Çocuk, Allah’ın anne babaya emanetidir. Çocuk bir nimettir. Aynı zamanda çocuk bir imtihandır. Nimet iyi değerlendirilirse, imtihan başarıyla atlatılmış olur. Çocuk, uhdemize verilmiş bir tohum gibidir. Yeşertilip geliştirilmesi ve meyveli bir ağaç haline getirilmesi, büyük oranda anne babaya düşer. Dolayısıyla, anne baba nasılsa, çocuk da büyük ihtimalle öyle olacaktır, en azından onlara benzeyecektir.
Çocuklarımız yarınlarımızın mimarları, istikbalimizin garantisidirler. İyi bir eğitime tabi tutulmuş nesiller o milletin geleceğinin parlaklığına işaret ederken, kendi haline bırakılmış, bataklığın içinde yüzen, ahlaktan yoksun bir nesil ise artık o milletin son nefeslerini verdiğinin bir emaresidir. Zira çocuklarını ihmal eden, onları yabancı kültürlerin eline bırakan milletler özlerini kaybetmeye mahkûmdurlar.
Anne-babanın çocuğa karşı vazifeleri
a) Çocuğun doğumundan önceki tedbirler
Çocuğun eğitimi, anne baba daha evlenirken başlar. Bundan sonra, onların yaşadığı her türlü hayat, çocuğa bir şekilde yansıyacaktır. Yiyip içtiklerinden alın, dinledikleri ve konuştukları sözlere, aralarındaki diyaloglara ve çocuğa ilk adımı atacakları âna kadar her şey çocukta tesirini gösterecektir. Bir ağacın yetişmesinde, zeminin elverişliliği, toprağın zengin olması, haşerat ve zararlı maddelerden uzak bulunması ne ise, çocuğun yetişmesinde de, bir saksılık vazifesi yapan anne babanın ve yuvanın ehemmiyeti odur. Doğduktan sonraki terbiyesinin ne kadar kolay olmasını istiyorsak, doğumdan önceki merhalelere o kadar dikkat etmemiz gerekiyor. Zira, tohum yetiştiği yere göre şekil alır..
b) Doğumundan sonra
Aile, talim ve terbiyede en birinci ocak, en birinci mektep, en birinci okuldur. Onların her hal ve sözleri, çocuk için hayatta uygulayacağı birer örnek olacaktır. Dolayısıyla evde, her zaman konuşmalara, hareketlere dikkat edilmeli, dua ve ibadetler aksatılmamalı, bununla beraber çocuğun terbiyesi için vakit ayrılmalı, hatta bazen çocuklar için ayrılacak vakitler, nafile ibadetler ve zikirler için ayrılan vakitlere tercih edilmelidir.
Doğumla beraber yapılacak en önemli iş, çocuğa ilk olarak Allah’ın adını duyurmaktır. Bunun için, sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okuduktan sonra çocuğa güzel bir ismin verilmesi sünnettir. Ardından süt emdirilmesi ve nafakasının sağlanması gelir. Sonra da çocuğun terbiyesinin yaşa-başa göre plânlanmasını sayabiliriz.
Çocuklara öğretilecek hususların başında Allah inancı ve O’na dua etmek gelir. Her halimizde kendisine müracaat edeceğimiz, yardım dileyeceğimiz birinin olduğu, O’nun her zaman bize cevap vereceği inancı çocuğun ruhuna nakşedilmelidir. Her şeyimizi Allah’a arz etme ve her şeyimiz O’ndan isteme kültürü çocuğa, örnek davranış tavsiyelerle yerleştirilmelidir.
Ayrıca, Hz Ali’nin (r.a.) şu beyanı, talim ve terbiyede dikkat edilmesi gereken önemli bir prensiptir: “Çocuklarınızı sizin şartlarınıza göre değil onların yaşayacağı devrin şartlarına göre yetiştirin”. Dolayısıyla ebeveyn, şartların gerektirdiği gerekli eğitimi, donanımı çocuğa sağlamakla mükelleftir. Yani, devrinin şartlarını bilecek, dostunu bilecek düşmanını bilecek, kendi dinî ve millî kültürünü bilecek. Bunun için de anne babanın yaşayacağı örnek hayatla beraber çocuğa okutulacak kitaplar, dinletilecek kaset ve cdler, izlettirilecek filmler ve oynattırılacak oyunlar çok önemlidir.
c) Terbiyede sorumluluk duygusu
Çocuğu yetiştirmek, ona gerekli olan terbiyeyi verebilmek için öncelikle anne ve babanın bu görevin bilincinde olmaları gerekir. Bu sorumluluğun ciddiyetini iliklerine kadar hisseden büyük İmam Zeynelabidîn Hazretleri “Allah huzurunda sen, onlardan sorguya tabi tutulacaksın.” diyor, sonra da titreyerek, Cenâb-ı Hakk’a yönelerek: “Allah’ım, çocuklarımın terbiyesi, te’dibi ve onlara iyilik yapmam hususunda bana yardımcı ol!” diyor. Zira bir insanın en mühim, en ciddî meselesi, aile efradını insanlığın yüksek mevkilerine yükselterek onlara ebedî var olmanın hazlarını duyurmaktır.
d) Güzel örnek olmak
Çocukların terbiyesinde anne-babanın onlara güzel örnek olması mühimdir. Çocuklarının önünde dedikodu yapan, birbirlerine bağırıp çağıran anne-baba, ne kadar güzel konuşurlarsa konuşsunlar örnek olamadıkları için çocuklarına tesir edemeyeceklerdir. Zira insanlar kendilerine bir şeyler anlatılmaya başladığında başta anlatan kişiyle başlamak üzere kıyas yapmaya başlarlar. Bu kıyas sonucunda anlatan tarafta bir eksiklik hissederlerse söylenilenler onun için hiçbir şey ifade etmez. Bunun için anne-baba konuşmasıyla, dinlemesiyle, ibadet hayatıyla, ahlakıyla çocuğuna bir şeyler hissettirmelidir ki söyledikleri yerini bulsun. Mesela kendisi gelip gece yarılarına kadar televizyon izleyen bir babanın evladına; “evladım kitap oku” demesi ne kadar tesir edebilir? Yine aynı şekilde çocuklarının önünde çevresindeki akrabalarının veya dostlarının gıybetini yapan, onları çekiştiren bir annenin evladına; “evladım insanların arkasından konuşma” demesi bir manâ ifade eder mi? Çocuklara ne verilecekse önce hal diliyle, gönül diliyle sonra da sözle yani güzelce anlatılarak verilmelidir.
İmâm-ı A’zam’a atfedilen bir menkıbeyi, konumuza ışık tutması bakımından zikredip geçelim: O dönemde bir çocuğa bal dokunuyordur; çocuğa onca “yeme” tavsiyelerine rağmen, o yine bal yemeye devam eder. Derken bir gün elinden tutup Hz. İmâm’ın huzuruna getirir ve “Bu çocuk bal yiyor; biz yememesini istememize rağmen o yemeye devam ediyor.” derler. Hz. İmâm: “Götürün, bu çocuğu 40 gün sonra bana getirin.” der. Kırk gün sonra yeniden getirilir. İmâm çocuğu karşısına alır ve bal yememesini tavsiye eder. Çocuk kalkarken babasının elini öper ve “Babacığım, bir daha bal yemeyeceğim.” der. Oradakiler: “Ya İmâm, ilk getirdiğimiz zaman niçin nasihat etmeyip de, bizi kırk gün beklettiniz?” diye sorduklarında, İmâm onlara şöyle cevap verir: “Siz, çocuğu bana getirdiğiniz gün ben bal yemiştim. Eğer kendi yaptığım bir şeyden onu vazgeçirmeye çalışsaydım ihtimal nasihatim makes bulmayacaktı. Bu kırk gün içinde, ben onu vücudumdan atıp da öyle nasihat etmek istedim.”
Güzel örnek olma çerçevesinde şu hususu da hatırlatmak yerinde olur:
Doğru sözün yanında doğru hareket çok önemlidir. Çünkü çocuğun nazarında, davranışlarımızla sözlerimiz arasındaki tezat, onun bize olan güvenini sarsar. Hayatta, bir kez olsun yalanınızı ya da davranış ve söz çelişkinizi yakalayan çocuk, bunu zihninde taşıdığı sürece, siz onun nazarında güvenilmez biri olarak kalırsınız. İleride küçük bir hoşnutsuzluk hâsıl eden davranışınızda o husus, şuur üstüne çıkar ve siz evlâdınızın nazarında tiksinti duyulan biri gibi algılanırsınız. Dolayısıyla da sözleriniz onda hiç mi hiç makes bulmaz. Öyleyse, davranışlarımızı öyle ayarlamalıyız ki, onlar bizi evlerinin içinde baba, anne değil de birer melek farz etmeliler. Bizde ciddiyet, bizde vakar, bizde hassasiyet görmeli ve sonuna kadar bize güvenmelidirler. İşte duygu ve düşüncelerin böylesi bir yolla intikalini başaran anne ve babalar, en başarılı muallim sayılırlar.
Unutmayalım, çocuklarımıza vereceğimiz ahlak sermayesini onlar ömürlerinin sonuna kadar kullanacaklar. Zira insan, seksen yaşına da gelse, annesinin ve babasının tesirini üzerinde hisseder.