“Yeni evlendiğimizde çok mutluyduk. Bu mutluluğun hep böyle süreceğini zannediyorduk. Fakat evlendikten sonra aramızdaki sevgi de mutluluk da azalmaya başladı. Acaba bütün sevgiler, zamanla azalıyor, muhabbet kuşu gibi “pırrrr” diye uçuyor ve evlilikler yıpranıyor mu?
Şayet öyleyse Ferhat neden sevdiği uğruna dağı delmeye kalkmış, Mecnun çöllere düşmüş ki?”
Oysa şunu unutuyoruz, suçlu sevgi değil bizleriz. Evlendikten sonra “artık o benim eşim” havasına girerek, sevgi kredimizi tersine kullanıyor, sonunda kendi ellerimizle tüketiyoruz. O krediyi iktisatla kullanmasını bilsek neden bitsin ki?
Dışarıda bakımlı kadınlarla beraber olan erkek, eve geldiğinde bakımsız ve huzursuz bir hanımla karşılaştığında bir iki kredi veriyor. Ama sonra kredisini kesiyor.
İşinden dönen erkek de pijamalarını üstüne geçirip televizyonun karşısında otura otura o da kredisini tüketiyor.
Sevgi kredisini kullanmasını bilmediğimiz gibi; evlilik sarayının bakımını da ihmal ediyor, yıpranmasına prim veriyoruz.
Düşünsenize, ayrık otlarından temizlenmeyen bahçe ne hale gelir? Onarımına dikkat edilmeyen ev, zamanla nasıl harap olur?
Şu dünyada bakımı yapılmayan hangi şey yıpranmıyor ki, özen göstermediğimiz evliliğimiz de yıpranmasın.
Bir fabrikanın tam kapasiteyle çalışması için fabrika sahipleri nasıl gece gündüz çalışırsa; eşlerin de mutluluk üretmek için gayret sarf etmeleri gerekir.
Eğer eşlerden birisi “bana ne” deyip sorumluluktan kaçar ve çalışmazsa, fabrika zamanla üretimini yavaşlatıp belki de sonunda iflas eder.
Andre Maurois’in çok güzel bir sözü var: “Mesut bir evlilik, her gün yeniden inşa edilmesi gereken binaya benzer.”
Psikolog Walter Price de, “Eğer boşanma çarelerini arayan kimseler evlilik bağlarını koparmak için sarf ettikleri gayreti onu ayakta tutmak için sarf etselerdi, bu arzudan vazgeçip, aralarındaki eski münasebetin hâlâ hayatiyetini koruduğunu ve onu tam canlılığa kavuşturmanın mümkün olduğunu görürlerdi.” diyor.
Ne var ki, bu gerçekleri göz ardı edenler, evliliklerinin yıprandığını fark edemiyorlar.
Halbuki ne kadar sağlıklı da olsanız, beslenmezseniz takatten düşersiniz. Vücudunuzun meyve, sebze, et vb. gıdalara ihtiyacı vardır.
Evliliğinizi de beslemezseniz tabii ki yıpranır.
Peki, öyleyse onu nasıl beslemelisiniz?
“Gönül” tencerenize “nefsinizden” bir parça “benlik” yağı dökün. Üzerine, “kalp” dolabınızdan çıkardığınız “kin, nefret, öfke, sinir” karışımını koyup “fedakarlık” odunuyla “sabır” ateşinde iyice kavurun.
Üzerine “neşe” domatesi, “mutluluk” patlıcanı, “huzur” kabağı, “vefa” patatesi, “muhabbet” kıyması ekleyin. Sinenizde sıkı sıkı sakladığınız “sevgi” baharatlarından bolca serpin ve “ilgi” garnitürüyle süsleyin.
Bakır kap içinde bile olsa tebessümle servis edin. Bakın o zaman, evliliğiniz nasıl eski canlı haline gelir. (Zaman Gazatesi)