Bu bir içtihad mevzuudur. Mezhepler hak olduğu için dört olmuştur. Dört olduğu için de yine haktır. Hak olması dört olmasına mâni değildir. Bir şey hem hak hem de dört olabilir. Nitekim peygamberlerin hepsi haktır ama yüz yirmi dört bin[1]Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned 5/265; el-Bezzâr, el-Müsned 9/427. –başka bir rivayette iki yüz yirmi dört bin[2]el-Halebî, es-Sîratü’l-Halebiyye 3/343.– peygamber gelmiştir. Mürsellerin hepsi haktır. Hadisin ifadesiyle üç yüz on üç mürsel gönderilmiştir.[3]İbn Hibbân, es-Sahîh 2/77; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-evliyâ 1/167. Ülü’l-azm peygamberlerin hepsi haktır ve beş tane ülü’l-azm peygamber vardır.[4]Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Mûsa, Hz. İsa ve Peygamberimiz Hz. Muhammed (aleyhimüssalâtü vesselâm). Bkz.: Ahzâb sûresi, 33/7; Şûrâ sûresi, 42/13; Ahkaf sûresi, 46/35. Esasen bu, hakikat-i uzmânın ancak böyle çeşitli dimağ, istidat ve kabiliyetler sayesinde inkişaf edeceği ve beklenilen şekli ve hüviyeti iktisap edeceği için doğrudan doğruya Allah tarafından ayarlanmış bir plânın gereğidir (kaderî program).
Bunun daha açık bir ifadesi şudur: Din-i mübin-i İslâm’ın birkaç yönü vardır:
- Şeriat-ı fıtriyede cereyan eden eşya ve hâdiselerin durumu.
- Memur bulunduğumuz hususlar ve hayatımızda mâkes bulan veya bizden istenen şeyler.
- Hakikat-i Ahmediye’de (aleyhisselâm) –tabir caizse– zuhur ve tecellî eden keyfiyet.
Kâinatta cereyan eden eşya ve hâdiselerin bir insan hayatında aynını görmek düşünülüyorsa, bu, Efendimiz’in hayatında açıkça müşâhede edilmektedir. Binaenaleyh Hayat-ı Hakikat-i Ahmediye aynen şeriat-ı garrâdır ve O, kâinattaki eşya ve hâdiselerin bir mir’ât-ı mücellâda aksinin değişik unvanıdır. Bu konu, oldukça geniş bir konudur. Resûl-i Ekrem bütün kâinata, kâinatta cereyan eden eşya ve hâdiselere tevfik-i hareket ettiğinden davranışlarında hiçbir eksik ve gedik olmamıştır. Eksik ve gedik olacağı yerde de Allah onu kapatmış ve telâfi etmiştir. Ondan sonra Efendimiz’in hayatını sahabe ve müçtehidîn-i izâm yaşamıştır. Ancak görüş ufku, meseleleri kavrama ve Kur’ân’a intikal etme mevzuu, tam Efendimiz gibi olamadığından ötürü herkes kendi mizaç, meşrep ve anlayışına göre naslara muvafık olmak üzere hakikat-i Ahmediye’nin bir yönünü almıştır. Onun için Allah Resûlü, zayıf bir hadislerinde, “Ümmetimin ihtilâfı rahmettir.”[5]Bkz.: en-Nevevî, Şerhu Sahîhi Müslim 11/91. buyurmuşlardır. Bunun, daha doğrusu ve kavîsi ise Efendimiz’in, “Ümmetim dalâlet üzerinde icma ve ittifak etmez.”[6]İbn Mâce, fiten 8; Abd İbn Humeyd, el-Müsned s.367. sözüdür.
Buradan anlaşılmaktadır ki mezhepler, Efendimiz’de mâkes bulan hakikat-i şeriati, usûlde olmasa bile teferruatta âdeta bölüştürmüşler ve herkes bunun bir kısmını sistemleştirmiş ve yaşamıştır. Aksine o, bütünüyle tek bir ferdin üstüne yüklense, götürülemeyecek bir yüktür. İşte böyle bir bölüştürmede rahmet vardır. Ayrıca mezheplerin farklılığında kolaylık da söz konusudur. Bir insanın, bir mezhebe göre hareket ve davranışları uymazsa, bilmeyerek yaptığı hataları, bir başka mezhebe göre affedilir ve o kişi şeriata göre hareket etmiş sayılır. Allah öyle kabul buyurur ve mükâfatlandırır.
Her şeyin doğrusunu en iyi Allah (celle celâluhu) bilir.
Kaynak: Çizgimizi Hecelerken, “Mezheplerin Doğuşu ve Çok Oluşunun Hikmetleri”
Dipnotlar
⇡1 | Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned 5/265; el-Bezzâr, el-Müsned 9/427. |
---|---|
⇡2 | el-Halebî, es-Sîratü’l-Halebiyye 3/343. |
⇡3 | İbn Hibbân, es-Sahîh 2/77; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-evliyâ 1/167. |
⇡4 | Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Mûsa, Hz. İsa ve Peygamberimiz Hz. Muhammed (aleyhimüssalâtü vesselâm). Bkz.: Ahzâb sûresi, 33/7; Şûrâ sûresi, 42/13; Ahkaf sûresi, 46/35. |
⇡5 | Bkz.: en-Nevevî, Şerhu Sahîhi Müslim 11/91. |
⇡6 | İbn Mâce, fiten 8; Abd İbn Humeyd, el-Müsned s.367. |