Pek çok hadis kitabında yer alan bir rivayette, أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نَهَى عَنْ بَيْعِ الْغَرَرِ “Şüphesiz Nebiyy-i Ekrem garar satışını yasaklamıştır.”[1]Buharî, Büyû’ 61; Müslim, Büyû’ 4; Ebû Dâvud, Büyû’ 24, 25; Tirmizî, Büyû’ 17; Nesâî, Büyû 27; İbn Mâce, Ticârât 23. buyrulmuştur. Beyu’l-garar, fıkıh kitaplarında yasak alışverişlerle ilgili en fazla üzerinde durulan ve en çok misal verilen konulardan birisidir. İmam Nevevî, garar satışı yasağının, alışveriş konusunun asıllarından en büyük bir asıl olduğunu ve sayılamayacak kadar çok meselenin buna dâhil olduğunu ifade etmiştir.[2]Ebû Zekeriyyâ Yahya b. Şeref en-Nevevî, el-Minhâc şerhu Sahih-i Müslim, Beyrut: Dâru ihyâi’t-türâsi’l-Arabî, 1392, 10/156. Öncelikle “garar” kelimesinin ne mânâya geldiği üzerinde duralım.
Sözlükte, risk, aldatma, hile yapma, kişinin kendisini ve malını tehlikeye atması gibi anlamlara gelen garar kelimesinin ıstılahî mânâsı hakkında Cürcânî şu tarifi yapmıştır: Garar, akıbeti meçhul olan ve elde edilip edilemeyeceği bilinemeyen şeydir.[3]Cürcânî, et-Ta’rîfât, 1/161. Serahsî de, gararın temel özelliği olarak “mestûru’l-akıbe” (sonu bilinemeyen) ifadesini kullanmıştır.[4]Serahsî, el-Mebsût, 12/194. Dolayısıyla haksız kazanca yol açacak ölçüde kapalılık ve belirsizlik bulunan akitlere bey’u’l-garar denilmiştir.[5]İbrahim Kâfi Dönmez, “Garar”, DİA, 13/366.
Abdullah b. Mes’ud’un Allah Resûlü’nden (sallallâhu aleyhi ve sellem) rivayet etmiş olduğu, لَا تَشْتَرُوا السَّمَكَ فِي الْمَاءِ فَإِنَّهُ غَرَرٌ “Sudaki balığı satın almayınız. Çünkü bu garardır (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 1/288.). hadis-i şerifi de, gararın ne olduğunu izah etmektedir. Fıkıh kitaplarına bakıldığında da, garar ihtiva ettiğinden dolayı caiz olmadığı ifade edilen akitlere, havadaki kuşun, sudaki balığın, kaçmış hayvanın, hayvanın karnındaki ceninin vs. satışının misal getirildiği görülmektedir.
Fakat şunu da hemen ifade etmek gerekir ki, gararın, akitleri fasit veya batıl kılan hile, tağrir, tedlîs, gabn ve cehâlet gibi kavramlarla yakından ilişkisi olduğu gibi, daha önce ele alınan madumun satışıyla da ciddî bir benzerliği vardır. Hatta Hanbelîlerin gararı, madumun satışının yasak kılınmasının illeti olarak değerlendirdiklerini ifade etmiştik. Ne var ki gararın, haksız kazanca sebep olması ve akit serbestisine getirilen bir sınırlandırma olması yönüyle bütün bu kavramlarla kesişen bir yönü olsa da, onlarla mahiyet farklılığının bulunduğu da bir gerçektir.
Gararın sözlük mânâsı itibarıyla aldanma ve aldatmayı da içine aldığı düşünüldüğünde, onun riske dayalı bir nevi haksız kazanç olduğu açıktır. Bu sebeple de, konuyla ilgili hadislerin yanı sıra, Kur’ân-ı Kerim’de yer alan ve batıl yoldan kazanç elde etmeyi yasaklayan ayet-i kerimelerin[6] Bkz. Bakara Sûresi, 2/188; Nisâ Sûresi, 4/29, 161; Tevbe Sûresi, 9/34. de garar ihtiva eden alış-verişleri haram kıldığını ifade edebiliriz. Hanefiler gararın bulunduğu akitleri batıl olarak isimlendirmek suretiyle, bu tür akitlerin geçersiz olduğunu ve tamir edilemez bulunduğunu anlatmak istemişlerdir.
Fakat gararın da çok ve az olmasına göre hükmünün değiştiğini ifade etmek gerekir. Yani mebi’deki çok gararın caiz olmadığında ittifak olduğu gibi, önemsiz ve az gararın akde tesir etmediğinde ve caiz olduğunda da ittifak vardır.[7]İbn Rüşd, Bidâyetü’l-müctehid, 3/173.
Son olarak belirtmek gerekir ki, alışverişlerde akdi batıl kılacak ölçüde bir gararın bulunup bulunmadığını tespit etmede, ictimaî şartlar, pozitif bilimler ve ticarî teamüller de göz önünde bulundurulmalıdır. Yani garar ihtiva eden akitlerin geçersiz olduğunda şüphe bulunmasa da, hangi akitlerin bu çerçevede değerlendirileceği meselesi zamana göre değişebilir. Önemli olan, gararın mânâ ve muhtevasının doğru anlaşılması ve akitlerde karşılıklı rızayı sakatlayacak ve haksız kazanca sebep olacak bir belirsizliğin bulunup bulunmadığının iyi tespit edilmesidir.
Dipnotlar
⇡1 | Buharî, Büyû’ 61; Müslim, Büyû’ 4; Ebû Dâvud, Büyû’ 24, 25; Tirmizî, Büyû’ 17; Nesâî, Büyû 27; İbn Mâce, Ticârât 23. |
---|---|
⇡2 | Ebû Zekeriyyâ Yahya b. Şeref en-Nevevî, el-Minhâc şerhu Sahih-i Müslim, Beyrut: Dâru ihyâi’t-türâsi’l-Arabî, 1392, 10/156. |
⇡3 | Cürcânî, et-Ta’rîfât, 1/161. |
⇡4 | Serahsî, el-Mebsût, 12/194. |
⇡5 | İbrahim Kâfi Dönmez, “Garar”, DİA, 13/366. |
⇡6 | Bkz. Bakara Sûresi, 2/188; Nisâ Sûresi, 4/29, 161; Tevbe Sûresi, 9/34. |
⇡7 | İbn Rüşd, Bidâyetü’l-müctehid, 3/173. |