Bu mesele, infakın kim tarafından, ne maksatla, hangi maldan ve ne şekilde yapıldığına dair sorulara aranacak cevaplarla tespit edilebilir.
İnfak eden kişi ve maksadı açısından bakıldığında, öncelikle infakın sırf Allah rızası için gerçekleştirilmesi gerekmektedir:
“Ve derler ki, biz size sırf Allah rızası için ikram ediyoruz, yoksa sizden bir karşılık istemediğimiz gibi, bir teşekkür bile beklemiyoruz.” (İnsan, 76/9)
Kişi yaptığı hayır ve harcamaları, insanlara gösteriş veya riya için yapmamalı ve yaptığı iyiliği de başa kakmamalı, muhtaçların üzerinde manevî nüfuz ve baskı aracı olarak kullanmamalıdır:
“Ey iman edenler! Sadaka verdiğiniz kimselere minnet etmek, incitmek suretiyle o sadakalarınızı boşa çıkarmayın. Allah’a da Âhiret’e de inanmadığı hâlde sırf insanlara gösteriş yapmak için malını harcayan kişinin durumuna düşmeyin. Onun durumu, üzerinde toprak bulunan kaypak bir kayaya benzer ki, şiddetli bir yağmur olur olmaz toprağı kayıverir, cascavlak kalır.” (Bakara, 2/264).
İnfakın, “birr” olabilmesinde veya ahlakî değerinin tespitinde diğer bir nokta infak edilen şeylerin cins bakımından temiz, iyi ve kaliteli olmasıdır. Zira insanların, kendi nefisleri için tercih etmeyecekleri değersiz ve bayağı şeyleri Allah için tasadduk etmemeleri gerekir. Bu, ihsan ve infakın olmazsa olmaz vasfıdır:
“Ey İman edenler! Kazandığınız şeylerin ve yerden sizin faydanız için bitirdiğimiz ürünlerin temiz ve güzel olanlarından Allah yolunda harcayın. Siz göz yummadan, içinize yatmaksızın almayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkmayın. İyi bilin ki Allah, her şeyden müstağnidir, asıl hamde lâyık olan O’dur.” (Bakara, 2/267).
Konunun ahlakî çerçevesini oluşturan bir başka ilke ise, yapılan harcamanın israfa dönüşmemesidir. Zira infak bir harcama olmakla beraber, asla bir savurganlık, hesabını bilmeme ve israf değildir:
“İmkânı geniş olan imkânına göre nafakayı bol versin. Nasibi sınırlı olan ise Allah’ın kendisine bahşettiği imkân ölçüsünde nafakada bulunsun. Allah, herkesi sadece verdiği imkân ölçüsünde sorumlu tutar. Allah, sıkıntının ardından kolaylık ihsan eder.” (Talâk, 65/7).
Bir başka âyette de aynı prensip şöyle ifade edilmektedir:
“Rahmanın kulları, harcamalarında ne israf eder, ne de eli sıkı davranırlar; bu ikisi arasında bir denge tuttururlar.” (Furkan, 67/25).
Yine Kur’ân’a göre, yapılan harcamaların ahlâkiliği hususunda genel bir değer ölçüsü de, insanların inanç ve ibadet hürriyetlerini kısıtlama ve ortadan kaldırma maksadı gütmemektir. İnsanlığın aleyhine yapılan harcamalar ahlâkî açıdan değersiz ve makbul infakın dışındadır. İnsanlığın Yüce Allah’tan uzaklaştırılması ve maddî-manevî sömürülmesi adına yapılacak harcamalar, uzun vadede toplumları köleleştiren yardımlar (!), Kur’ân’da yasaklanmakta ve ahlâkî değeri olmadığı vurgulanmaktadır:
“Kâfirler, insanları Allah yolundan uzaklaştırmak için mallarını harcıyorlar. Daha da harcayacaklar.” (Enfal, 8/36)
“Onlar, ‘Resulullah’ın etrafındaki fakirlere infak etmeyin ki dağılsınlar’ diyen bedbahtlardır. Hâlbuki göklerin ve yerin bütün hazineleri Allah’ındır, lâkin münafıklar bunu bilmezler, anlamazlar.” (Münafikûn, 63/7)
İnfakla aynı kökten türetilen nifaka insanları sevk eden âmillerden birisi de, işte bu dünyevileşme, sadece dünyalık peşinde koşmaktır.[1]Vehbe Zuhaylî, et-Tefsiru’l-Münîr, 10/257 Bu itibarla infak, nifaka da çare ve onun zuhurunu önleyen bir engeldir. Âyet-i kerimede, Müslüman toplumların iktisadî açıdan çökertilmesi ve fakirleştirilmesinde özellikle münafıkların rolüne dikkat çekilmekte, bu tür çabaların Müslümanları dinden soğutma, ahlâkî olarak çözme, sahip oldukları yüce değerlerden uzaklaştırma, kısaca dünyevileştirme hedefini gerçekleştirmek için yapıldığına işaret edilmektedir.
Kaynak: Yunus Ekin, Dünyevileşmeye Bir Çözüm Olarak İnfak Anlayışı
Dipnotlar
⇡1 | Vehbe Zuhaylî, et-Tefsiru’l-Münîr, 10/257 |
---|