Bu hususta bütün akrabalar eşit değildir. Evet, akrabalara zekât verilir, hatta zekâtımızı verirken öncelikle fakir olan akrabalarımızdan başlamak müstehap görülmüştür. Çünkü bununla kişi zekât borcunu ödediği gibi, dinin emrettiği akrabalık bağlarını da gözetmiş olacaktır.
Fakat diğer taraftan zekâtın verilemeyeceği yerler sayılırken bunlar arasında bir de yakın akraba bulunmaktadır. Buna göre kişi, zaten bakmakla sorumlu olduğu yakın akrabasına zekât veremez. Çünkü bunlara verdiği zekâtın faydası yine kendisine dönecektir. Bir de kişinin aynı çatı altında yaşadığı bu yakın akrabasına zekât ve fitre parasıyla bakması bizim dini duygu ve düşüncemize uygun değildir.
Kişinin zekât veremeyeceği kişiler, ebeveyni, hanımı ve çocuklarıdır. Ebeveyni derken, buna bütün usulü girer. Yani dedeleri ve nineleri de çocuklarının içine de bütün furû’u girer. Yani torunlar, onların çocukları vs. Çünkü bunlar kişinin zaten bakmakla mesul olduğu, nafakalarını kendisinin karşılaması gereken yakın akrabasıdır. Fakat bunların dışında kalan, dayı, amca, hala, teyze, kayınvalide, kayınpeder, damat, gelin vs. diğer akrabaya zekât verilebilir.
Fakat burada dikkat edilmesi gereken bir diğer husus da, zekât verirken dindar olanların ve ihtiyacı olanların tercih edilmesidir. Yani zekâtımı akrabama vereceğim diye, dini yaşayışında laubali veya zaten maddi durumu iyi olan kimselere zekâtımızı vermemiz doğru değildir. Eğer maddi durumu itibariyle kendisine zekât düşecek kadar bir mala sahipse zaten ona zekât veremeyiz.