Allah Teâlâ’nın bile O’nun risaletini, o risaleti yüklenen şahsını tazimle anıp, ismini peygamberlikle beraber, ilâhî mesajla gelmiş büyüklerden bir büyük olarak zikrettiği bir insanı, sıradan bir insandan bahseder gibi “Muhammed.. Mustafa” diye anlatan biri, dünyada seçilse seçilse, terbiyesizler kralı seçilir…
Bize terbiyeli olmak düşer. Ben, O’na, “Yâ Resûlallah” demeyi bile yeterli bulmuyorum. Zira bu hitap O’na, Allah’ın hitabıdır. O’nu anlayan İmam Rabbânî gibi zatlar, her defasında değişik bir tazim tabiriyle O’nu belli bir saygı ile anar ve O’nun hakkında herkesi saygılı olmaya çağırırlar. İşte cevahir kadrini bilen bir cevherfürûşun O’nunla alâkalı bazı ifadeleri: “Hak şöyle dedi; Hakikat ise diyor ki; Hatem-i Divan-ı Nübüvvet Olan O Zât; O Şeref-i Nev’-i İnsan ve Ferid-i Kevn ü Zaman şöyle buyuruyorlar“…
Evet, cevahir kadrini cevherfürûşân olan bilir. Sarraf, altını eline aldığı zaman hemen onun kaç ayar olduğunu anlar. Aynen onun gibi, Allah Resûlü’nü anlamak için de, O’nu, Hz. Ebû Bekir’den başlayıp, Bediüzzaman’a kadar uzanan altın veya zebercet bir silsile içinde yer almış büyüklerden sormak icap eder. İhtimal onlar, size O büyük Zât”ı, مَا عَرَفْنَاكَ حَقَّ مَعْرِفَتِكَ “Seni hakkıyla bilemedik.” sözüyle anlatacak ve bu konudaki acziyetlerini ortaya koyacaklardır. (Kaynak: Yol Mülahazaları, “Efendimiz ve Sünnetini Anlamada Müstakim Düşünce”)
**
Detaylı bilgi için bkz. “Peygamberlere Saygısızlığın Dinî Hükmü“