İçindekiler
1- Tanımı
Mal, İslam fıkhında mülkiyet ile yakından ilgisi bulunan ve özellikle aynî hakların konusunu belirleyen önemli bir kavramdır. Mal için, “Mâlik olunan her türlü şeydir.” şeklinde kısa bir tanım yapılabilir. Kur’an ve Sünnet’te mal kelimesi daha çok özel mülkiyeti, serveti ve zenginliği kapsayacak şekilde kullanılmıştır.[1] Hasan Hacak, “Mal”, DİA, 27/461.
Mal ile ilgili olarak İslâm fıkhında üzerinde ittifak sağlanan net bir tanımın olduğunu söylemek zordur. Zira her bir fıkıh ekolünün malı tanımlama biçimi farklı olmuştur. Hanefî mezhebi, malın tanımında daha çok örfî ve tabiî unsurları ön plana çıkarmıştır. Hanefîlere göre bir şeyin mal olarak tanımlanabilmesi için onda iki özelliğin bulunması gerekir. Birinci olarak, malın insanların ihtiyacını gidererek bir faydayı sağlaması diğer bir tabirle örfen iktisâdî bir değer taşıması; ikinci olarak ise malın fizikî bir mevcudiyetinin bulunması gerekir. (Mecelle, md. 127.)
Nitekim Mecelle’de malla ilgili olarak az önce zikredilen bu iki hususu birden kapsayan şu tanıma yer verilmiştir: “Tab’-ı insânî mâil olup da vakt-i hâcet için iddihâr olunabilen şeydir.” (Mecelle, md. 126.)
Bu tanımda iddihâr olunabilme tabiri özellikle seçilmiştir. Zira bu kayıtla birlikte mal üzerinde ferdî hâkimiyet unsuru ön plana çıkarılmış olup malın kullanılması ile elde edilecek olan fayda, maldan hariç tutulmuştur. Çünkü Hanefîlere göre malın kullanılmasıyla elde edilen fayda, mal olarak kabul edilmemiştir.[2] İbn Âbidin, Reddü’l-muhtâr, 5/51.
Şâfiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerinde ise malın tanımı, Hanefî mezhebindeki mütekavvim malın tanımına yakındır. Genel bir tanım vermek gerekirse onlara göre mal; kendisinden faydalanılması mümkün olan ve herhangi bir zaruret veya ihtiyaca dayalı olmaksızın bu faydalanmanın mübah olduğu şeydir. Hanefîlerden farklı olarak diğer üç mezhepte malın tanımında farklılık gösteren önemli konulardan birisi de menfaattir. Bu üç mezhebe göre menfaat, mal olarak kabul edilmiş ve dolayısıyla malın tarifi yapılırken, “iddihâr ve ihrâz edilme” yani malın fizikî bir varlığa sahip olması şart koşulmamıştır. Onlara göre bir şeyin mal olabilmesi için o malın şer’an temiz olup necis olmaması önemlidir.[3] Ali el-Hafîf, İslâm Hukukuna Göre Hukukî İşlemler ve Hükümleri, s. 60-61; Hasan Hacak, “Mal”, DİA, 27/461.
2- Çeşitleri
Mal, ona bakış açısına göre birden fazla kategoriye ayrılabilir. Mal, hukukî anlamda geçerliliği olup korunma altına alınıp alınmamasına göre mütekavvim ve gayrimütekavvim; bulunduğu yerde istikrar sahibi olup olmamasına göre menkul, gayrimenkul; parçalarının birbirine benzemesine göre ise kıyemî ve mislî mal kısımlarına ayrılmıştır. Şimdi bu farklılıkların ne gibi bir anlam ifade ettiği üzerinde durmaya çalışalım.
a) Mütekavvim ve Gayrimütekavvim Mallar
Hanefî mezhebi mal kavramına diğer mezheplere nazaran farklı bir açıdan yaklaşmış ve onu mütekavvim ve gayrimütekavvim şeklinde bir kategoriye ayırmıştır. Hanefî mezhebinde mal denilince daha çok mütekavvim mal kastedilir. Mal niteliği taşımayan mallarla ilgili olarak ise gayrimütekavvim kavramı kullanılmıştır.
Bu kavram, Hanefîler tarafından geliştirilmiş ara bir kavramdır. Onlar mütekavvim olan bir mal ile hiçbir şekilde mal kabul edilmeyen şey arasında ara bir kavram olarak “gayrimütekavvim mal” kavramını kullanmışlardır. Bu kavram içerisinde, dinen yasaklanmış olan hamr (şarap), domuz ve meyte (leş) yer almaktadır. Bu mallar müslümanlar için bir değer taşımasa da, ehl-i kitap için hükmen mal olarak kabul edilmiştir.
Bu yaklaşımlardan yola çıkarak mütekavvim malı, kullanılıp faydalanılması Müslümanlar için mübah olan ve ihraz edilen şey (Mecelle, md. 127.), gayrimütekavvim malı ise kullanılıp faydalanılması mübah olmayan ve henüz ihraz edilmemiş şey olarak tarif edebiliriz. Bu tanımlardan anlaşılacağı üzere, bir malın mütekavvim sayılabilmesi için dinin o malı kullanmayı müslümanlara yasaklamaması ve malın bilfiil elde edilmiş olması gerekir. Bu vasıfta olan bir mal, tekavvüm etmiş yani hukuken bir geçerlilik kazanmış olur.
Buna göre domuz ve şarap müslümanlar için mütekavvim bir mal değildir. Aynı şekilde denizdeki balık da mütekavvim mal sayılmaz. Balık ancak avlanılıp yakalandıktan yani elde edilip muhrez hale geldikten sonra mütekavvim bir mal sayılır.[4] Ali el-Hafîf, İslâm Hukukuna Göre Hukukî İşlemler ve Hükümleri, s. 59.
Bir şeyin mal olarak kabul edilmesi durumunda hukukî açıdan şu sonuçlar ortaya çıkar: Mal, aynî haklara ve hukukî işlemlere konu olur. Ayrıca aynî hak ve hukukî işlemler açısından mal üzerindeki bütün haklar hukuken koruma altına alınmış olur. Mesela malın telef edilmesi durumunda mala zarar verenin aleyhinde tazmin yükümlülüğü doğar. Yine şartlarını taşıması durumunda malın hırsızlık yoluyla zimmete geçirilmesi halinde hırsızlık yapan kimseye had cezası uygulanır.[5] Hasan Hacak, “Mal”, DİA, 27/461.
Gayrimütekavvim özelliğinde olan fakat Hanefîler tarafından mal olarak kabul edilen bir şey, bir kısım şartlar altında aynî haklara mevzu olur. Meselâ şarap Hanefîlere göre gayrimüslim için bir maldır. Dolayısıyla şarap üzerinde aynî haklardan olan mülkiyet hakkı sınırlı bir şekilde kabul edilir. Bu durumda şarap sahibi olan bir gayrimüslimin Müslüman olması veya bunun miras yoluyla bir kişinin mülkiyetine intikal etmesi durumlarında, şarabın ya dökülmesi ya da sirkeye çevrilmesi gerekir.[6] İbn Âbidin, Reddü’l-muhtâr, 4/503.
Yine gayrimütekavvim bir mal, bir akdin konusu olursa söz konusu akid bâtıl kabul edilir. Eğer böyle bir mal, bir akdin bedeli ya da semeni olursa bu durumda da akid gerçekleşmiş kabul edilmekle birlikte onun fâsit olduğuna hükmedilir.(Mecelle, md. 212, 371, 382.)
Diğer taraftan gayrimütekavvim malların üzerinde herhangi bir hukukî koruma olmadığı için, bu malların telef olması durumunda herhangi bir tazmin yükümlülüğü söz konusu olmaz. Ancak Müslüman bir toplumda yaşayan gayrimüslimler şayet şarap ve domuz gibi malları kendi dinlerine göre mübah sayıyorlarsa, bu tür mallar onlar için mütekavvim mal hükmünde kabul edilir. Bu mallar üzerinden kendi aralarında yapmış oldukları akidler, her çeşit aynî hak ve hukukî işleme konu olur.[7] İbn Nüceym, el-Bahru’r-râik, 6/77.
Hanefî mezhebi dışındaki üç mezhebe göre açıkça ifade edilmese de bir şeyin mal sayılabilmesi için o şeyin şer’an necis olmaması yani onun temiz olması önemli bir rol oynar. Onlara göre malın mütekavvim olması için söz konusu şart yeterli görülür. Bu tanımdan dolayı da onlar, Hanefî mezhebindeki gayrimütekavvim mal yerine “muhterem mal” kavramını kullanırlar.
b) Mislî ve Kıyemî Mallar
Borçlar hukukunda malların kıyemî ve mislî şeklinde bir taksime tâbi tutulması önem arz eder. Mislî mal, tartı (vezn), ölçü (keyl) veya sayı ile tespit edilmesi âdet haline gelmiş olan maldır.[8] Ali el-Hafîf, İslâm Hukukuna Göre Hukukî İşlemler ve Hükümleri, s. 69.
Başka bir tarife göre ise fiyatı etkileyecek bir fark olmadan birbirinin yerlerine geçen, yapısı ve iktisadî faydası açısından benzer niteliklere sahip olan, aynı türe ait mallardır.[9] Hasan Hacak, “Mislî”, DİA, 30/187.
Mecelle’de bu tarifi aksettirecek şekilde mal şöyle tarif edilmiştir: “Çarşı ve pazarda mu’teddün bih yani bahânın ihtilâfını mûcip bir tefâvütsüz misli bulunan şeydir.” (Mecelle, md. 45.)
Mislî malların tespiti şu dört başlıkta ele alınır.
1- Miktarı ağırlık ölçüsüyle tespit edilebilen şeyler ki bunlar için veznî, mevzûn/mevzûnât kelimeleri kullanılır. Altın, gümüş, bakır gibi madenler; sabun, gübre gibi çeşitli mamul maddeler; kayısı, hurma, armut gibi meyveler bu başlıkta misal olarak verilebilir.
2- Miktarı hacim ölçüsüyle tespit edilebilen şeylerdir ki bunları ifade etmek için keylî, mekîl/mekîlât tabirleri kullanılır. Buğday, arpa, pirinç gibi tahıllar; sıvı maddeler ile her türlü sıvı yağ, bu mallara birer misaldir.
3- Miktarı uzunluk ölçüsüyle tespit edilebilen şeylerdir ki bunları ifade etmek için de zer’î, mezrû/mezrûât gibi kelimeler kullanılır. Aynı cinsten kumaşlar, bu başlığın tipik bir misalidir.
4- Miktarı sayı yoluyla tespit edilebilen şeylerdir ki değerleri ve büyüklükleri birbirine yakın olan mallardır. Bunu ifade etmek için “adediyyât-ı mütekâribe” tabiri kullanılır. Bu başlıkta, yumurta, portakal ve limon gibi maddeler misal olarak verilebilir.[10] Hasan Hacak, “Mislî”, DİA, 30/187.
Ancak büyüklükleri birbirine yakın olan eşyalarda aynı türden olma şartı da önemlidir. Söz gelimi yumurtaların farklı türleri bulunabilmekte, dolayısıyla da bunlar arasında fiyat farkı olabilmektedir. Yine meyvelerde de bu farklılığın olduğu bilinmekte olup bunun göz ardı edilmemesi gerekir.[11] Ali el-Hafîf, İslâm Hukukuna Göre Hukukî İşlemler ve Hükümleri, s. 69.
Sonuç itibarıyla bir malın mislî olarak kabul edilebilmesi için iki ölçü vardır: Mal keylî veya veznî ise cüzleri arasında; adedî ise taneleri arasında temâsül (benzeşme) bulunmalı ve piyasada da mevcut olmalıdır. Meselâ piyasada mevcut olan pirinç, mislî mal sayılır. Bölünmesi durumunda her bir parçası aynı değeri ifade eder. Çünkü pirincin her bir parçası arasında benzeşme bulunur.
Şunu da ifade etmek gerekir ki yukarıda sayılan taksimâtın ticarî örfle alâkası bulunduğundan örfe göre mallar bu taksimde yer değiştirebilir. Mislî olan bir mal kıyemî, kıyemî olan bir mal da mislî mal olabilir. Bunun yanında belirli bir standarda göre üretilip fabrikasyon olan mallar mislî, özel bir ustalıkla yapılmış el sanatı ürünler kıyemîdir.[12] Hasan Hacak, “Mislî”, DİA, 30/187.
Kıyemî mala gelince, mislî malın aksine piyasada emsâli bulunmayan veya farklı kıymette benzeri bulunan maldır. (Mecelle, md. 146.) O hâlde bir malın kıyemî olabilmesi için mislî mal için belirlenen şartları taşımaması ve piyasada bir benzerinin bulunmaması gerekir. Ev, araba, dükkân gibi bütün gayrimenkuller, canlı hayvan, yazma kitap, antika eser, mücevher gibi mallar kıyemî mal olarak kabul edilir. Yine parça başı fiyatı belirlenen ve her biri arasında fiyat farkı bulunan karpuz, lahana, elbise gibi mallar, standart bir oranı bulunmayan karışım hâlindeki keylî ve veznî mallar ile piyasada olmayan mislî mallar da kıyemî maldır.[13] Beşir Gözübenli, “Kıyemî”, DİA, 25/540.
Fıkıh açısından mislî mal ile kıyemî mal ayrımının sonuçları şu şekildedir:
a) Mislî mal eğer vasıfları belirlenirse kişinin zimmetinde deyn olarak sâbit olur. Kıyemî mal ise deyn olarak sâbit olmaz. Kıyemî malın kendisi bir akidde belirlenirse artık o muayyen hâle gelir. Meselâ on kilo buğday karşılığında bir gömlek satılsa bu akid, artık o gömlek üzerine kurulur. Gömleğe karşılık ne zaman talep edilirse müşterinin zimmetinde on kilo buğday borç sâbit olur.
b) Bir kimse, mislî bir malı telef etmesi durumunda piyasada bu malın benzeri bulunduğu için onun kıymetini değil, mislini tazmin eder. Ancak kıyemî bir malı itlâf ederse bu takdirde malın misli olmadığından kıymetini tazmin eder.[14] Ali el-Hafîf, İslâm Hukukuna Göre Hukukî İşlemler ve Hükümleri, s. 72.
c) Menkul ve Gayrimenkul mallar
Fakihlerin çoğunluğuna göre taşınması durumunda ilk hâli değişsin ya da değişmesin bir yerden başka bir yere taşınması mümkün olan eşyalar menkul mal olarak; başka bir yere taşınması mümkün olmayan mallar ise gayrimenkul mal olarak kabul edilmiştir. Malikî mezhebine göre ise kendisi zarar görmeksizin bir yerden bir yere nakledilebilen eşyalar menkul mal olarak; zikredilen ölçüye göre nakledilemeyen eşyalar ise gayrimenkul (akar) mal olarak kabul edilir.[15] Heyet, “Menkul”, el-Mevsûâtü’l-fıkhiyyeti’l-Kuveytiyye, 39/114-115.
Bu ayırım Cermen hukukunun eşya hukuku sahasında en önemli başlık olarak öne çıkarken İslâm hukukunda bu ayrımın tâlî derecede bazı sonuçları ortaya çıkmıştır. Mesela gayrimenkul mal kategorisinde ele alınan olan araziler, oldukça ayrıntılı başlıklar halinde işlenmiştir.[16] Hasan Hacak, “Mal”, DİA, 27/464.
Gayrimenkul mallar içerisinde yer alan arazilerin tarım, bina yapmak veya başka bir maksatla kullanılması hükme tesir etmez ve bu arazi her hâlükârda gayrimenkul kabul edilir. Menkul mallarda ise malın kendisinin şekil ve durumunun değişip değişmemesine itibar edilmez. Bu anlamda menkul mallara, her türlü hayvan, eşya, altın ve gümüş, ocaklardaki madenler, keylî ve veznî bütün mallar dâhildir.
Ağaçlar, binalar, köprüler her ne kadar taşınması durumunda görünümleri değişse de nakledilmeleri imkân dâhilinde olduğu için menkul mal olarak sayılırlar. Nakledildiklerinde binanın enkaz; ağacın kereste veya odun; köprünün de demir parçaları hâline dönüşmesi de genel hükmü etkilemez. İmam Mâlik ise bu görüşe muhalefet etmiş ve bunların gayrimenkul olduğunu kabul etmiştir. Zira ona göre şekli değişmeden nakli mümkün olanlar menkul, bunun dışında kalanlar ise gayrimenkuldür.[17] Ali el-Hafîf, İslâm Hukukuna Göre Hukukî İşlemler ve Hükümleri, s. 67.
Menkul-gayrimenkul ayrımı, bazı konularda farklı hükümlerin verilmesine sebep olmuştur. Bu çerçevede şu misaller verilebilir: Mesela şuf’a konusu işlenirken şuf’a hakkının, sadece gayrimenkullerin satımında söz konusu olduğu belirtilmiştir. Yine mesela gayrimenkulün vakfedilmesi sahih kabul edilirken menkul malların vakfedilmesi belirli şartlar altında sahih kabul edilmiştir.
Mesela İmam Ebû Hanife ve İmam Ebû Yusuf’a göre gayrimenkulün satılması durumunda müşterinin, satıcıdan teslim almadan önce gayrimenkul üzerinde tasarrufta bulunması caizdir. Buna göre müşteri, gayrimenkul malı teslim almadan önce onu satabilir. Hâlbuki bu imamlara göre menkul bir mal için aynı şartlar geçerli değildir.
Yine mesela, çocukların vasisi konumunda bulunan bir kimsenin, çocukların maslahatına uygun görmesi hâlinde onlara ait menkul malları satması caiz iken, şer’î bir gerekçe olmadıkça onların gayrimenkullerini satması caiz görülmemiştir.
Mesela borcundan dolayı hacr altına alınmış yani kısıtlanmış bir kimsenin borçlarının ödenmesi için önce onun menkul malları, borç ödenemezse gayrimenkul malları satılır.
Son olarak, irtifak hakkı (sınırlı yararlanma hakkı) konusunda menkul malların irtifak hakkı olmayıp bu hak, sadece gayrimenkul mallara hastır.[18] Ali el-Hafîf, İslâm Hukukuna Göre Hukukî İşlemler ve Hükümleri, s. 68-69.
Dipnotlar
⇡1 | Hasan Hacak, “Mal”, DİA, 27/461. |
---|---|
⇡2 | İbn Âbidin, Reddü’l-muhtâr, 5/51. |
⇡3 | Ali el-Hafîf, İslâm Hukukuna Göre Hukukî İşlemler ve Hükümleri, s. 60-61; Hasan Hacak, “Mal”, DİA, 27/461. |
⇡4 | Ali el-Hafîf, İslâm Hukukuna Göre Hukukî İşlemler ve Hükümleri, s. 59. |
⇡5 | Hasan Hacak, “Mal”, DİA, 27/461. |
⇡6 | İbn Âbidin, Reddü’l-muhtâr, 4/503. |
⇡7 | İbn Nüceym, el-Bahru’r-râik, 6/77. |
⇡8 | Ali el-Hafîf, İslâm Hukukuna Göre Hukukî İşlemler ve Hükümleri, s. 69. |
⇡9, ⇡10, ⇡12 | Hasan Hacak, “Mislî”, DİA, 30/187. |
⇡11 | Ali el-Hafîf, İslâm Hukukuna Göre Hukukî İşlemler ve Hükümleri, s. 69. |
⇡13 | Beşir Gözübenli, “Kıyemî”, DİA, 25/540. |
⇡14 | Ali el-Hafîf, İslâm Hukukuna Göre Hukukî İşlemler ve Hükümleri, s. 72. |
⇡15 | Heyet, “Menkul”, el-Mevsûâtü’l-fıkhiyyeti’l-Kuveytiyye, 39/114-115. |
⇡16 | Hasan Hacak, “Mal”, DİA, 27/464. |
⇡17 | Ali el-Hafîf, İslâm Hukukuna Göre Hukukî İşlemler ve Hükümleri, s. 67. |
⇡18 | Ali el-Hafîf, İslâm Hukukuna Göre Hukukî İşlemler ve Hükümleri, s. 68-69. |