Bu sorunun cevabını daha açık ve net anlamak için hayat-üs’sahabede geçen şu tarihî olayı birlikte okumamızda fayda vardır. Bakalım bu durum nasıl inceleniyor, geçmiş büyük alimlerin arasında görelim.
Tefsir ve fıkıh âlimi Abdullah bin Abbas namaz kılıyordu. Yanında ise tasavvuf âlimlerinden Tavus ile Atâ oturuyorlardı. Ansızın bir adam girdi içeriye. Önce selâm verdi, hemen arkasından da sordu:
– Abdest aldıktan sonra bazen beyaz bir akıntı geliyor idrar mahallinden. Bundan dolayı huzursuz oluyor, gusletmem icap ettiğini sanıyorum. Ne dersiniz, idrar yolundan sızan bu akıntılardan sonra hemen gusül yapmam gerekir mi? Yoksa sadece abdestim mi bozulur? Akıntının kirlettiği yeri yıkadıktan sonra abdestimi yenilesem mesele biter mi?
– Geldiğini söylediğin akıntı, çocuğun ana rahmine düşmesine sebep olan akıntıdan mıdır, deyince:
– Ben öyle sanıyorum. dedi soru sahibi.
– Öyle ise dediler, bu akıntı gelince sana gusül farz olur! Namaz abdesti alman kurtarmaz. Boy abdesti alman gerekir!
Adam bu cevaba çok üzüldü. “İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn!” diyerek ölenlerin arkasından okunan ayeti okuyarak çıkıp gitti. Bununla abdestten sonra sık sık gelen akıntı yüzünden üst üste gusletmesinin kendisine ölüm gibi geleceğini söylemek istiyordu.
Bu sırada namazını bitiren fıkıh âlimi Abdullah bin Abbas sordu:
– Sual sahibi nereye gitti?
– Şu tarafa doğru gitti. Hem de ölülerin arkasından okunan ayeti okuyarak.. dediler.
– Hemen yetişin, onu bulup getirin, diyen Abdullah bin Abbas, Tavus ve Atâ’ya dönerek sordu:
– Siz abdest aldıktan sonra gelen akıntıdan dolayı gusül lâzım geleceğini hangi ayet veya hadiste gördünüz?
– Ayet ve hadiste bunun aynını görmedik. Ama çocuk doğmasına sebep olan akıntının gelmesiyle gusül lâzım geleceğini biliyoruz. İşte bu zattan da o akıntı gelmemiş midir?
– Hayır, gelmemiştir! dedi Abdullah bin Abbas. Bu akıntı guslü gerektiren akıntıdan sayılmaz. Sorulması lâzım gelen başka hususlar vardı işin içinde. Onun aydınlanması lâzımdı.. Derken, yoldan çevrilen adam da içeri girdi. Abdullah bin Abbas yeniden sordu:
– Abdest aldıktan sonra mesaneden geldiğini söylediğin beyaz ve biraz da koyu akıntı, sana lezzet vererek, şiddetle mi fışkırıyor? Yoksa zevk vermeden, yavaşça sızıntı halinde mi geliyor?
– Hiç zevk vermeden, yavaşça geliyor. Hatta haberim bile olmadan geliyor bazen.
Bir sual daha sordu:
– Peki, bu akıntıdan sonra kendinde bir bitkinlik, yorgunluk hissediyor musun?
– Hayır, hiçbir bitkinlik ve yorgunluk hissetmiyorum! Sadece meydana gelen ıslaklıktan anlıyorum bir sızıntının geldiğini, çamaşırımın kirlendiğini… Bu defa fıkıh alimi kelimelere basa basa fetvasını verdi:
– Haydi git, (zevksiz ve patlamasız) gelen bu sızıntıdan dolayı sana gusül lâzım gelmez. Sadece varsa abdestin bozulmuş olur, o kadar. Zira bu gibi akıntılar, çoğu zaman cinsel duyguların tahrik olmasından, müstehcenleri düşünüp seyretmekten, idrarın bekletilmesinden, ağır yük yüklenmesinden, yani çeşitli sebeplerden dolayı gelen özür akıntısıdır. Guslü gerektirecek (zevkle fırlayan sperm patlaması) değildir…”
İşte bu incelemeden de anlıyoruz ki, idrar mahallinden gelen akıntının gusül gerektirmesi için (şiddetle ve şehvetle) gelmesi gerekir. (Yavaşça ve zevksizce) gelen özür sızıntıları guslü gerektirmez. Bu akıntılar idrar cinsinden sayılan, çoğu zaman da cinsel konuların hayalinden sonra gelen akıntılardır. Varsa abdesti bozar; ama guslü gerektirmez. Vesveseye kapılmaya gerek yoktur. Islattığı zemin yıkanır, abdest alıp namaz kılınır.
Bilmem naklettiğimiz bu olayla okuyucum guslü gerektiren şiddetli patlama ile gerektirmeyen şiddetsiz sızmanın ayrımını yapabildi, her birinin gereğini anladı mı? (Kaynak: Ahmet Şahin)