Ehl-i Beyt ifadesi, Arapça “ehl” ve “beyt” kelimelerinden meydana gelip bir evin sakinleri, sahipleri, evin ehli olan kimseler anlamına gelir. Ancak bu ifade müslümanlar arasında bir ıstılah hâline gelmiş ve Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) ailesinden ve soyundan gelen kimselere ehl-i beyt denmiştir. Genel kabule göre bu kapsamın içine Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), hanımları, çocukları, torunları, Hz. Peygamber’in soyunu devam ettiren Hz. Fâtıma, Hz. Ali, onların evlatları Hz. Hasan, Hz. Hüseyn ve Peygamber Efendimizin amcaları, onların çocukları girer.
Bütün müslümanların ehl-i beyte karşı sevgi borçları vardır ve bu, onlar için bir görevdir. Zira Resûl-i Ekrem (aleyhi ekmelü’t-tehâyâ), gayb âşinâ nazarıyla görmüş ki, Âl-i Beyt’inden gelenler, âlem-i İslâm içinde nûranî bir ağaç hükmüne geçecek. Âlem-i İslâm’ın her tarafında, insanları mükemmelliğe ulaştıracak, rehberlik ve mürşidlik vazifesini görecek zatlar, genellikle Âl-i Beyt’ten çıkacak. Bu önemli hususiyetten dolayı hem Kur’ân-ı Kerim (Şûrâ, 42/23) hem de hadislerde özellikle ehl-i beyti sevme üzerinde durulmuştur.
Doğrudan Kur’ân tarafından emredilen Âl-i Beyt’e muhabbet konusunda, tarihten günümüze bazı insanların ifrata giderek İslâm’ın özüne ters birtakım inançları benimsedikleri görülmüştür. Özellikle Şia ve Rafizîler gibi bazı meşreblerin Hz. Ali (r.a.) ve onun neslinden gelenlere karşı duydukları aşırı sevgi, onları yanlış inançlara yöneltmiştir.
Bu sevgiyi aşırılığa kaçmadan şöyle dengeleyebiliriz: Peygamberimizin soyundan gelen bu insanları Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) adına, Cenâb-ı Hakk namına severiz. Böyle bir sevgi, Peygamberimizin (aleyhi ekmelü’t-tehâyâ) bize karşı olan sevgi ve alâkasını artırmaya vesile olur. Böyle bir sevgide herhangi bir tehlike söz konusu değildir.
Diğer bir çeşidi olan ve aynı zamanda tehlikeli olan ki, iki cihanın vesile-i saadeti Hz. Muhammed Mustafa’yı (sallallahu aleyhi ve sellem) düşünmeden, bizzat onları sevmektir. Resûlullah’ı hiç hatıra getirmeden, hatta O’nu devre dışı bırakarak, Hz. Ali’nin kahramanlıklarını, özelliklerini, Hz. Hasan ve Hüseyin Efendilerimizin faziletlerini düşünüp sevmektir. Böyle bir sevme, Resûlullah’ın sevgisine ve Cenâb-ı Hakk’ın muhabbetine sebep olmaz. Ve hiçbir zaman, Hz. Ali sevgisi, Hz. Ebubekr ve Hz. Ömer Efendilerimize karşı bir düşmanlık ve onları daha aşağıda görmeye götürmemelidir.
Kaynak: Muhittin Akgül, 99 Soruda Efendimiz