Evet, Hz. Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) nübüvveti, yalnızca insanları değil, cinleri de kapsamaktadır. İnsanlardan inanan-inanmayan olduğu gibi, cinlerden de inanan-inanmayanlar vardır. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) henüz Mekke’de iken, cinler onun yanına gelmiş ve Kur’ân’ı dinlemişlerdir:
“Hani Biz bir vakit cinlerden birtakımını Kur’ân dinlemeleri için sana göndermiştik. Kur’ân’ı işitip dinleyecek yere gelince birbirlerine: “Susun, dinleyin!” dediler. Okuma tamamlanınca kendi toplumlarına birer uyarıcı olarak döndüler. “Ey kavmimiz dediler, biz Musa’dan sonra gönderilen, kendisinden önceki vahiyleri tasdik eden, gerçeğe ve dosdoğru yola götüren bir kitap dinledik.” “Ey kavmimiz! Allah yoluna davet eden bu Elçinin çağrısını kabul edin ve Ona iman edin ki Allah da sizin günahlarınızı affetsin ve gayet acı bir azaptan sizi kurtarsın.” (Ahkâf, 46/29-31)
“De ki: Bana vahyolundu ki bir cin cemaati Kur’ân’ı dinledikten sonra şöyle dediler: “Biz gerçekten, doğru yolu gösteren harikulâde bir Kur’ân dinledik. Bundan böyle Rabbimize asla bir şerik tanımayacağız. Rabb’imizin şanı çok yücedir, O ne eş ne de çocuk edinmiştir. Meğer içimizden birtakım cahiller, Allah hakkında gerçek olmayan sözler söylüyormuş! Biz de saf saf, insanları ve cinleri, Allah hakkında yalan söylemez sanmışız! Meğer bir kısım insanlar cinlerden bazılarına sığınıp böylece onları daha da azgın hâle getirmişler! Onlar da, sizin zannettiğiniz gibi, Allah’ın ölen hiçbir kimseyi diriltmeyeceğini zannetmişler. “Biz göğe çıkmak istedik: Bir de ne görelim: orası sert ve kuvvetli bekçiler, şihablar, alevler, roket gibi mermilerle dolu! “Önceleri biz göğün bazı yerlerinde oturup dinleme merkezleri edinirdik. Ama şimdi kim dinlemeye kalkışırsa, derhâl kendini gözetleyip izleyen bir alevle karşılaşıyor. “Doğrusu, iyi anlayamadık: yerde oturanlara fenalık mı irade edildi, yoksa Rabb’leri onlar hakkında hayır ve hidayet mi diledi bilemiyoruz.” “Bizden iyi kimseler olduğu gibi, iyi olmayanlar da var. Biz türlü türlü yollar tutmuşuz. Şunu da anladık ki, biz yerde Allah’ın iradesine karşı koyamayacağımız gibi, kaçmaya teşebbüs etmekle de Onun elinden yakamızı kurtaramayız. Biz hidayet rehberini dinleyince onu tasdik ettik. Kim Rabb’ine iman ederse, ne hakkının eksik verilmesinden, ne de gadre uğramaktan endişesi kalır.” “Bizden Allah’a itaat edenlerin yanında, hak yoldan sapan kâfirler de var. Allah’a itaat ve teslimiyet gösterenler, doğru yolu arayanlardır.” “Hak yoldan sapanlar ise, Cehennem odunu olurlar.” (Cin, 72/1-14).
Cinlerin Resûlullah’ı dinleme olayının, bir veya iki defa olduğu hakkında farklı görüşler vardır. Ancak önemli olan kaç defa dinledikleri değil, dinleme ve Hz. Peygamber’e (sallallahu aleyhi ve sellem) inanmalarının meydana gelmiş olmasıdır. Allah Teâlâ, peygamberine, cinleri uyarıp onlara Kur’ân okumasını emretmişti. Bunun üzerine “Bana, cinlere Kur’ân okumam emredildi, arkamdan kim gelecek?” dedi. Derken Abdullah İbn Mes’ûd Resûlullah’ın arkasına takıldı. O şöyle anlatır: Hacun’daki dağ yoluna vardığımızda bana bir hat çizdi, “Ben gelinceye kadar bundan çıkma.” dedi. Sonra Kur’ân okumaya başladı. Ben şiddetli bir gürültü işittim. Hatta Resûlullah’a (aleyhi ekmelü’t-tehâyâ) bir şey olmasından korktum. Onu birçok karartı kapladı, onunla benim arama engel oldu, hatta sesini işitmez oldum. Sonra bulut parçalanır gibi parçalandılar. Sonra bana: “Bir şey gördün mü?” dedi. “Evet, beyaz elbiselere bürünmüş, siyah adamlar gördüm.” dedim. “İşte onlar, Nusaybin cinleri” diye buyurdu. Demek ki Resûlullah, tebliğini sadece insanlara değil, aynı zamanda cinlere de ulaştırıyordu. Yani o, cinlerin de peygamberiydi.
Kaynak: 99 Soruda Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem), Dr. Muhittin Akgül