faaliyetlerini şekillendiren güç, israf ve faiz ekonomisidir. Bu da daha ziyade tüketim felsefesine dayanmaktadır. Yani sistemin işlemesi için toplum düzenindeki sosyal tabakalar sürekli israf ve tüketime alıştırılmalıdır. Bunun da en temel dayanağı insandaki mal-menal hırsı ve fıtrî zaafıdır. Moda ve reklam şirketleri bin bir türlü entrikalarla insandaki bu zaafı kamçılayıp, pompalamak için gece gündüz çalışmaktadırlar. Zira başka türlü insanları israfa ve modaya alıştırmanın imkânı olmadığını pek iyi bilmektedirler. Oysa bir toplumdaki ekonomik icraat ve faaliyetler o toplumun karşılaştığı ferdî ve sosyal ihtiyaçlar ve zaruretlerle şekillenmelidir ki güçlü ve düzenli bir ekonomi teşekkül etsin. Ama maalesef bugün bu böyle olmuyor. Toplum tatmin edilemez bir israfa alıştırılıyor. Böyle olunca da, ihtiyaç olmayan maddeler dahi, temel ihtiyaç listelerine kaydediliyor.
Esasen taksitli satışlar belli şartlar dahilinde şer’an sakıncası olmamakla beraber, kapitalizmin kitlelerin alım güçlerini tahrik ve teşvik etme gayreti ve felsefesinin bir neticesi olarak ortaya çıkmıştır.
Burada dikkati çeken ikinci husus ise; sorunun caiz mi şekliyle değil, faiz mi endişesiyle sorulmasıdır.
Bu kısa girişten sonra sorunun cevabına geçelim. İslâm hukukuna göre alış verişler malın veya paranın peşin olup olmamasına göre dört ayrı kategoride incelenir:
1) Mal peşin, satış bedeli peşin. Bu muamele caizdir.
2) Mal veresiye, satış bedeli peşin. Selem veya selef akdi adını verdiğimiz bu alış veriş çeşidi de caizdir.
3) Mal veresiye satış bedeli veresiye. Bu hadis-i şerifle yasaklanmıştır.[1]eş-Sevkânî, Neylü’l-Evtâr, 5/176.
4) Mal peşin, satış bedeli veresiye.
Veresiye alış veriş olarak nitelendirdiğimiz bu muamele, Allah Rasulü’nün Hz. Cabir’in devesini bir yolculuk esnasında alıp, parasını Medine’de ödemesi veya bir Yahudi’den bedelini sonra ödemek şartıyla buğday alması (Buhari, istikraz 1) vs. gibi gösterebileceğimiz birçok örneğe istinaden caizdir. Yalnız burada satış bedelinin ve ödeme tarihinin veya bedel taksitler halinde ödenecekse, taksit ödeme tarihlerinin mutlaka satış anında tesbit edilmesi gerekmektedir.
Aksi halde, peşin 5 milyon, vadeli 8 milyon denilip, iki fiyattan bir tanesi üzerinde karar kılmadan bitirilen bir alış veriş “Allah Resulü bir satış içinde iki satışı nehyetti” (Müsned, 1/394; Muvattâ, 2/663) ve “bir satış içinde iki şart helal olmaz”(Buhari, Buyu’, 73; Tirmizi, Buyu’, 19) hadislerine binaen kafiyen caiz değildir.
Netice itibarıyla peşin veya veresiye fiyattan birisini tercih etmeden akit yapılmış ve alıcı akit meclisinden bu şekilde ayrılmışsa satış bedeli meçhul olduğundan akit fasittir. Ama ister peşin ister veresiye taraflar iki fiyattan biri üzerinde anlaştılar ise akit caizdir.
Şimdi gelelim vadeli satışta, peşin satış fiyatının üzerine eklenen paranın hükmüne:
a) Satış peşin ve veresiye olmak üzere iki fiyat öne sürmeksizin tek satış bedeli üzerinden yapılsa ve üzerine akit yapılan satış bedeli veresiye satış miktarını bulsa, hile, yalan, gabn-i fahiş (aşırı aldatma) olmamak şartıyla caizdir. Mesela 20 milyon peşin, 25 milyon veresiye piyasada müşteri bulan bir mala baştan 27 milyon denilse, sonra yapılan pazarlık sonucu bu mal 25 milyon peşine satılsa, eğer 2 milyonluk fark gabn-i fahiş içine girmiyorsa, bu muamele caizdir.
b) Veresiye satış bedeli, piyasa fiyatlarının esneklik alanı içine giriyorsa, vâde farkı satış bedelinden indirim yapmamak anlamına gelir. Yani piyasada 20 ila 25 milyon arasında alıcı bulan bir mal, 19 veya 25 milyona satılabilir. Şimdi bu malı 25 milyona peşin olarak satılsa indirimsiz, veresiye 25 milyona satılsa müşteriye ödeme kolaylığı sağlanarak sanki indirim yapılmış demektir.
c) Fakat aynı mal piyasa sınırları dışına çıkılarak, sırf vâde sebebiyle 30 milyona satılsa, bu 5 milyon bazılarına göre faizdir. Zira Allah Rasulü (s.a.s) “Her kim bir satış içinde iki satış yaparsa, satıcı için ya bu iki fiyattan düşük olanı veya faiz vardır“(Ebu Dâvud, Buyu’ 53, Beyhakî, Sünen, 5/343) buyurmaktadır.
Bazılarına göre ise bu fahiş fark faiz değildir. Zira bahsi geçen hadis-i şerifin ravilerinden Muhammed b. Amr b. Alkame zayıf bir insandır.[2]ez-Zehebî, Mizanu’l İ’tidal ve Tbni Ebi Hatim el-Râzi, el-Cerhu ve’t-Ta’dil, Muhammed b. Amr b. Alkame maddeleri Ayrıca “bir satış içinde iki satış”hadisinden anlaşılan mânâ, daha önce de değindiğimiz gibi, peşin veya veresiye bir bedel üzerinde karar kılmadan bitirilen alış veriş demektir. Halbuki burada bir meçhuliyet söz-konusu değildir.
Faiz meselesine gelince; faizin mahalli ve illeti bahsini ettiğimiz hususta bulunmamaktadır. Zira burada ne paranın para ile, ne de malın mal ile değişmesi vardır. Burada mal ile para mübadelesi yapılmaktadır ki, buna İslâm hukukuna göre bey’ denir ve bu türlü durumlarda faiz câri değildir. İhtimal buna faiz diyenler malı ortadan kaldırıp yerine parayı koyuyor ve alış verişi paranın para ile mübadelesi şeklinde görüp hayalî ve farazi birşey üzerine hüküm bina ediyorlar. Bununla birlikte yani aradaki 5 milyonluk fark faiz olmamakla beraber gabn-i fahiş olduğu da muhakkaktır.
Dolayısıyla da, alıcının malı geri iade etmeye veya 5 milyon fazlalığı almaya, satıcı kabul etmediği takdirde de mahkemeye müracaat etme hakkı vardır. Ve 5 milyonluk bu fahiş farkın helal olduğunu söylemek de katiyen mümkün değildir.
*Ahmet Kurucan
Dipnotlar