Öncelikle Makam-ı Mahmud hakkında bilgi verelim:
Makam-ı Mahmud
Övülen makam, ahirette Peygamber Efendimiz’e (sallallahu aleyhi ve sellem) verilecek olan makam. Bu makam O’nun önce bütün insanlara umumî; sonra da kendi ümmetine hususi surette şefaat edeceği makamın adıdır (Suyûtî, el-Hasaîsu’l-Kübra, 2/378).
İmam Taberî’nin rivayet ettiği bir Hadiste Efendimiz (aleyhissalatü vesselam), “Makam-ı Mahmud ümmetime şefaat edeceğim bir makamdır” buyurmuştur. İmam Tirmizî’den gelen bir rivayette de Efendimiz’e (s.a.s) Makam-ı Mahmud sorulmuş; “O şefaattir” cevabını vermiştir. Şefaat ise, Kadı İyaz’ın ifadesine göre ya hesabı kolaylaştırıp kulun affını veya derecesinin yükselmesini sağlamaktır.
“Gecenin bir vaktinde sana mahsus bir nafile namaz kılmak üzere kalk, belki böylece Rabbin seni övülmüş bir makama (makam-ı mahmûda) ulaştırır” (İsra Suresi, 17/79).
En-Nakkaş’ın ifadesine göre o Şefkat Peygamberinin şefaati üç, Kadı İyaz’ın ifadesine göre beş merhalede gerçekleşecektir. Bu merhaleler şöyledir
1) Umûmî şefaat; Bu bütün insanları kaplamaktadır. Mahşer yerinde toplanan insanların, mahşerin sıkıntısından kurtulup hesaba çekilmesini sağlamak için Hz. Peygamber tarafından yapılacak şefaattir.
2) Müminlerden bir kısmının hesaba çekilmeden, sorgusuz Cennete girmeleri için Efendimiz (aleyhi ekmelüttehâyâ) tarafından yapılan şefaattir.
3) İslâm ümmetinden tevhid ehli olup da günahları sebebiyle Cehenneme girmeye müshehak olanlara Hz. Peygamber’in (s.a.s) ve Allah’ın şefaat edilmesini istediklerinin Cehennemden kurtulup Cennete girmeleri için yapılacak şefaattir.
4) Günahları sebebiyle Cehenneme girenlerin oradan çıkmaları için Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem), diğer peygamberler, melekler ve salih müminler tarafından yapılacak şefaat.
5) Cennet halkının derecelerinin yükseltilmesi için yine Efendiler Efendisi tarafından yapılacak şefâat (Kurtubî, el-Câmî li Ahkâmi’l-Kurân, 10/ 310).
Hz. Peygamber (s.a.s), makam-ı mahmud’da bulunduğu sırada elinde Hamd sancağı (Livâül-Hamda) bulunacaktır. Kendisi bunu bir hadiste şöyle belirtir: “Ben, kıyamet gününde Âdemoğullarının efendisiyim, ama bu övünmeyi gerektirmez. O gün elimde Hamd sancağı bulunacak, ama bu da övülmeyi gerektirmez. O gün gerek Âdem, gerek diğer bütün Peygamberler benim sancağımın altına sığınacaklardır” (Tirmizî, Menakıb, 1).
Abdullah b. Ömer’den gelen bir rivayet de şöyledir:
“İnsanlar (Peygamber’in ümmetleri olarak) cemaat cemaat toplanırlar. Her ümmet peygamberinin peşine düşer ve: Ey filân, bize şefaat (edip bizi bu sıkıntıdan kurtar)” diye ricâ ederler. (Büyük Peygamberler dolaşılıp hepsinden bu konuda bir şey yapamayacaklarına dair cevap aldıktan sonra) şefaat işi dönüp dolaşıp son Peygamber Hz. Muhammed’e (aleyhi elfü elfi salâtin ve selâm” gelir. İşte bu, Cenab-ı Hakkı’ın O’nu Makam-ı Mahmud’a gönderdiği gündür” (Kurtubî, a.g.e., s., 309).
Enes b. Malik’ten gelen bir rivayete göre de Kur’ân’ın kendisini Cehennemde hapsettiği kimselerden başkası Hz. Peygamberin şefaatine nail olup Cehennem’den çıkacaktır (İbni Hanbel, Müsned, 3/116).
Hz. Peygamber’in (s.a.s) Makam’ı Mahmud’a gönderilmesine, yani bu makama hak kazanmasına sebep olarak, herkes tarafından övülmesi ve ayette de belirtildiği gibi, “Teheccüde (gece namazına) devam etmesi gösterilmiştir” (İsra Suresi, 17/79).
Cabir b. Abdullah’tan gelen bir hadiste makam-ı mahmûd’a, yani, şefaate nail olmak için Hz. Peygamber (s.a.s), ümmetine şu tavsiyede bulunmaktadır: “Kim ezanı duyduğu zaman; “Bu eksiksiz çağrının, dosdoğru kılınan namazın Rabbi olan Allahım; Muhammed’e (aleyhissalatü vesselam) vesileyi ve fazileti ver ve O’nu, vadettiğin makam-ı mahmuda gönder” diye dua ederse, ona şefaatim gerekir, gerekli olur” (Buhârî, Ezan, 152). (Şamil İslam Ansiklopedisi’den tasarruflarla.)
Görüldüğü gibi inancımıza göre Efendimiz zaten makam-ı mahmudun sahibidir. Yani bu makamın şu an için Efendimiz’e verilmediğini söyleyemeyiz. Bu durumda aklımıza peki niye bunun için dua ediyoruz, şeklinde bir soru gelebilir. Ancak aynı soruyu salât u selam için de düşünebiliriz.
Burada önemli olan bizim Peygamber Efendimize dua ederek onunla irtibata geçmemiz ve ona bir adres bırakmamızdır. Yani Peygamberimize gerek makam-ı mahmudun verilmesi için dua etmeye, gerekse Ona salât u selamda bulunmaya esas bizim ihtiyacımız vardır. Biz de bu ihtiyacımıza binaen ezan duası okuyor ve Efendiler Efendisine (s.a.s) salât u selam getiriyoruz.