Değerli kardeşimiz,
Mü’minler, şart-ı adi mesabesindeki amellerine, hususiyetlerine, karakterlerine ve iradelerinin hakkını vermelerine göre, çeşit çeşit ilahî nimetleri duya duya ve doya doya farklı farklı kapılardan Cennet’e girecekleri gibi; şakîler de küfür, şirk, dalalet, inkar, inat, zulüm ve temerrütlerinin keyfiyetine göre, türlü türlü azabı tada tada ve içten içe yana yana değişik değişik boşluklardan ateşe yuvarlanacaklardır. Nitekim, Kur’an-ı Kerîm’de, mealen “Cehennem’in yedi kapısı vardır; o kapıların herbiri için birer grup ayrılmıştır.” (Hicr, 15/44) denilmektedir.
Cennet’in sekiz, Cehennem’in ise yedi kapısının olmasında, Cenâb-ı Hakk’ın merhametinin enginliğine ve rahmetinin gazabına sebkat ettiğine de bir işaret vardır. Bir hadis-i şerifte, aslında Cennet’e girecek olan bazı kimseler için de Cehennem’de bir yer bulunduğu ama Allah Teâlâ’nın, engin merhametiyle onları oraya düşmekten kurtaracağı ifade edilmektedir. Evet, Hazreti Rahmân u Rahîm, istihkakları açısından kendilerine Cehennem’de yer hazırlanan bir zümreye rahmetiyle tecelli edecek ve bir ateş çukuruna açılan kapılarını kapalı tutarak o çok büyük zümreyi de Cennet’ine alacaktır. Bir yönüyle, işte o zümreye ait olan Cehennem kapısına bedel, Cennet’te onlara yeni bir kapı açılınca rahmet-i ilahiyenin tecellisi olarak Saadet Yurdu için sekiz, Şekavet Diyarı için de yedi giriş kapısı mevcut olacaktır.
Gerçi, Ebu’s-Suûd Efendi gibi bazı müfessirler, bu kapılardan maksadın insanın mükellef organları olduğunu söylemiş ve Cehennem’in yedi, Cennet’in de sekiz kapıya sahip oluşunu kalbin Allah’a müteveccih bulunmasına bağlamışlardır.[1]Ebu’s-Suûd, Tefsîru Ebi’s-Suûd 5/79. Bu anlayışa göre; insanın mükellef organları kalb, dil, kulak, göz, el, ayak, ağız ve apışarası olmak üzere sekiz tanedir. Şayet, kalb doğrudan doğruya Cenâb-ı Hakk’a açık olursa, bu sekiz organın her biri Allah’ın emri üzere hareket ederek Cennet’e giriş kapısı mahiyetini alacaktır. Fakat, eğer kalb kapısı Mevlâ-yı Müteâl’e karşı kapanmış bulunursa, diğer yedi uzvun her biri Cehennem’e açılan bir medhal şekline bürünecektir. Bununla birlikte, marifet kapısı olan kalbin, Cehennem’e açılma ihtimali yoktur; o ya bütün bütün sürgülüdür, ya da ondan yalnızca Cennet’e yürünür. Dolayısıyla, Cehennem için yedi, Cennet için ise sekiz kapı söz konusudur. Kanaat-i acizânemce, bu güzel bir te’vil sayılsa da, meseleyi sadece vücudun azalarına hasretmek doğru değildir; bu organları, mezkur kapılara götüren birer vesile bilmek daha isabetli olsa gerektir.
Cehennem’in Derekeleri
Ayrıca, İslam âlimleri, ayet ve hadislerde yer alan ifadelerden yola çıkarak, azgınlığın çeşitlerine ve derecelerine göre, ahiret azabının da derekeleri (aşağı seviyeleri) bulunduğunu ifade etmişler ve bunların Cehennem, Lâzâ, Saîr, Sakar, Hâviye, Hutame ve Cahîm isimleriyle anılan başlıca yedi grup olduğunu belirtmişlerdir.
Demek ki, azabın da dereceleri ve çeşitleri vardır; alevlisinden kor halinde olanına, hâlisinden kıpkızılına, bir uçurum gibi duranından bir alev topu olup kalbleri saranına kadar türlü türlü Cehennem ateşinden bahsetmek mümkündür. Bu itibarla, ötedeki azabı sadece cayır cayır yanmak ve erimek şeklinde anlamamak lazımdır; orada hicranın benzersiz bir azabı, hasretin farklı bir ızdırabı, firkatin apayrı bir kederi, imansızlığın bambaşka bir elemi ve amelsizliğin değişik bir acısı olacaktır. İslam’a saldırma, Müslümanlara hayat hakkı tanımama, sürekli diş gösterme ve herkese salya atıp dolaşma ahirette tarifi imkansız bir pişmanlığa ve kedere dönüşecektir. Cehennemlikler iç içe hirkat, hicran ve elemle kavrulacaklar; onlar da hangi çirkinliklerinin ne türlü acılara inkılap ettiğini işte orada anlayacaklardır. Anlayacak ve “Falan mü’mine şöyle iftira etmiştik; filana gazete-televizyon diliyle böyle saldırmıştık; dinin şu emrini şu şekilde çarpıtmış ve yalanlamıştık! Heyhat ki, şimdi bunların hepsi birer ızdırap kaynağı olarak döküldü önümüze! Eyvahlar olsun bize!..” diyeceklerdir.
Evet, kâfirler için hazırlanan zincirlerin, bukağıların ve çılgın alevlerin herkesi dehşete düşüreceği; kapkara, ekşi ve asık bir suratla bekleyen münkirlerin pek çoğunun âdeta bel kemiklerinin kırılacağı; dünyada kulluk vazifesini yerine getirmeyenlere
Haydi yalanladığınız şeye doğru yürüyün! Yürüyün, gölgesi olmayan ve alevden korumayan üç buudlu (katmerli) Cehennem karanlığına!” denileceği ve müflislerin yüzükoyun sürüm sürüm ateşe sürükleneceği o gün gelecek ve bütün insanlar önlerinde yalnızca yapıp ettiklerini bulacaklar. Herkesin hesap defteri kendi önüne konulduğunda, mücrimler defterdeki kayıtlardan korkacak, dehşete kapılacak ve “Eyvah bize! Bu deftere de ne oluyor? Ne küçük koymuş ne büyük, yazılmadık şey bırakmamış! (Kehf, 18/49) diye yakınacaklardır.
Hele bir de hesap defterlerini sol taraflarından alınca artık tarif edilemez bir hicran, hasret, nedamet, inilti ve feryad u figan koparıverecekler;
Eyvah! Keşke verilmez olaydı bu defterim! Keşke hesabımı bilmez olaydım! N’olurdu, ölüm her şeyi bitirmiş olaydı! Servetim, malım bana fayda etmedi! Bütün gücüm, iktidarım yok olup gitti!” (Hakka, 69/25-29) sözleriyle ağıtlar yakacaklar.
Mü’minler, hangi Cennet nimetinin hangi sâlih amele terettüp ettiğini anlayacakları gibi; Cehennem’e gidenler de dünyadaki çirkin söz, tavır ve fiillerine karşılık gelen cezaları çehrelerinden tanıyacaklar. Onlar da geriye doğru bir yolculuk yaptıklarında ve temaşa noktalarını bulduklarında, yürüdükleri o yolun sonunda neyin neyi doğurduğunu görecekler. Bütün zâlimler, işledikleri zulümlerin birer nüve olmaktan çıkıp azabın değişik parçalarını oluşturmak üzere önlerine döküldüğünü müşahede edecekler: “Bu alev falan küfür sözümün meyvesi.. bu hicran filan müşrikçe davranışımın yansıması.. bu nedâmet şu zalimce tavrımın izdüşümü!..” diyecek ve “Ah ne olurdu, keşke toprak olaydım!” çığlıklarıyla inleyecekler.
Hâsılı, gün gelip de ötelerin perdeleri aralanınca, bir yandan imanlı gönüllerdeki tûba-i Cennet çekirdeği dal-budak salacak ve yapraklarına tutunanları sırlı bir asansör gibi huzura, emniyete, rıdvana ve ebediyete taşıyacak.. diğer taraftan da, ölü kalblerdeki inançsızlık tohumu boy atacak ve Cehennem zakkumuna dönüşerek kendi ehline en büyük acıları tattıracak. Mü’minler, gözlerin görmediği ve kulakların işitmediği nimetlere erişmek üzere Cennet’in sekiz kapısından birine doğru ilerlerken; münkirler de bin bir pişmanlık içinde, gayızla gürleyip öfkeyle köpüren Cehennem’e sürüklenecekler.. ateşin karşısında durdurulunca, “Ah n’olurdu, dünyaya bir geri döndürülsek de Rabbimizin âyetlerini inkâr etmesek, mü’minlerden olsak!” (En’am, 6/27) diyecek ve kendilerine yeni bir fırsat verilmesini temenni edecekler. Ne var ki, oradaki zamansız nedametlerinin hiçbir faydasını göremeyecek ve Cehennem’in yedi girişinden birinden bir ateş çukuruna yuvarlanıverecekler.
Merhameti her şeyi kuşatan Rabbimiz, bizi kabrin çeşit çeşit azaplarından ve Cehennem’in türlü türlü yangınlarından muhafaza buyursun! Özü ve sözüyle sadâkate kilitlenmiş Ebrâr kullarıyla ve kurbetine mazhar kıldığı Mukarrebîn ile beraber bizi de Cennet’ine dâhil eylesin! Ulvî hakikatleri, oldukları gibi görüp idrak edebilmemiz için gözlerimizdeki perdeleri kaldırsın. Bu âciz bendelerini ötede Nebiyy-i Ekrem’in şefaatine erdirsin; Rü’yet, Rıza ve Rıdvan nimetleriyle sevindirsin. Amin!..
Kaynak: Kalp İbresi, “Cennet Kapıları”
Selametle kalınız.
Dipnotlar
⇡1 | Ebu’s-Suûd, Tefsîru Ebi’s-Suûd 5/79. |
---|