İçindekiler
Bâki olan Allah’tır ve her canlı ölümü tadacaktır. Doğum gibi ölüm de Allah’ın bir çok hikmetlere binaen takdir ettiği bir hadisedir. Fakat İslâm inancı bakımından ölüm bir son değil, yeni bir hayatın başlangıcıdır. Dolayısıyla bu âlem için ölüm denilen şey, başka bir âlem için mahiyeti farklı yeni bir doğum olarak gerçekleşir. Mutlaka yaşanacak olan bu yeni hayat için insanın bu dünyada iken hazırlık yapması gerekir.
Esasen Allah’ın emirleri ve Peygamberimizin tavsiyeleri dikkate alınıp onlara uygun davranışlar sergilenmesi dışında özel bir hazırlık yapmaya gerek yoktur. Bu emir ve tavsiyeler, bu geçici dünyanın en güzel şekilde yaşanmasını sağlamaya yeteceği gibi, müstakbel hayat için de bir hazırlık teşkil edecek özelliktedir.
İnsanın ölüsü de saygıya layıktır. Bu saygı bir yönüyle, ölünün yakınlarına bir teselli mahiyeti taşıdığı gibi ölümün hiçlik olmadığını anlatmak amacına da yöneliktir. O ölmüştür, fakat yine insandır; bu dünya açısından ölmüştür, fakat başka bir âlem için yeniden doğmuştur. Ölünün âdeta yeni doğmuş bir çocuk gibi yıkanması, bir yönüyle bu yeniden doğuş olayını sembolize etmekte, bir yönüyle bu fani yolculuğun yani dünya hayatının kendisi üzerinde bıraktığı kir, toz ve bulaşıkları gidermeyi temsil etmektedir. Bu yıkamanın ardından, yeni doğan çocuğa giydirilen zıbın misali kefene sarılır ve büyük bir ihtimamla beşiğine indirilir. Ötesini Allah biliyor, gidenler biliyor. Biz de bildirildiği kadarını biliyoruz…
Cenaze, ölü anlamına geldiği gibi, tabut veya teneşir anlamına da gelir. Son nefesine yaklaşmış ve ölmek üzere olan kişiye muhtazar, ölen kişiye meyyit (çoğulu mevta), ölü için genel olarak yapılması gereken hazırlıklara teçhiz, ölünün yıkanmasına gasil, kefenlenmesine tekfin, tabuta konulup musallaya yani namazın kılınacağı yere ve namazdan sonra kabristana taşınmasına teşyi ve kabre konulmasına defin denir.
Telkin, muhtazarın yanında kelime-i tevhid ve kelime-i şehadet okumaya denildiği gibi definden sonra sorulması muhtemel soruları ve cevapları ölüye hatırlatma konuşmasına da denilir. Ölünün yakınlarına başsağlığı dileğinde bulunmaya taziye denir ki teselli etmek anlamındadır.
Ölen bir Müslüman’ı yıkamak, kefenlemek, onun için namaz kılıp dua etmek ve bir kabre gömmek Müslümanlar için farz-ı kifayedir.
Peygamberimiz “Ölülerinizin güzel işlerini yad edin, kötü taraflarını dile getirmeyin”(Tirmizi, cenaiz, 34.) diyerek, ölmüşlerimizi hayırla anmamızı, iyi taraflarını ön plana çıkarmamızı tavsiye etmiştir.
Muhtazar ölünce gözleri kapatılır, bir bezle çenesi bağlanır.
Cenazenin yıkanması
Cenazenin bir an önce yıkanması, kefenlenip hazırlanması ve defnedilmesi müstehaptır. Yıkama işini yapmak için cenaze önce, teneşir denilen tahta bir sedir üzerine, ayakları kıbleye gelecek şekilde sırt üstü yatırılır. Teneşirin çevresi güzel kokulu bir şeyle, üç, beş veya yedi defa tütsülenir. Göbeğinden diz altına kadar olan avret yeri bir örtü ile örtülür ve elbiseleri tamamen çıkarılır. Erkek ölüyü erkek, kadın ölüyü kadın yıkamalıdır.
Cenazenin kefenlenmesi
Erkeğin kefeni, biri gömlek (kamîs) yerini, biri don ve etek (izâr) yerini ve biri de sargı-bürgü (lifâfe) yerini tutmak üzere yensiz ve yakasız, etrafı dikişsiz üç kat bez; kadının kefeni ise bu üç kata ilave olarak bir baş örtüsü ve bir de göğüs örtüsü olmak üzere beş kat bezdir.
Cenaze namazı
Yıkanıp kefenlenen ölüye son duayı yapmak üzere cenaze namazını kılmak görevi vardır. Bu görev farz-ı kifayedir. Namaza duracak olan Müslümanların yönü kıbleye gelecek şekilde, cenaze ön tarafa konulur, Müslümanlar abdestli ve kıbleye yönelik olarak dua mahiyetindeki bu namazı kılarlar.
Cenaze namazına niyet şarttır. Niyette ölünün erkek veya kadın, kız veya erkek çocuğu olduğu belirtilmelidir. Bu durumu bilmeyen kişi “üzerine imamın namaz kıldığı kişi” diye niyet edebilir.
İmam olan kişi, Allah Teâlâ’nın rızası için orada bulunan cenazenin namazını kılmaya ve o cenaze için dua etmeye niyet ederek namaza başlar. Cenaze namazının rükünleri kıyam ve tekbirdir. Sünnetleri ise hamd ve sena etmek, salat ve selâm getirmek, hem ölüye hem de diğer Müslümanlara dua etmekten ibarettir. Cenaze namazında iftitah tekbirinden başka, üç tekbir bulunmaktadır.
Cenaze namazında cemaatin bulunması şart değildir. Yalnız bir erkeğin veya yalnız bir kadının bu namazı kılmasıyla farz yerine getirilmiş olur.
İmam ölünün göğsü hizasında durur. Cenaze namazını kıldıracak imamın âkıl-baliğ olması şarttır. Diğer namazları bozan şeyler cenaze namazını da bozar.
Cenaze namazının kılınışı
Cenazeye karşı ve kıbleye yönelik olarak saf bağlanır, niyet edilir.
- İmam olan zat tekbir alarak ellerini namazda olduğu gibi bağlar.
- Cemaat de gizlice tekbir alarak ellerini bağlarlar. Bu tekbirin arkasından hem imam hem cemaat, “ve celle senaüke” cümlesini ilgili yere ekleyerek içlerinden “Sübhaneke”yi okurlar.
- Ardından imam elleri kaldırmadan “Allahü Ekber” diye açıktan tekbir alır.
- Cemaat de ellerini kaldırmadan gizlice tekbir alır.
- Bundan sonra hepsi içlerinden “Allahümme salli ve Allahümme bârik” dualarını okurlar.
- Tekrar aynı şekilde “Allahü Ekber” diye tekbir alınır.
- Bu tekbirden sonra ölüye ve diğer müminlere içlerinden dua ederler. Ölünün erkek veya kadın olmasına göre yapılacak dua metinleri aşağıda verilecektir.
Bu duadan sonra yine “Allahü Ekber” denilip tekbir alınır ve arkasından önce sağa sonra sola imam yüksek sesle, cemaat alçak sesle selâm verir. Böylece namaz tamamlanmış olur. Vacip olan bu selâm verilirken ölüye, cemaate ve imama selâm vermeye niyet edilir.
Erkek için cenaze namazı duası:
اَللَّهُمَّ اغْفِرْ لِحَيِّنَا وَمَيِّتِنَا وَشَاهِدِنَا وَغَائِبِنَا وَصَغِيرِنَا وَكَبِيرِنَا وَذَكَرِنَا وَأُنْثَانَا اللَّهُمَّ مَنْ أَحْيَيْتَهُ مِنَّا فَأَحْيِهِ عَلَى الْإِسْلَامِ وَمَنْ تَوَفَّيْتَهُ مِنَّا فَتَوَفَّهُ عَلَى الْإِيمَانِ وَ خُصَّ هَذَا الْمَيِّتَ بِالرَّوْحِ وَالرَّاحَةِ وَالْمَغْفِرَةِ وَالرِّضْوَانِ اللَّهُمَّ إِنْ كَانَ مُحْسِنًا فَزِدْ فِي إِحْسَانِهِ وَإِنْ كَانَ مُسِيئًا فَتَجَاوَزْ عَنْهُ وَلَقِّهِ الْاَمْنَ وَالْبُشْرَى وَالْكَرَامَةِ وَالزُلْفَى بِرَحْمَتِكَ يَا اَرْحَمَ الرَاحِمِينَ
“Allahümmağfir lihayyina ve meyyitinâ ve şâhidina ve gâibina ve zekerina ve ünsâna ve sagîrina ve kebîrina. Allahümme men ahyeytehü minnâ fe ahyihi alel-İslâm ve men teveffeytehu minnâ feteveffehu alel-îman. Ve hussa hazelmeyyite birravhi verrahati velmağfireti verrıdvan. Allahümme in kâne muhsinen fezid fi ihsanihi ve in kâne müsîen fetecâvez anhü ve lakkihilemne velbüşra velkerâmete vezzülfâ, bi rahmetike ya erhamerrahimin.”
Anlamı: Allah’ım! Dirimizi, ölümüzü, burada bulunanlarımızı bulunmayanlarımızı, erkeğimizi kadınımızı, küçüğümüzü büyüğümüzü mağfiret buyur, bağışla. Allah’ım! Aramızdan yaşatacaklarını İslâm üzere yaşat, öldüreceklerini iman üzere öldür. Şurada duran ölüye, kolaylık ve rahatlık ver onu bağışla. Bu kişi iyi bir kimse idiyse sen onun iyiliğini artır, eğer kötü davranmış günahkâr bir kimse idiyse sen rahmet ve merhametinle onları affet. Ona, güven, müjde, ikram ve yakınlık ile mukabele et. Ey merhamet edenlerin en merhametlisi olan Allah’ım.
Ölen kişi çocuk gibi mükellef olmayan bir kimse ise, duadaki “vemen teveffeytehu minna fe teveffehu aleliman (eceli gelenleri iman üzere vefat ettir)” cümlesi yerine “Allahümmecalhü lenâ feratan, Allahümmecalhü lenâ ecren ve zuhran, Allahümmecalhü lenâ şefîan müşeffean (Allah’ım! Sen onu bizim için önden gönderilmiş bir sevap vesilesi yap, ecir vesilesi ve ahiret azığı eyle, onu bize şefaati kabul edilen bir şefaatçi eyle!)” diye dua edilir.
Ölen kişi kadın ise, duanın ana metni ve anlamı aynı kalmak üzere, duadaki “ve hussa”dan sonraki zamirler kadın yerini tutacak şekilde şöyle değiştirilir: “Ve hussa hâzihilmeyyitete birravhi verrahati velmağfireti verrıdvan. Allahümme in kânet muhsineten fe zid fi ihsaniha ve in kânet müsieten fe tecâvez anhâ ve lakkihâlemne…”
Bu duaları bilmeyenler kolaylarına gelen başka uygun dualar da okuyabilirler. “Rabbenâ âtinâ” duası bu dualardan biridir. Ayrıca “Allah’ım beni, bu ölüyü ve bütün müminleri bağışla” şeklinde dua edilebilir.
Taşınması
Cenazeyi teşyi etmek, yani arkasından mezara kadar gitmek sünnettir, bunda büyük sevap vardır. Hatta akraba veya komşulardan olup iyi haliyle bilinmiş kişilerin cenazesini teşyi etmenin nafile namazdan daha faziletli olacağı söylenmiştir.
Hazırlanmış olan cenazeyi bir an önce götürüp defnetmek iyidir. Cenazenin taşınmasında sünnet olan şekil dört kişinin dört taraftan cenazeyi yüklenmesidir. Cenazeyi, omuzlara yüklenerek kabre götürmek onların haklarında gösterilen en büyük hürmet ve saygı nişanıdır. Böyle bir hareket insanlığın şeref ve kıymetini gösterir.
Allah’a isyan anlamını içerecek şekilde dövünüp, saç baş yolmamak ve yersiz sözler söylememek şartıyla cenaze için kalben kederlenme ve gözyaşları dökerek ağlamak doğaldır ve bu bakımdan günah değildir.
Cenazeyi takip edenler, hayatın sonlu olduğunu, bir gün kendi hayatlarının da son bulacağını düşünmeli; gün gelip kendisi de böyle eller üzerinde taşınırken, cenazeye katılan insanlara kendisi hakkında “Ne iyi adamdı, incinmedik kırılmadık, bir kötülüğünü görmedik.” dedirtmenin anlamını ve önemini hissetmelidir.
Defin
Cenaze kabre götürülüp omuzlardan indirilince bir engel yoksa, cemaat oturur. Cenaze omuzdan inmeden oturmaları mekruh olduğu gibi, cenaze yere indikten sonra ayakta durmaları dahi mekruhtur.
Kabrin bir insan boyu kadar derin olması yeterlidir. Kabirlerde lahit yapmak faziletlidir; kabrin içinde kıble tarafı oyulur ve ölü, yüzü kıble tarafına gelecek şekilde sağ tarafı üzere buraya konur. Lahitin önüne tahta, kerpiç veya kamış gibi şeyler konur ve böylece atılan toprak ölünün üstüne değil, bu şeylerin üstüne gelmiş olur. Bu ölüye saygının ve vahşi hayvanların cesedine tasallutundan kurtarmanın bir gereğidir.
Cenaze kıble tarafından kabre indirilir, sağ yanı üzerine kıbleye döndürülür ve kefen üzerinde bağı varsa çözülür. Cenazeyi kabre koyan kişiler “Bismillahi ve alâ milleti Resulillah (Allah’ın adıyla ve elçisinin dini üzere)” derler. Kabrin topraktan bir iki karış yükseltilip, deve hörgücü gibi yapılması menduptur. Kabir üzerine su serpmekte –gerekli olmamakla beraber- bir sakınca da yoktur.
Kur’ân okuma ve telkin
Ölünün yanında güzel kokulu bir şey bulundurulur. Yıkanmadıkça yanında Kur’ân okunmaz, okunması mekruhtur. Bu durumda başka bir odada Kur’ân okunabilir. Ölünün bulunduğu yer geniş olup üzerinde de tam bir örtü bulunduğu takdirde, kendisine yakın oturulmaksızın gizlice Kur’ân-ı Kerîm okunması da kerahet olmayabilir.
Peygamberimiz bir cenaze gömüldükten sonra hemen dönmez, bir müddet mezarı başında bekler ve cemaate şöyle derdi: “Kardeşiniz için yüce Allah’tan mağfiret isteyiniz ve kendisine sükûnet vermesini dileyiniz. O şimdi sorguya çekilmektedir.”(Ebu Davud, cenaiz, 67-69.)
Ölümden Sonra Telkin Yapılır mı?
Allah Resulüne isnad edilen telkine dâir zayıf rivayetler var; Allah dilerse fayda verir. Ama, esas olan, insanın ölünce teklif dâiresinin dışına çıkmış olmasıdır. Onun için bu telkin, daha dünyada iken ve rûhunu teslim etmeden evvel yapılmalıdır. Zira, son söz ve mülâhazaların tevhidle alâkası çok mühimdir. Mezarlarda yapılan telkinin Kitap ve Sünnet’teki yeri itibariyle çok tatmin edici değildir.
Alimlerimizin çoğunluğuna göre Yasin-i Şerif’in de ölüm anında okunması lazımdır ki; sekerattaki insan onun mana ve muhtevasıyla dolsun-taşsın, merciin ve meabın Allah olduğunu bilsin, tefekkür ve tezekkür kapıları ona açılsın. Bununla beraber, ölünün ardından okunmasında ve sevabının bağışlanmasında da bir beis olmasa gerek…
Ölmüş bir kimsenin ardından yapılacak faydalı şeyler nelerdir?
Vefat etmiş yakınlarımızın ve sevdiklerimizin ardından yapılacak en güzel şey onlara dua etmek; Allah’ın onları bağışlaması için yalvarıp-yakarmak ve imkânlarımız ölçüsünde sadaka vermektir.
Ölmüş bir kimse için istiğfar edilmesi ve kabirdeki hesabının kolay geçmesi için dua yapılması ile ilgili birçok hadis-i şerif vardır.(Bkz. Buharî, fazailü’s-sahabe, 68; Hakim, müstedrek, 1/526.) Ayrıca şu ayette ölmüş kimselerin ardından dua ve istiğfar etmenin önemi vurgulanmıştır: “Onlardan sonra gelenler (başta muhacirler olarak, kıyamete kadar gelecek müminler): “Ey kerim Rabbimiz, derler, bizi ve bizden önceki mümin kardeşlerimizi affeyle! İçimizde müminlere karşı hiçbir kin bırakma! Duamızı kabul buyur ya Rabbenâ, çünkü Sen raufsun, rahîmsin!” (şefkat ve ihsanın son derece fazladır).” (Haşir, 59/10)
Peygamber Efendimiz (aleyhissalâtu vesselâm) ölünün defnini tamamlayınca, kabri yanında durur ve: “Kardeşiniz için (Allah’tan) mağfiret talep edin, onun için karşılaşacağı sorgulamada metanet dileyin. Zira şimdi ona hesap sorulacak!” buyururdu. (Ebu Davud, Cenaiz 73).
Görüldüğü üzere, ölen kimse defnedildikten sonra onun için dua ve istiğfarla yardımına koşulması, kabir sorgulamasını metanetle karşılaması için dua edilmesi Peygamber Efendimiz tarafından tavsiye edilmiştir.
Ahirete intikal etmiş kimseler için dua, istiğfar ve sadaka vererek imdatlarına yetişmek lâzımdır. Bu hususla ilgili olarak Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“Ölünün mezârdaki hâli, imdat! imdat !diye can havliyle bağıran, denize düşmüş kimseye benzer. Boğulmak üzere olan kimse, kendisini kurtaracak birini beklediği gibi, meyyit (ölmüş kimse) de, babasından, anasından, kardeşinden, arkadaşından gelecek bir duâyı gözler. Kendisine, bir duâ gelince de öyle bir sevinir ki bu sevinç dünyânın hepsi kendisine verilmiş bir kimseninkinden daha çoktur. Allahü Teâlâ, yaşayanların duâları sebebi ile, ölülere dağlar gibi rahmet verir. Dirilerin de, ölülere hediyesi, onlar için duâ ve istiğfar etmektir.” (Beyhakî, Şuabu’l-İman, 7/116; Bkz. İ. Rabbanî, Mektubat, 104. mektup)
Dua, istemek demektir. Allah’a, bir şeyler koparmak için yalvaran dilenciler gibi dua dua yalvarmak gerekir. İsmen dua etmek çok önemlidir. Bir kimseyi ismen zikrederek ona dua etmek onun bizzat ismen adresine postalamak gibidir. Ayrıca gözden uzak tutulmaması gereken ehl-i sünnetin şöyle bir yaklaşımı vardır; Yakınımız veya sevdiğimiz bir kimse için sadaka verirken bütün inanmış erkek ve bayanları da niyet etmek faziletli bir davranıştır.(İbn-i Abidin, Haşiyetu Reddi’l-Muhtar, 2/243) Allah’ın rahmeti engindir. Hepsine ulaşır. Nasıl ki bir görüntü veya ses aynı anda milyarlarca yerde seyredilebilmekte ve dinlenilmektedir. Yapılan dua, hayır ve hasenat da niyet ile birçok insana Allah’ın izniyle ulaşır.
Taziye
Ahirete intikal eden kimsenin yakınlarının, yapılacak taziyeleri kabul için, üç gün kadar evlerinde oturmaları caizdir. Bununla beraber oturulmaması da iyidir. Cenazenin gömülmesinden sonra, en son üç güne kadar bir defa olmak üzere taziye yapılması müstahabdır. Eğer taziye edilecek kimse ortada yoksa veya uzakta bulunuyorsa, o zaman üç günden sonra da yapılabilir.
Taziyelerin kabristanda veya ölünün kapısı önünde yapılması bidat ve mekruh görülmektedir. Taziyenin tekrarı da mekruhtur. Böyle bir musibete uğrayana: “Allah Teâlâ size güzel sabır ve bol mükâfat ihsan buyursun,” gibi sözlerle teselli verilir. Musibete uğrayan kimse de: “İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râciun / Biz Allah’dan geldik ve Allah’a döneceğiz.” diye Allah’a teslimiyet göstermelidir..
*Bir Müslümanın Yol Haritası