İçindekiler
İnşirah sûresi Mekke’de sıkıntı ve zorluklarla mücadele edildiği bir dönemde nazil olmuştur. Sûre ilk olarak Efendimiz’e (sallallahu aleyhi ve sellem) bahşedilen gönlünün açılması, göğsünün genişlemesi manasına gelen inşirah-ı sadr, affa mazhar kılınıp makamının yüceltilmesi, O’nun belini çatırdatan risâlet ve tebliğ meşakkatinin Allah’ın ihsanı ile hafifletilmesi, şânının yüceltilmesi gibi nimetlerden bahseder. Daha sonra her zorlukla birlikte bir kolaylığın olduğuna vurguda bulunulur ve bir işi bitirdikten hemen sonra bir diğerine başlama emredilir. “Hep Rabbine yönel, O’na yaklaş da yaklaş!” ayetiyle Cenâb-ı Hak’la olan irtibatın sürekli derinleştirilmesi emredilerek sûre sona erer.
أَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَ (١) وَوَضَعْنَا عَنْكَ وِزْرَكَ (٢) الَّذِي أَنْقَضَ ظَهْرَكَ (٣) وَرَفَعْنَا لَكَ ذِكْرَكَ (٤) فَإِنَّ
.مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا (٥) إِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا (٦) فَإِذَا فَرَغْتَ فَانْصَبْ (٧) وَإِلَى رَبِّكَ فَارْغَبْ
Biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi? (1) Senin belini çatırdatan o ağır yükünü indirmedik mi? (2-3) Hem senin şanını yüceltmedik mi? (4) Demek ki güçlükle beraber kolaylık vardır. (5) Evet, güçlükle beraber kolaylık vardır! (6) O halde bir işi bitirince, hemen başka işe giriş, onunla uğraş. (7) Hep Rabbine yönel, O’na yaklaş! (8)
Bu sûre, Efendimiz’e tabi olarak tebliğ ve dine hizmet vazifesini deruhte eden bütün herkes için önemli bir kuvvet kaynağıdır. Veciz ifadelerle ferdi ve sosyal hayatımız adına çok önemli esasları barındırır. Şimdi bunları kısaca ele alalım.
1- İnşirah-ı Sadr:
İnşirah-ı sadr; kalbin açılıp genişletilmesi, göğsün ferahlaması manasına gelir. Tefsirlerde Efendimiz aleyhisselâmın donanım itibariyle vahiy almaya hazır hale getirilmesi, gönlünün iman ve marifetle bezenmesi; vahiy, ilim ve hikmet almaya hazır hale gelmesi şeklinde yorumlanmıştır.[1]Taberi, 24/493-494; Maturidi, Tevilâtu Ehli’s-sünnet, 7/277, 10/564
Efendimiz aleyhisselâm hem Mekke halkının hem de insanlığın durumuna çok üzülüyordu. Cahiliye insanının inanç ve ahlâk krizini görüyor, toplumda yaşanan iç içe problemlerden ötürü ızdırapla iki büklüm oluyordu. Muhataplarının duyarsızlığı, ahlaki değerlerden yoksunluğu karşısında çok üzülüyor, çok daralıyor, bunalıyor ve çözüm yolları arıyordu. Öyle ki bu üzüntü eğer bu şekilde devam ederse onun sağlık sistemini alt üst edecek kadar tehlike arz ediyordu.
Bu durum Kur’an’da “Neredeyse kendini helak edeceksin!” (Kehf suresi, 18/6; Şuara suresi, 26/3) şeklinde ifade edilir. Hatta risâletin ilk yılları itibariyle zaman zaman kendisini Mekke dışına attığı, dağların tepelerine, mağaralara sığındığı oluyordu. (Buhari, ta’bîr 1) O rahmet Peygamberi sadece Mekke halkı için değil, bütün insanlık için gönderilmişti ve O her insanın ebedi kurtuluşu için olağanüstü çaba içinde idi.
“Biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi?” (İnşirâh, 94/1) ayeti, Efendimiz’e yaşamış olduğu bu dert ve ızdırabların tesirinden kurtaracak bir gönül ferahlığı, bütün zorlukları göğüsleyebilecek sabır ve tahammül gücü bahşedildiği ifade edilmiştir. Böylece ins u cin bütün herkesi İslam’a davet etme gibi ağır bir sorumluluğa tahammül edebilsin, Nübüvvetin kendisine yüklediği mesuliyet ve ağırlığı kaldırabilsin. Nitekim Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), üzerine düşen vazifeyi en mükemmel şekliyle eda etmiş, emrolunduğu tebliğ vazifesini hakkıyla yerine getirmiştir. Bunun yanında inşirah-ı sadrın bir buudu olan insanlara maksadını çok rahat bir şekilde ifade edebileceği; beşer üstü bir beyan kuvveti bahşedilmiştir. Onun ağzından dökülen lal-u güher ifadeler, Arap dili ve belagati açısından edipleri hayran bırakacak güzellikteydi. Ansiklopedilerle açıklanabilecek hususları çok sade ve özlü sözlerle ifade edebilmekteydi.
Evet Cenâb-ı Hak, yolun başında bir ikram-ı ilahî olarak Efendimiz’in gönlünü açmış, hikmet ve ilimle doldurmuş, maksadını güzel ifade etmek üzere harika bir beyan kuvveti ihsan etmişti. Bunların yanında gönlünü bütün sıkıntıların tesirinden kurtaracak bir güç bahşetmişti.
İnşirah-ı sadr, her müminin manevî hayatı ve çevresiyle ilgilenmesi adına çok önem arz eden bir husustur. Çünkü inanan bir gönlü endişe, korku, stres ve sıkıntılar kapladığı zaman Hak’la irtibat ve halka irşad vazifesi daha da çetrefilli hale gelir. Dolayısıyla zifiri karanlığın yaşandığı dönemlerde inananların psikolojik sağlığının korunmasına, moral ve motivelerinin yüksek tutulmasına daha da çok ihtiyaç duyulur. Bu zor zamanlarda akl-ı selimle karar alma, sağduyulu hareket etme, beden ve ruh sağlığını koruma ancak böyle bir gönül ferahlığıyla hasıl olur. O sebeple dara düşen, sıkıntı ve streslerle boğuşan bir kimsenin kendisini bu bunalımlı ortamdan kurtarıp kafasını biraz olsun toparlayabileceği, ruh ve gönlündeki dağınıklığı gidereceği -şer’i sınırlar içinde- bir kısım faaliyetler yapması, ihtiyaç halinde psikolojik destek alması çok önemlidir.
2- Belini Çatırdatan Yüklerden Kurtulma:
“Senin belini çatırdatan o ağır yükünü indirmedik mi?” (İnşirâh 94/2-3) hususlardan birisi de Efendimiz’in belini büken yüklerinden kurtulmasıdır. Yukarıda ifade ettiğimiz tablo içerisinde Efendimiz’in belini bükecek şu hususları sıralayabiliriz:
- Başta içinde bulunduğu toplum olmak üzere insanlığın ahlakî değerlerinin altüst olması
- İnançsızlık çıkmazı karşısında duyduğu üzüntü.
- Yaşadığı toplumda adaletten yoksunluk nedeniyle toplumda zayıf kesimin ezilmesi karşısında, o an itibarıyla yapabileceği şeylerin kısıtlı olması.
- Tebliğ vazifesinin, kendisine yüklediği sorumluluk
- Bizzat İlahi vahye muhatap olmanın ağırlığı
3- Nam-ı Celilinin Yüceltilmesi
“Hem senin şanını yüceltmedik mi?” (İnşirâh 94/4) ifadesiyle kadri yüceltilmiş Efendimiz’e yeryüzünde kabul vaz’ olacağı ifade edilmiştir. Nitekim daha dünyaya teşrif etmeden geleceği önceki peygamberler tarafından müjdelendiği gibi, halk içerisinde de herkesin saygı duyduğu bir konum ihsan edilmiş, kendisine bahşedilen ilahi mesajı da çok kısa bir süre içerisinde dünyanın dört bir tarafında duyulmuştur.
4- Her zorlukla birlikte bir kolaylık vardır:
Sûrede her zorlukla beraber bir kolaylığın olduğu iki defa ifade edilmiştir. Bu ayeti tefsirciler her zorlukla birlikte iki kolaylık vardır ya da her sıkıntıdan sonra bir kolaylık gelir şeklinde iki manada yorumlamışlardır.
Birinci manaya göre; her zorlukla birlikte iki kolaylık vardır. Çünkü “el-usr” zorluk kelimesinin marife (belirtili isim) gelmesi, zorluğun her ikisinin de aynı olduğunu gösterir. “yusr” kolaylık kelimesinin ise nekire (belirtisiz isim) olması ikinci kolaylığın birincisinden ayrı olduğuna işaret eder.[2]Tüsteri, 198; Sa’lebî, el-Keşf ve’l-beyan, 10/233 Zira Efendimiz bu sûre nazil olduktan sonra tebessüm ederek “Bir zorluk asla iki kolaylığı yenemez.” buyurmuştur. (Buhari, Tefsir, Hadis no:4951) Dolayısıyla insan için zor görünen işlerde bir kat daha fazla kolaylığın olduğu, insanın bu zorlukları görür görmez hemen vazgeçmemesi gerektiği ifade edilmiştir.
Ayrıca ayetin işarî manasından, bütün zorlukları kolaylaştırmanın yollarını keşfederek, aşılmazların aşılabileceği de düşünülebilir. Dolayısıyla, hayatın farklı alanlarında herkesin anlayabileceği basitlik ve kolaylıkla işleri organize etme çok önem arz etmektedir.
Dünyevi işlerde olduğu gibi dini yaşamayı kolay tutma, muhatapların severek ve isteyerek yaşayabileceği tarzda sunmak da çok önemlidir. Efendimiz, dinin kolaylık olduğunu ifade buyurmuştur. (Buhari, İman, 28) Nitekim fukaha dinde zorluk ve meşakkat durumlarında kolaylık sağlanmasının gerektiğini “Meşakkat teysiri celb eder.” “Bir iş dîk oldukta müttesi olur” gibi ifadelerle fıkhî kaideler haline getirmişlerdir.
Netice olarak ayette ifade edilen “bir zorluk karşısında iki kolaylık” prensibi, çocuk eğitiminden, çalışma hayatına, bilgisayar programından devlet sistemlerine kadar birçok farklı alanda kullanılabilecek önemli bir prensiptir.
İkinci mana ise her zorluktan sonra bir kolaylık gelir. İfadeden ilk olarak Mekke’de sıkıntı döneminde yaşanılan zorlukların ardından güzel günlerin geleceği anlaşılabilir. Bu sebeple İnşirah sûresinin o dönemde nazil olması hem Efendimiz’i sevindirmiş hem de sahabeye moral olmuştur.
Gecenin sonunda sabahlar tulu ettiği gibi tarihin seyri içerisinde zor günlerin ardından hep güzel günler gelmiştir. Dolayısıyla ayette sıkıntı zamanlarını hep kolaylıkların takip ettiği ifade edilmekte, zorluklar karşısında aktif bir sabırla hayata tutunmak gerektiğine işaret edilmektedir. Bediüzzaman’ın ifadesiyle “her gecenin bir neharı, her kışın bir baharı”vardır.[3]Tarihçe-i Hayat Bu sebeple insan zor günler için rahat günlerinde hazırlık yapmalı, sıkıntı zamanlarında ise güzel günlere ulaşmak için dişini sıkıp durduğu yerde sabit kadem durmalı, aktif bir şekilde sabretmeli ve asla ümitsizliğe kapılmamalıdır.
5- Bir işi bitirdikten sonra hemen diğer bir işe başla:
Sûrenin devamında “O halde bir işi bitirince, hemen başka işe giriş, onunla uğraş” (İnşirâh 94/7) buyurulmaktadır.
Cenâb-ı Hakk yapılan işlerden birini bitirdikten sonra hiç vakit kaybetmeden diğerine başlamayı emretmektedir. Özellikle ibadet-u taat, dine hizmet ve hayır işlerinde süreklilik çok önem arz etmektedir. Yapılan çalışmalara verilen gereksiz aralıklar soğumaya ve gerilemeye sebebiyet verebilir. Bu sebeple hiç kesintiye uğratmadan tamamlanan bir salih amelin ardından hemen başka bir salih amele/işe başlanması çok önemlidir.
Dinlenmeyi başka bir iş yaparak sağlama, yorulma içinde dinlenme manasına gelir. Dolayısıyla bir kimse farklı işleri yaparken bir taraftan yorulurken diğer taraftan dinlenebilir. Böylece iş verimliliğini artırdığı gibi üzerine düşen sorumlulukları da rahat bir şekilde yerine getirmiş olur. Dolayısıyla Mü’mine düşen; bir projeyi bitirir bitirmez hemen başka birine başlama olmalıdır.
6- Rabb’le irtibat
Son olarak ise “Hep Rabbine yönel, O’na yaklaş!” (İnşirâh 94/) ayetiyle başkalarına değil, sadece Hakk’a yönelmemiz, O’nunla her daim irtibatımızın kuvvetli olması gerektiği ifade edilmiştir. İnsan ne kadar meşakkatlere katlanırsa katlansın, dini ve dünyası adına ne kadar koşturup yorulursa yorulsun Allah’la olan irtibatını asla ihmal etmemelidir. Çünkü şeytan hayırlı ve güzel işler yapanlarla çok uğraşır. İyi günlerinde uğraştığı gibi zor günlerinde zayıf düştüğü zaman da uğraşır. Hatta zor dönemlerinde daha fazla uğraşır. Korku damarını kullanır, istikbal endişesiyle yaklaşır, sağından gelir solundan gelir ve her türlü yöntemi kullanır.
Bu zor şartlar altında şeytanın tuzaklarını aşabilmenin en önemli vesilesi Rab’le irtibatı kuvvetli tutmak, ibadet hayatına daha da bir önem vermektir. Bu ayetten anlaşılacağı üzere şartlar nasıl olursa olsun bir mümin için Hak’la sürekli irtibat gönül dünyasını mamur etme adına vazgeçilmez bir prensiptir.
Sonuç olarak bu sureden çıkarmamız gereken bazı dersler vardır:
- Tebliğ vazifesinin gereklerinden birisi insanın gönül rahatlığı, kalp huzuru ve beyan kabiliyetidir. Bunları sağlama yolunda bir gayret ortaya koymak bu vazifeyi deruhte edecekler için çok önem arz etmektedir.
- İnsanın günah yüklerinden kurtulabilmesi için tevbe ve istiğfarı asla terk etmemesi gerekir. Nitekim insanın kabz halinden kurtulmasının vesilelerinden birisi de istiğfardır.
- Her zorluk içinde iki kolaylık barındırmaktadır. O zorlukları aşarak kolaylıklara ulaşmalı, teysîr (işleri kolaylaştırma) düsturunu hayatımızda önemli bir prensip haline getirmeliyiz. Zorluklar karşısında asla yılmamalı, etrafın zifiri karanlığına bakıp asla şafağın sökeceğinden ümidimizi kesmemeliyiz.
- Bir işi bitirince hemen başka bir işe geçerek aktif dinlenmeli, bu şekilde hayatımıza renklilik katmalıyız.
- Rabble irtibat adına hep daha üst seviyeyi yakalamaya çalışmalı, O’nunla asla irtibatımızı kesmemeliyiz.
Dipnotlar