Mezheplerin farklı olmasında büyük rahmet vardır. Onlar olmasaydı hâlimiz de çok fena olurdu. Çünkü mezhep imamları, Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) umumî ahvalini anlamaları, tefsirler ve tevilleriyle, hususiyle de teferruata ait meseleleri âdeta aralarında taksim etmiş gibidirler; öyle ki bunlardan birinde şahsî durumu itibarıyla biraz zorlanan bir insan, diğeriyle amel ederek dinin ruhundaki yüsürden yararlanmış olur. Şimdi isterseniz bu hakikati birkaç misalle biraz daha müşahhaslaştıralım:
Bana senelerce evvel birisi gelmişti. Bu kişi haram olduğunu bilmediği için sütkardeşiyle evlenmiş ve bu hanımdan dört de çocuğu olmuştu. Bu zat, sütkardeşle evlenmenin haram olduğunu öğrenince çok perişan olmuş ve bu vaziyette bana gelip ne yapması gerektiğini sormuştu. Ben de sütannesinin onu kaç defa emzirdiğini hatırlayıp hatırlamadığını sorunca sütannesini bir defa emdiğini söylemişti. Hanefî mezhebine göre kişi süt müddeti içinde bir yudum dahi emse hürmet sabit olur. Şafiî mezhebi ise Hz. Âişe’den gelen bir hadise dayanarak sütkardeşliği için beş defa emilmesi gerektiği hükmünü verir. Bunun üzerine ben, o şahsa Şafiî bir imama gidip ona durumu anlatmasını söyledim. O da imam efendiye gidip durumunu arz edince imam, sütkardeşliği için beş defa emmenin gerektiğini ve kendisi için böyle bir durum mevzuubahis olmadığı için evliliğin devam edebileceğini söylemiş.
Evet, böyle tek bir örnekte bile mezhebin nasıl rahmet olduğu açıkça görülmektedir. Ebû Hanife’nin tarz-ı telâkkisi içinde meseleyi ele alsaydık, bu şahıs, dinin bu rahmet yönünden istifade edemeyecekti. Bu mevzuda Şafiî mezhebini taklit ederek içindeki sıkıntısını gidermiş oldu.
Bir misal daha arz etmek istiyorum: Hanefî mezhebine göre kan akması kişinin abdestini bozar. Dem-i sâilin (akan kan) tek damlası dahi necistir. Bir kişinin elbisesi üzerinde avucun içi kadar büyüklükte kan varsa bu durum namaza mânidir. Ancak İmam Şafiî, ashab-ı Resûlullah’ın kanlı kılıçlarla namaz kıldığından istinbatla, kan aksa da namaz kılınır demiştir. Bu itibarla zor durumda kalan bir kişi bu mevzuda İmam Şafiî’yi taklit edebilir. (es-Serahsî, el-Mebsût 1/76; el-Merğînânî, el-Hidâye 1/14.)
Son bir örnek daha sunmak istiyorum: Şafiî mezhebine göre kişinin eli, kendisine nikâh düşen bir kadına dokunursa abdesti bozulur, Hanefi’ye göre bozulmaz. Şimdi Kâbe’yi tavaf ederken ihramın muktezası eller ve ayaklar mecburen açık olmaktadır. Orada ne kadar da sakınsanız izdihamdan dolayı tavaf esnasında bir kadın elinin elinize değmesi kuvvetle muhtemeldir. Böyle bir durumda Şafiî mezhebine göre amel etmek çok zordur. İşte burada da Hanefî mezhebi rahmetin bir tezahürü olarak size bir yüsür kapısı aralar.
Bütün bu meseleleri bir noktada toplamak da mümkün değildir. Çünkü onlar, istinbat kuralları çerçevesinde Kitap ve Sünnet’ten hüküm çıkarma yoluna göre hükm-i şer’î nasıl anlaşılıyorsa öyle anlamışlardır; anlamış ve herkes kendi tarz-ı telâkkisi içinde bunu tespit etmiştir. Böylece Müslümanlara kolaylık olsun diye hak çizgisinde pek çok mezhep zuhur etmiştir. Ne var ki daha sonraları etbâları birbirine iltihak ederek çoğu terk edilmiş ve dört tanesi kalmıştır.
Kaynak: Çizgimizi Hecelerken, “Mezheplerin Doğuşu ve Çok Oluşunun Hikmetleri”