İslam’ın konuşulduğu hemen her yerde temas edilen konulardan biri de kölelik ve cariyeliktir. Özellikle kadın köle manasına gelen cariye daha çok gündeme gelir ve hakkında değişik yorumlar yapılır. Yapılan yorum ve değerlendirmelerin bir kısmı anlama çabasının neticesi olsa da çoğu tenkit hedeflidir. Hatta bazılarında İslam’ı sadece kölelik ve cariyelikten ibaretmiş ya da kölelik ve cariyeliği İslam ortaya koymuş gibi bir bakış açısı hakimdir. Böyleleri bazen tenkit ederken işi hakaret ve karalama boyutuna kadar vardırırlar.
Kimileri öncelikli konuşulması gereken konular varken bu konuyu gündeme getirmeye gerek duymazlar. Kimileri izah edememe endişesiyle konuyu konuşup tartışmaktan çekinirler. Kimileri de konuşur fakat popüler söylemlere dayalı aşırı ve temelsiz yorumlar yaparlar. Meselenin konjonktürel, kültürel, siyasi, hukuki, psikolojik, sosyolojik ve tarihî yönlerini göz önünde bulundurmazlar. Bütün bunların yanında elbette konuyu enine boyuna delilleri ve tarihi uygulamalarıyla beraber yazıp konuşanlar da vardır.
Aslında cariye konusunu diken üstünde bir mesele gibi ele alıp konuşmaktan kaçmanın da konuşup aşırı yorumlarda bulunmanın da temelinde bilgisizlik yatmaktadır. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, öncelikle cariyeliğin tarifi, tarihi, kaynağı, toplumdaki statüsü, daha önceki cariyelik anlayışıyla İslam’ın gelişinden sonraki durum arasındaki farklar, cariyelere İslam’ın sağladığı imkân ve statü, cariyelerin azat edilmesi yönündeki teşvikler, cariyelere gösterilecek davranış şekilleri, Müslümanların dışındaki köle ve cariyelerin durumu vs. bilinmeden cariye meselesi tam anlaşılmaz. Bunlara vâkıf olmadan yapılacak her yorum ya eksik veya taraflı olacaktır.
İkinci olarak bütün varlığın mülkiyetinin Allah’a ait olduğu hakikati kalplerde yerleşmedikten, mülkiyet sahibinin mülkünde istediği gibi tasarruf edebileceği gerçeği kabul edilmedikten sonra dinin cariye konusundaki hükümlerini anlayıp hazmetmek kolay olmayacaktır. Üçüncü bir husus da günümüzde resmî olarak uygulaması bulunmadığından dolayı cariyelik konusunun bugünkü şartlarda anlaşılmasının zor olmasıdır. 1926 yılında Milletler Cemiyeti tarafından bütün dünyada kaldırılan ve günümüzde resmî pratiği olmayan bir konunun, tamamen tarihî okumalar üzerinden anlaşılmaya çalışılması bazıları için imkânsız denecek kadar zordur.
İlk başta belirtmemiz gerekir ki kölelik ve cariyeliği İslam icat etmemiştir. İslam gelmeden önce o, insanlığın ortak problemi olarak dünyanın çeşitli yerlerinde uygulanıyordu. Tarih ile sabittir ki, kölelik ve cariyelik, eski Mısır ve Yunan medeniyetlerinde, Ortadoğu coğrafyasında, dolayısıyla da Arap toplumlarında, Afrika’da, Avrupa’da, Hint ve uzak doğu kültürlerinde tarihin erken dönemlerinden beri yaşanan, son dönemlerde Amerika’da da uygulanan bir sistemdir. İslam geldiğinde ırkçılık, kabilecilik, kadının ve zayıf insanların ezilmesi, çeşitli zulümler, aile dramları, kabile savaşları gibi kölelik ve cariyelik de hayatın bir realitesiydi.
İslam bütün problemlerle olduğu gibi bu problemle de karşı karşıya kaldı. İnsanların dünya hayatını tanzim etmek ve onlara ebedi hayatı kazandırmak için gelen İslam, elbette bu meseleyi de ele alacak, düzenleyecek ve çözüme kavuşturacaktı. Fakat bunu birden değil, zamana yayarak, toplumsal dengeleri bozmadan ve en önemlisi de toplumla çatışmadan yapacaktı.
İleride görüleceği üzere öyle de oldu. Kur’an cariye meselesini bir vaka olarak ortaya koydu ve çeşitli kanunlar ve çözümler getirdi. Peygamber Efendimiz (SAV), bir kısım sözlü beyanlarının yanında hayatî pratiklerle de meseleye çözüm odaklı yaklaştı ve adeta bir devrim yaptı. Sahabe dönemi ve sonrasında mesele Kur’an ve sünnet çerçevesinde yorumlanarak fıkıh ve kanun kitaplarına girdi. Bütün İslam tarihi boyunca meseleye hep insanî olarak yaklaşıldı.
Hürriyet, iffet, haysiyet, onur, suistimale kapı açmama, toplumdaki gerçek statüsü elinden alınmış bir insana statüsünü geri verme gibi kavramlar ve bakış açıları konunun her zaman merkezinde yer aldı. İslam geldikten sonra kölelik ve cariyelik insanlığın bir gerçeği olarak kalsa da İslam’ın kazandırdığı hukuki statü ve ahlaki ortam sayesinde köle ve cariyeler İslam tarihinin başından itibaren, ezilmekten, zulme uğramaktan kurtulup insanca yaşama imkanını elde ettiler.
Yazımız devam edecek…
*Bu yazı hizmetten.com sayfasından alınmıştır.