Efendimiz, hadis-i şeriflerinde şöyle buyururlar:
حُبِّبَ إلىَّ الطِّيبُ وَالنِّسَاءُ، وَجُعِلَتْ قُرَّةُ عَيْنِى في الصَّلَاةِ
“Bana, (dünyanızdan) koku ve kadın sevdirildi. Gözümün nuru ise namazda kılındı.” (Nesâî, İşretü’n-Nisâ 1)
Burada Allah Resulü (aleyhissalatü vesselam), dünyayı kendisine nisbet etmiyor, onu tahkîr için “seviyorum” demiyor, sevdirildi diyor. Zîra Resûlullah, dünyadan uzak kalma noktasında herkesten ileri idi. Onun dünyada ve insanlar arasında bulunması hem vazifesi gereğiydi hem de şefkatinin bir ifadesiydi. Mübarek ruhu, ötelere müştak, Hak ile buluşmaya arzulu, muazzez bedeni de ruhuna eşlik eden bir zâtın, bedenî zevklerle alakası yoktur, hele hele -hâşâ- şehevî hislere kapılmaktan fersah fersah uzaktır. Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) aziz hayatları da bu hususa en büyük delildir. 50 yaşına kadar sadece bir kadınla evli kalmış –kaldı ki o validemiz de kendisinden 15 yaş büyüktü-, hanımı vefat edince o yaştan sonra dokuz kadar kadınla aynı anda evli bulunmuştur. Bu durum esasen 50 yaşındaki bir insan için yüktür. Zira insan o yaşlarda, dinlenmek ve elini eteğini mesuliyet gerektiren işlerden çekmek ister. Dokuz kadınla birden evli bulunmak ise ciddi bir yük ve mesuliyettir. İşte bu mesuliyet ve yüke rağmen Efendimiz (aleyhi ekmelü’t tehâyâ) evliliğe teşebbüste bulunmuşsa, burada hususî bir sevdirilme var demektir. Âlimlerimiz “sevdirildi” diye meçhul olarak ifade edilmesinden “Kadın ve kokuya olan sevgi Resûlullah’ın cibilliyetinde ve tabiatında mevcut değildir. O, sevmeye kullara rahmet gayesiyle mecbur kılınmıştır” şeklinde bir incelik çıkarmışlardır. Kadının sevdirilmesiyle alakalı da şu hikmetleri düşünmüşlerdir:
1- Şeriatın mühim bir kısmının kadınlar tarafından nakledilmiş olmasıdır.
2- Ümmetin sayıca artmasına kadınlar vasıta olmaktadır. Kıyâmet günü, Resûlullah diğer ümmetlere karşı, ümmetinin çokluğu ile övünecektir.
3- Kadın, dünyanın en hayırlı varlığıdır. Nitekim bir başka hadiste Resûlullah: الدُّنْيَا مَتَاعٌ وَخَيْرُ مَتَاعِهَا الْمَرْأةُ الصَّالِحَةُ “Dünya bir metadır, en hayırlı metâ ise sâliha kadındır” (Müslim, Radâ 64) buyurmuştur.
Fethullah Gülen Hocaefendi ise meseleyi şu şekilde açıklamaktadır:
“Kadın, bir erkeğin alâka duyması için en önemli unsurlardandır. Hz. Âdem (aleyhisselâm) yaratılırken, bu duygu ile yaratılmıştır. Bu alâkanın fazlalığı şehvettir. Şehvet ise, neslin devam etmesine verilen avans ve ücret demektir. Böyle bir unvan verilmeseydi, hiçbir insan, neslini devam ettirmeyi düşünmezdi. Zira, diğerleri sadece angarya kabul edilecek mükellefiyetlerdir. Tek başına çocuk sevgisi de, neslin devamı için yeterli değildir. Onun için Allah (celle celâluhu), erkeğin kadına, kadının da erkeğe alâka duyması için şehveti yarattı.
İnsan mahiyetinde var olan ve yaratılışla gelen bu duyguyu aşmak mümkün değildir. Mümkün olsaydı, bunu başta Hz. Âdem (aleyhisselâm) aşardı. Ve işte Efendimiz de bu fıtratı ve fıtrî olanı konuşuyor, anlatıyor ve “Bana kadın sevdirildi.” buyuruyordu. O, fıtratla, tabiatla iç içe olduğunu bilen bir peygamberdi. O’nun getirdiği dinde ruhbanlık yoktu. Kendilerini ibadete vermek ve vakitlerinin bütününü, Allah’a (celle celâluhu) kullukta geçirebilmek gayesiyle hadımlaşmak isteyen ashabına O şöyle diyordu:“Allah’ı (celle celâluhu) en çok bileniniz ve O’ndan en çok korkanınız benim. Ama ben ibadet ediyorum, hanımlarımla da bulunuyorum. İstirahat ediyorum, gece ibadetini de yapıyorum. Oruç tutuyorum, yemek de yiyorum. Bu, benim yolumdur. Benim yolumdan yüz çeviren ise benden değildir…”864
O, tam bir denge insanıydı ve objektif prensiplerle gelmişti. O’nun getirdiği din, bir hanîfiye-i semha idi ve herkesin rahatlıkla yaşayıp, tatbik edebileceği bir sistemin de adıydı. O, sadece belli bir gruba hitap etmek için gelmemişti.. herkes içindi ve mesajı da herkesi kucaklıyordu.” (Sonsuz Nur, 1\591)