Değerli kardeşimiz,
Sizin bakım-görümünüz altındaki kayınbiraderinizin durumu, bir kişinin himayesindeki yetimin durumuna benzemektedir. Bir yetime bakan kişinin, o yetimin malından yararlanması konusunda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur:
وَمَنْ كَانَ غَنِيًّا فَلْيَسْتَعْفِفْ وَمَنْ كَانَ فَقِيرًا فَلْيَأْكُلْ بِالْمَعْرُوفِ
“(Yetimin bakımını üstlenen kişi) zenginse, yetimin malından faydalanmaya ihtiyacı yoksa müstağni davransın (yani onun malına el sürmesin). Şayet fakirse, “maruf” ölçüsünde ondan istifade edebilir.” (Nisa suresi, 4/6) Buradaki maruf; makul ölçülerde, örfe/duruma uygun, aşırıya kaçmadan gibi anlamlara gelir.
Yalnız burada şu fark var: Yetim çocuk, rüşdüne erinceye kadar hamisi olan kişinin yanında kalır, sonra kendisine malı teslim edilir. (Yukarıda verdiğimiz ayetin baş tarafı da bunun usulünden bahsetmektedir) Bu yüzden yetimle ilgili ameliye, o büyüyüp kendi malında kendisi tasarruf edebilecek olgunluğa erişinceye kadar onun malını bir emanet olarak muhafaza etmektir. Yani bu işin bir sonu vardır, emaneti o zamana kadar muhafaza edersiniz.
Sizin içinde bulunduğunuz durum biraz daha farklı. Zannederim kayınbiraderinizin özrü devamlı. Dolayısıyla sizin ailenizin bir üyesi olarak onun maaşını aile bütçenize katmanızda bir mahzur olmayabilir. Zira şu anda ya da ileride onun sizden müstakil bir hayatı olmayacak. Ancak yine de ihtiyatlı davranıp ihtiyaç kadarını ev bütçesinde değerlendirip geri kalanını onun adına bir yere koymayı ve bununla daha sonra onun herhangi bir şekilde ortaya çıkabilecek bir ihtiyacını karşılamayı düşünürseniz bu da sizin takvanızdan kaynaklı bir davranış olabilir. Zira belki ileride onun bakım görümünü başkası üstlenmek durumunda kalabilir ya da başka bir durum ortaya çıkabilir.
Her şeyin doğrusunu Allah bilir. O’na emanet olun.