İçindekiler
Fıtrat Ne Demektir?
Hilkat, yaratılış, karakter, adetullah, din vb. gibi değişik manalarda kullanılan fıtrat kelimesinin geniş bir anlam yelpazesi vardır. Fıtrat sadece insanlarla ilgili olmayıp, bütün bir varlığın yaratılışında bulunan özellik ve hususiyetleri ifade eder. Fıtrat, Cenab-ı Hakk’ın her bir varlığı kendine has bir mahiyet ve tabiatta yaratmasıdır. Bizim üzerinde duracağımız husus genel manada fıtratın izahı olmayıp, hususiyle insan fıtratı ve onun muhafazasıdır.
Genel manada bütün insanların doğuştan sahip olduğu maddî ve manevî bir kısım hususiyetler üzere yaratılması fıtrat kelimesiyle ifade edildiği gibi; her bir insanın diğerlerinden farklı olarak kendine has bir karakteri, mizacı ve tabiatının bulunması da o kişinin fıtratı yani yaratılıştan getirdiği özellikleri olarak kabul edilir. Mesela, bütün insanların; cemal ve kemale müştak olma, nimete şükretme, iyilik edene muhabbet duyma, kötülük edene ise buğzetme, kendi cinslerine karşı alakadar olma ve onlara şefkat etme, kemal peşinde koşma, ebedîyeti isteme vb. gibi duygularının yanında, zahiri yönleri itibariyle olumsuz gibi gözüken ancak doğru yolda kullanıldığında insana cenneti kazandırabilecek, şiddetli bir merak, dehşetli bir hırs, kuvvetli bir inat, aşırı bir muhabbet vb. gibi fıtrat ve tabiatında bulunan değişik duygular vardır. Aynı şekilde, karşı cinse karşı alaka duyma, aceleci olma, başkaları tarafından beğenilme, çocuk sevgisi, kısıtlamalardan hoşlanmama yani hür hareket edebilme, umuma muhalefetten kaçınma gibi özellikler de yine fıtratta bulunan duygulardır. Bunların yanın da bir de “Her insan kendi seciye, karakter ve tabiatına göre davranır” (İsra Suresi, 17/84) ayetinde de ifade edildiği gibi, herkesin hususi olarak sahip olduğu bir karakteri ve tabiatı vardır.
“Dünyaya gelen hiçbir çocuk yoktur ki fıtrat üzere doğmasın. Daha sonra ebeveyni onu Yahudi, Hıristiyan veya Mecusî yapar. Tıpkı hayvanın yavrusunu sapa sağlam, organları yerli yerinde doğurması gibi. Siz onda bir eksiklik görüyor musunuz?” (Buhari, Cenâiz 80) hadisi şerifi de insanın yaratılış itibariyle yani fıtraten Cenab-ı Hakk’ı tanımaya meyilli, dosdoğru din olan İslam’ı kabul etmeye aşina bir halde yaratıldığına işaret ediyor. Evet, bir çocuğun fıtratı dışarıdan müdahalelerle veya su-i istimallerle bozulmadığı sürece, o kişinin fıtratı Allah’ı bulmaya, Ona ibadet etmeye meyilli yaratıldığı için hak din olan İslam’ı kabullenecektir. “O halde sen, batıl dinlerden uzaklaşarak yüzünü ve özünü, hak din olan İslâm’a yönelt. Yani Allah’ın insanları yaratmasında esas kıldığı o fıtrata uygun hareket et. Allah’ın bu hilkatini kimse değiştiremez. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların ekserisi bunu bilmezler” (Rum Suresi, 30/30) ayeti kerimesi de aynı hususu vurgulamaktadır. Zira İslam dini, ifrat ve tefritlerden uzak, kolaylığın ve uygulanabilirliğin esas olduğu, insan aklına ve mahiyetine ters bir hükmün bulunmadığı, insanın dünyevî ve uhrevî bütün ihtiyaçlarına cevap veren ve bütün ahkâmıyla insan fıtratına tam muvafık olan bir dindir.
Evet, bütün bunlar insanın iç donanımı, vicdanı, kalbi ve duygularıyla ilgili hususlardır. Dolayısıyla sahip olduğumuz bu özelliklerin fıtratın manevi yönüyle ilgili olduğunu söyleyebiliriz. Bir de sahip olduğumuz bir şeklimiz, vücut yapımız vardır ki, bu da insan fıtratının diğer yanını teşkil eder. İnsanoğlu el, ayak, göz, kulak gibi sahip olduğu organlarıyla, dış görünüşü itibariyle mükemmel bir yapıda yaratılmıştır.
“Size sûret verip sûretlerinizi de güzel kılmış” (Mü’min Suresi, 40/64);
“Biz insanı en mükemmel sûrette yarattık” (Tin Suresi, 95/4)
“Ey insan, nedir seni o kerim Rabbin hakkında aldatan? O değil mi seni yaratan, bütün vücud sistemini düzenleyen, sana dengeli bir hilkat veren ve seni dilediği bir surette terkib eden?” (İnfitar Suresi, 82/6-8)
ayetleri de Allah’ın üzerimizdeki bu büyük nimetini hatırlatmaktadır. Madem Allah Teâlâ bize güzel suretler vermiş, bizim de o suretlerin güzelliğini ve tabiîliğini muhafaza etmemiz gerekmez mi? Madem Cenab-ı Hak bizi en güzel bir biçimde yaratmış, bizim de o şekil ve biçimimizi dışarıdan yapacağımız suni müdahalelerden korumamız icab etmez mi? Madem Rezzâk-ı Kerim olan Rabbimiz bize dengeli ve mutedil bir halde var etmiş, bizim de onu dış müdahalelerden uzak tutarak hilkatimizdeki bu dengeyi devam ettirmemiz gerekmez mi? Elbette gerekir. Çünkü Cenab-ı Hakk’ın emanet ettiği bu vücudumuzu ve organlarımızı ancak onları aslî halleri üzere korumak suretiyle bu emanete sahip çıkabiliriz.
Bize sahip çıkıp korumamız gereken en güzel bir suret verildiği halde, Kur’ân-ı Kerim insanın ezelî ve ebedî düşmanı olan şeytanın oyun ve tuzaklarından birisi olarak da insanların fıtratlarını değiştirmeye çalışmasını gösterir. Ayeti kerime şu şekildedir:
“Onları mutlaka saptıracağım, muhakkak onları boş kuruntulara boğacağım, kesinlikle onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, şüphesiz onlara emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler. Kim Allah’ı bırakır da şeytanı dost edinirse elbette apaçık bir ziyana düşmüştür.” (Nisa Suresi, 4/119)
Fıtrattan Kabul Edilen Fiiller
Evet, görüldüğü gibi bir tarafta ayet-i kerimelerde insanın en güzel bir surette yaratıldığına dikkat çekilirken, diğer taraftan Allah’ın yarattığını değiştirmenin şeytanın yoluna uymak olacağı ihtarında bulunuluyor. Ancak insan fıtratına yapılacak ne tür müdahalelerin yasak veya mübah hatta sünnet olduğu tafsilatıyla hadis-i şeriflerde anlatılmıştır. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
“On şey fıtrattandır: Bıyığın kesilmesi, sakalın uzatılması, misvak, istinşak (burna su çekmek), mazmaza (ağza su çekmek), tırnakları kesmek, parmak mafsallarını yıkama, koltuk altını yolmak, etek tıraşı olmak, istinca yapmak (tuvalette yapılan temizlik)” (Ebû Dâvud, Tahâret 29) buyurmuştur.
Bu hadiste ifade edilen her bir madde ayrıca üzerinde durulması gereken önemli sünnetlerdir.[1]Mevsılî, el-İhtiyar, c. 4, s. 178 Ancak bizim maksadımız bunları açıklamaktan ziyade insan fıtratından olan hususlara dikkat çekmektir. Diğer yandan kişinin güzel elbiseler giymesi, güzel koku sürünmesi (kadınlar yabancı erkeklerin yanında bunu yapamaz), saçını taraması ve tedavi mahiyetinde olan davranışlar da teşvik edilmiştir.
Evet, insan vücudunda yapılacak her değişiklik yasaklanmamakla birlikte, fukahay-ı kiram gerek zikri geçen ayeti kerimelerden hareketle gerekse konuyla ilgili hadis-i şeriflere bakarak fıtrata müdahale çerçevesinde değerlendirilebilecek olan memnu fiilleri izah etmişlerdir. Biz de bu çerçevede fıtrata müdahale sayılarak dinen yasaklanmış bulunan bazı fiilleri ele alacağız.
1- Estetik Ameliyat
İnsan güzele ve güzelliğe meftun yaratılmıştır. Haddizatında insanın başkaları nazarında temiz, düzgün ve güzel giyinmesi dinimizce de tavsiye edilen hususlardandır. Mesela bir ayeti kerimede: “Ey Âdem’in evlatları! Her namaz vaktinde mescide giderken, süsünüz olan elbisenizi giyinin” (A’raf Suresi, 7/31) buyrularak insanların toplanma yeri olan mescitlere giderken, kişinin en güzel elbiselerini giymesi istenmektedir. Başka bir ayet-i kerimede de Cenab-ı Hak: “Allah’ın, kulları için yaratıp ortaya çıkardığı zîneti, temiz ve hoş rızıkları haram kılmak kimin haddine?” buyurarak Allah’ın yaratmış olduğu her tür nimetten meşru dairede istifade edilebileceğini göstermiştir. Diğer yandan Efendimiz (s.a.s) güzel giyinme hakkında sorulan bir soruya: “Allah güzeldir, güzelliği sever” (Müslim, Îmân 147) buyurarak aynı hususa işaret etmiştir.
Ancak insan fıtratında bulunan güzelliği sevme ve sahip olduğu güzellikleri başkalarının nazarına arz etme meselesi yine ayet ve hadislerle sınırlandırılmıştır. Mesela, kadınların giydiği elbiselerin hangi vasıfta olacağı açıklanmış, hususiyle kadınların yabancı erkeklerin yanında fitneye sebep olabilecek her türlü hareketten uzak kalmaları istenmiş, tesettüre dair sınırlar getirilmiş, kadınların yabancı erkeklerin yanında güzel koku sürmesi haram kabul edilmiştir.
İşte sırf insanlara daha güzel görünmek için yapılan estetik ameliyat da haram kabul edilen bir fiildir. İnsanın, doğuştan getirdiği tabiî güzelliğini ve yapısını değiştirmeye hakkı yoktur. Bu vücut bize bir emanettir. Öyleyse onda ancak Emanet Sahibi’nin gösterdiği istikamette tasarrufta bulunabiliriz. Nasıl ki, intihar etmemiz, bir organımızı imha etmemiz, parayla kanımızı satmamız vs. caiz değildir. Aynen bunun gibi Cenâb-ı Hakk’ın ihsan ettiği organlarımızın daha güzel olması için, onların şeklini değiştirmemiz veya onları büyültüp küçültmemiz haramdır. Bu tür ameliyatlar için dökülen yığınla paralar da israftır. Dünyada bunca fakir insan varken, birilerinin daha güzel görüneceğim diye estetik ameliyatlara dünya kadar para dökmesi dinen caiz olmadığı gibi, bunun vicdanen ve insaniyeten de kabul edilebilir bir yanı yoktur. Kaldı ki, dünyada bütün insanlar zengin olsalar, gökten altın gümüş de yağsa, sırf daha güzel olayım diye yapılan estetik ameliyatlara bir kuruş para vermek caiz değildir. Çünkü burada ölçü dünyadaki zenginlik-fakirlik değil, Allah’ın yarattığını değiştirme meselesidir. Fakirlerin varlığı ise, insanı insafa davet eden bir husustur.
Fakat ister yaratılış itibariyle, isterse trafik veya iş kazası gibi değişik yollarla insanda normal olmayan fizikî bir bozukluk oluştuysa, bu arızayı düzeltme adına yapılacak işlem bir tedavi sayılır ve bu muamele fıtratı bozmak değil, aslî fıtrata çevirmektir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus, şahısların kendi fikirlerinden ziyade, uzman ve dindar doktorların görüşlerine müracaat etmektir. Aksi takdirde heva ve hevesler fikir suretine girerek zaruret miktarınca caiz olan böyle bir uygulamanın kapısı ardına kadar açılmak suretiyle günahlara girilebilir.
Meselenin bir de psikolojik yönü vardır. Yani yaratılış itibariyle organlarda bir bozukluk yoktur. Normal bir şekilde faaliyetlerini yerine getiriyorlardır. Ancak vücudun bir yanı veya herhangi bir organ görünüş itibariyle insanı ciddi rahatsız edecek, onun psikolojisini bozacak ve toplumda onu mahcup hale getirecek bir görünümdedir. Böyle bir durumda da yapılacak müdahale o organı fıtrat-ı aslîyesine irca (döndürme) olarak görülmelidir. Ancak bu tür durumlarda çok dikkatli olunmalı ve mesele bir tedaviden çıkartılarak tamamen bir estetik mülahazaya bağlanmamalıdır. Ve yine önemsiz olan, insanlar tarafından da normal kabul edilen organlardaki ufak-tefek görünüş değişiklikleri daha güzel görüneyim mülahazasıyla ameliyata tabi tutulmamalıdır. Yoksa böyle bir durumda kişi günaha girmiş olur.
2- Cinsiyet Değiştirmek veya Karşı Cinse Benzemeye Çalışmak
Cenab-ı Hakk’ın insanı en güzel surette halk ettiğini ve fıtrata sonradan yapılan müdahalelerin dinen yasak olduğunu yukarıda ifade etmiştik. Kadın veya erkeğin cinsiyetini değiştirmeye teşebbüs etmesi, fıtrata yapılacak en büyük bir müdahale olduğu için haramdır. Şeytan; “muhakkak onlara emredeceğim de onlar da Allah’ın yarattığını değiştirecekler” (Nisa Suresi, 4/119) şeklindeki küstahça ifadeleriyle, Allah’ın yarattığı fıtratı değiştirtmek suretiyle insanları baştan çıkaracağını haykırmıştı. Dolayısıyla cinsiyet değiştirmek şeytanın bu vesvese suretindeki emrine tabi olmaktır.
Peygamber Efendimiz (s.a.s) de birçok hadis-i şerifleriyle kadınları erkekleşmeye çalışmaktan, erkekleri de ne surette olursa olsun kadınlara benzeme gayretinden çok sert ifadelerle nehyetmiştir. Bu konuda varid olan hadislerden bazıları şu şekildedir:
“Üç kişi vardır, kıyamet günü Allah onlara nazar etmez: Anne ve babasının hukukuna riayet etmeyen kimse, erkekleşen kadın ve deyyus kimse.” (Nesâî, Zekat 69)
“Allah, erkeklere benzeyen kadınlara, kadınlara benzeyen erkeklere lânet etsin.” (Kenzü’l-Ummal, c. 16, s. 385).
“Allah’ın yaratışından nefret ederek kadınlara benzeyenlere Allah’ın öfkesi şiddetlidir.” (İbn Hacer, Fethü’l-bari, c. 9, s. 334).
“Allah (c.c.) kadın elbisesini giyen erkekle, erkek elbisesini giyen kadına lânet etti.” (İbrahim Canan, Kütüb-ü Sitte Tercümesi, c. 7, s. 493)
İbni Abbas anlatıyor: “Resûlullah (s.a.s) erkeklerden kadınlaşanlara, kadınlardan da erkekleşenlere lânet etti ve: “Onları evlerinizden çıkarın!” şeklinde ferman buyurdu.” (Buhârî, Libas 62, Hudûd 33).
Hz. Aişe (r.a) anlatıyor: “Bir kadın, perde gerisinden Resûlullah’a (s.a.s) eliyle bir mektup uzattı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) elini derhal geri çekip: “Ne bileyim, bu el kadın eli midir, erkek eli midir?” buyurdu. Kadıncağız: “Kadın elidir!” deyince Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): “Sen kadın olsaydın, tırnaklarının rengini değiştirirdin” buyurdu. Bununla kına yakmayı kastetmişti.” (Ebû Dâvud, Tereccül 4).
Zikrettiğimiz hadis-i şeriflerdeki nehiy, kadının erkeğe, erkeğin de kadına benzemesinin en ileri derecesi olan ameliyat yoluyla cinsiyet değiştirmekten başlayıp, giyim-kuşam, süslenme, konuşma ve tavırlarla karşı cinse benzemeye kadar bütün davranışları içine alır. Kadın kendi konumunda kaldığı müddetçe güzel olduğu gibi, erkek de Allah’ın kendisine bahşettiği erkeklik hususiyetlerini koruduğu sürece güzeldir. Yoksa kadının giyim kuşamıyla, hal ve tavırlarıyla erkeğe benzemeye çalışması dinimizce yasaklandığı gibi, erkeğin de kadınlara özenip süslenip püslenmesi, kadınsı tavırlar sergilemesi, saçıyla başıyla kadını andıran hallere girmesi de aynı şekilde nehyedilmiştir.
Nitekim yukarıdaki bir hadis-i şerifte Efendimiz (s.a.s) kendisine mektup uzatan kadının ellerinin kınalı olmaması karşısında tepkisini ortaya koymuştur. Çünkü kına, kadını erkekten ayıran bir alâmet-i farikadır. Ancak hadis-i şerifte Efendimizin (s.a.s) tepkisine neden olan hususu sadece kınayla sınırlı tutmak hadisin manasını daraltmak olur. Cenâb-ı Hak fıtrat olarak kadın ve erkeği farklı yarattığı için, burada mühim olan kadın ve erkeğin meşru dairede kendilerine mahsus alâmet ve hususiyetlerini muhafaza etmeleridir. Peygamber Efendimizin (s.a.s) kadınların saçlarını tıraş etmelerini yasaklaması da (Tirmizî, Hacc 74) bu hususu destekleyen hadislerden birisidir. Dolayısıyla örfü de göz önünde tutarak her iki cinsin, kendileri olarak kalmaları, karşı cinse benzemekten kaçınmaları Allah’ın ve Resûlünün razı olduğu haldir.
3- Kaş Almak
Allah Teâlâ’nın yarattığı her uzuv, olduğu hal üzere güzeldir. İnsan, sahip olduğu organları üzerinde değişiklik yapma hakkına sahip değildir. İnsan için asıl olan, vücutta bulunan mevcut durumu muhafaza etmektir. Bir rahatsızlığı tedavi ettirmek bahsimizin dışındadır. Bizim üzerinde durduğumuz ve dinin de yasak ettiği husus, güzel görünme mülahazasına bağlı olarak yapılan müdahalelerdir. Çünkü bunlarda insanın Allah’ın yarattığı uzuvları beğenmeyip, onlara kendi isteğine göre bir şekil vermeye çalışması söz konusudur. İşte kaş almak da İslam’da caiz olmayan uygulamalardan birisidir.
İbni Abbas kaşlarını incelten veya incelttiren kimsenin lanetlendiğini ifade etmiştir (Ebû Dâvud, Tereccül 5). Başka bir hadiste de kaş almak Allah Resûlü’nün yasakladığı on davranış arasında sayılmıştır (Ebû Dâvud, Libâs 11; Nesâî, Zînet 20). Bu ve benzeri hadislerden yola çıkan ulema kaşları almanın, inceltmenin, yukarı kaldırmanın vs. caiz olmadığını söylemiştir.[2]Karadavi, el-Halal ve’l-Haram, el-Mektebetü’l-İslamiyye, Beyrut, 1994, s. 87
Ancak fakihler kadınlarda çıkan bıyık, sakal gibi anormal tüylerin onların aslî fıtratından olmadığını ve bunların alınmasının caiz olduğunu söylemişlerdir. Burada kadın için güzel görünmesi gereken kimsenin kocası olduğunu ve ancak ona karşı süslenip güzel görünmeye çalışmasının meşru hatta müstehab olduğunu ifade edelim.
Günümüzde yaygınlaşmaya başlayan kadınların sunî müdahalelerle kirpiklerini uzatmaları da fıtratı tağyir olup caiz değildir.
4- Dövme Yaptırmak
Dövme, vücuda batırılan iğnelerin açtıkları boşluklara değişik renklerde mürekkep akıtılmasıyla vücudun herhangi bir yerine kalıcı şekilde işlenen nakışlara denir. Deri altına zerk edilen bu boyaların kurumasıyla deride kalıcı olarak şekil ve resimler oluşturulur. Dövme, insan tabiîliğini bozar ve fıtrat-ı asliyeyi tahrip eder. Dövme yaptırmak, hadis-i şeriflerde şüpheye mahal kalmayacak şekilde yasaklanmıştır.
Peygamber Efendimiz (s.a.s): “İğreti saç takana da, taktırana da, bedene dövme yapana da, yaptırana da Allah lânet etsin!” buyurmak suretiyle dövme yapmanın ve yaptırmanın dinen caiz olmadığını ifade etmiştir (Buhârî, Libas 86, Tıbb 36; Müslim, Libas 119). Dövme yapmanın nehyedildiği bir diğer hadis de şu şekildedir: Ebu Cuheyfe rivayet etmiştir: “Resûlullah (s.a.s) kan mukabilinde alınan paradan, köpek semeninden, fuhuş kazancından men etti. Dövme yapanı, dövme yaptıranı, faiz yiyeni, faiz yedireni ve musavvirleri lanetledi.” (Buhârî, Büyû 113; Ebu Davud, Büyû 65). Dövme yapmayı yasaklayan daha başka hadisler de vardır (Bkz: Ebû Dâvud, Libâs 11; Nesâî, Zînet 20; Ebû Dâvud, Tereccül 5).
Dövme yaparken vücuda batırılan iğnelerin çıkardığı kan, orada kuruduğundan dolayı, dövme mahalli de dinen necis sayılır.
5- Saç Ekletmek veya Boyamak
Fıtrata müdahale kapsamında yer alan ve Allah Resûlü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) lanetlediği fiillerden bir diğeri de saça saç ekletme veya eklemedir.(Buhârî, büyû 113). Bu konuda Hz. Esmâ’nın rivayet ettiği bir hadis şu şekildedir: “Bir kadın Resûlullah’a (aleyhissalâtu vesselam) gelerek: “Kızım çiçek hastalığına yakalandı ve saçları döküldü. Ben onu evlendirdim, iğreti saç takayım mı?” diye sordu. Peygamber Efendimiz: لَعَنَ اللّٰهُ الْوَاصِلَةَ وَالْمُسْتَوْصِلَةَ “Allah (saç) takana da taktırana da lanet etmiştir?” diye cevap verdi.” (Müslim, libâs 115). Başka bir hadis-i şerifte de Hz. Muaviye (radıyallahu anh), Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) eline aldığı bir tutam saçı göstererek: إِنَّمَا هَلَكَتْ بَنُو إِسْرَائ۪يلَ حَيْثُ اتَّخَذَتْ نِسَاؤُهُمْ مِثْلَ هٰذَا “İsrailoğullarının kadınları ne zamanki bunu taktılar helak oldular.” buyurduğunu rivayet etmiştir (Buhârî, libâs 83).
Hadislerde de açıkça görüldüğü gibi Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), saça saç ekletmeyi veya dökülen saçların yerine başkasının saçını takmayı yasaklamıştır. Konuyla ilgili rivayetleri değerlendiren fakihler de bu uygulamanın haram olduğunu söylemişlerdir. Bunun sebebi ise daha önce de izah ettiğimiz gibi insanın tabii ve fıtrî hâline müdahale ederek onu değiştirmesidir. Aynı zamanda burada başkalarına karşı olduğundan daha genç ve farklı görünerek onları yanıltma ve aldatma da söz konusudur.[3]Mevsılî, el-İhtiyar, 4/175 Takma saç kullanmanın haram olması genellikle üç illete bağlanmaktadır: Kötü kadınlara benzeme, Allah’ın yarattığını değiştirme ve takan kişinin gurura düşmesidir.[4]İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Ansiklopedisi, 7/506.
Saçlarla ilgili olarak yasaklanan bir diğer ugulama da saçlardaki beyaz kılların yolunmasıdır. Allah Resûlü (aleyhi ekmelü’t-tehâyâ): لَا تَنْتِفُوا الشَّيْبَ مَا مِنْ مُسْلِمٍ يَش۪يبُ شَيْبَةً فِي الْإِسْلَامِ إِلَّا كَانَتْ لَهُ نُورًا يَوْمَ الْقِيَامَةِ “Ak saçlarınızı yolmayın, saç ve sakallını Müslüman olarak ağartan kimse için o saç ve sakal kıyamet gününde nur olacaktır.” buyurmuşlardır (Ebû Dâvûd, tereccül 17). başka bir hadis-i şerifte de Allah Teâlâ’nın ağarmış her bir kıl için bir hasene yazacağı ve her hatayı sileceği ifade edilmiştir (Ebû Dâvud, tereccül 16). İslam hukukçuları kouyla ilgili delilleri delillendirerek saçlardaki beyaz kılları yolmanın mekru olduğunu söylemişlerdir.
6- İğdiş (Hadım) Etmek
Bir insanı hadım etmek yani onu kısırlaştırmak suretiyle erkeklik görevini yapamaz duruma getirmek dinde şiddetle yasaklanmıştır. Çünkü bu nevi bir uygulama insan fıtratına karşı büyük bir saygısızlıktır. İnsan için haram olan böyle bir uygulama bir maslahat ve fayda gözetildiği durumlarda hayvanlar için caiz görülmüştür.[5]Merginani, el- Hidaye, c. 2, s. 380
Konuyla ilgili bir hadis-i şerifte Efendimiz (s.a.s): “Kim kölesini iğdiş ederse, biz de onu iğdiş ederiz” (Nesâî, Kasâme 9) buyurarak bu konuda şiddetli bir yasak getirirken, başka bir hadisi şeriflerinde de; “İnsanları iğdiş eden, kendisini iğdiş ettiren bizden değildir.”[6]Kütüb-ü Sitte Tercümesi, tercüme: İbrahim Canan, c. 1, s. 324 buyurmuştur. Evlenecek maddi imkâna sahip olmayan ve günaha girmekten korkan Ebu Hureyre Peygamber Efendimiz’den kendisini iğdiş etmek için izin istediğinde Efendimiz (s.a.s) üç kez cevap vermeyerek onu geri çevirmiş üçüncüde ise: “Senin karşılaşacağın şey hususunda artık kalem kurumuştur. Bu durumda ister hadımlaş ister bırak” buyurmak suretiyle onu ikaz etmiştir (Buharî, Nikah 8). Abdullah b. Mes’ud da sahabeden bazı kimselerin günah korkusuyla Efendimiz’den kendilerini hadım etmeleri konusunda izin istediklerini ancak Efendimizin böyle bir şeyi yasakladığını söylemiştir (Buharî, Tefsir, Maide 9).
Günümüzde çocuk sahibi olmak istemeyen eşler farklı şekillerde korunmaktadırlar. Vücuda ve sağlığa zarar vermeyen korunma şekillerine –tavsiye edilmese ve hoş görülmese de- genellikle azle kıyas edilerek belli şartlar altında ruhsat verilmiştir (Bkz: Buhari, Nikah 96; Müslim, Talak 26). Bugün kullanılan korunma yöntemlerinden birisi de kadının yumurtalıklarını aldırması veya tüplerini bağlatması suretiyle bir daha çocuk sahibi olamayacak duruma gelmesidir. Doğum kontrolü için bile olsa kadın veya erkeğin bu şekilde bir uygulamayla kısırlaşmaları fıtratı tağyirdir ve caiz değildir.
7- Dişlerin Şeklini Değiştirmek
Tedavi amacı olmadan güzel görünmek maksadıyla dişleri törpületmek, onları inceltmek suretiyle şeklini değiştirmek de dinin yasakladığı davranışlar arasındadır. Allah Resûlü (s.a.s), dişlerini yontarak onların şeklini değiştiren kimseye ve bunu yapana lanet etmiştir (Buhari, Libas 82). Çünkü dişlere yapılacak böyle bir müdahale ile onlar fıtrat-ı aslîyelerini kaybederler. Bunda insanları kandırmak ve süslenmede aşırı gitmek de söz konusudur. Ancak dişlerin çürümesi, kırılması veya insanı rahatsız edecek derecede şekillerinin bozuk olması gibi durumlardan kaynaklanan rahatsızlıkları tedavi ettirmenin bir mahzuru yoktur [7]Karadavi, el-Halal ve’l-Haram, 1994, s. 86.
8- Küpe İçin Kulaklarını Deldirmek
Aslında ilk nazarda kulağın delinmesi de fıtrata ters gibi görünüyor. Çünkü bu da Allah’ın yarattığı tabiîliği bozma gibi algılanabilir. Ancak yazının başında da ifade ettiğimiz gibi, vücudumuzda yapacağımız her değişiklik fıtrata müdahale değildir. Bunun ölçüsünü din belirler. Mesela, kasık bölgesindeki ve koltuk altındaki kılları kesmek, sünnet olmak, tırnakları kesmek vb. gibi şeyler de fıtrata müdahale gibi görünse de, bunları yapmak değil terk etmek fıtrata müdahaledir. Çünkü bunların fıtrattan olduğunu bizzat Allah Resûlü (s.a.s) haber vermiştir (Bkz: Müslim, Taharet 57).
Kadınların küpe takmak için kulaklarını deldirmeleri tavsiye edilmese de yasak da kılınmamıştır. Hadislere baktığımızda asr-ı saadette bu uygulamanın mevcut olduğunu ve Efendimiz’in (s.a.s) bunu yasaklamadığını biliyoruz. Mesela Buhari ve Müslim’de geçen bir rivayete göre Resûlullah (s.a.s) kadınları sadaka vermeye çağırmış, onlar da kulaklarındaki küpelere varıncaya kadar vermişlerdir (Buhari, Iydeyn 7). Diğer yandan içlerinde Hz. Aişe Validemizin de bulunduğu kadınların birbirlerine kocalarını anlattıkları bir hadiste Ümmü Zer kocası için: “Kulaklarımı şıngır şıngır takılarla doldurdu” demiştir (Müslim, Fedailü’s-sahabe 92). Bu ve benzeri rivayetleri değerlendiren fukaha Efendimiz zamanında bu uygulamanın var olduğunu ve Efendimizin bunu yasaklamadığını delil getirerek kadınların kulaklarını deldirmelerinde bir beis olmadığını söylemişlerdir.[8]Bkz: Reddü’l-muhtar Tercümesi, c. 15, s. 449
Beis yoktur demek bu konuda bir ruhsat olduğunu ancak deldirmemenin daha salim bir yol olduğunu ifade eder. Bundan dolayı küpe takmak isteyenler kulaklarını deldirmeden bunu yapabileceklerse elbette bu daha ihtiyatlı bir yol olur.
Bu ruhsatın kadınlara mahsus olduğunu ifade eden fıkıh kitapları, erkekler için böyle bir maslahat olmadığından yola çıkarak onların kulaklarını deldirmelerinin caiz olmadığını söylemişlerdir. Bu aynı zamanda onlar için fıtratı tağyirdir.
Fıtrata Ters Olan Diğer Davranışlar
Buraya kadar fıtratın ne manaya geldiğini, fıtrattan kabul edilen davranışları ve Allah’ın yarattığı fıtratı tağyir manasına geldiğinden İslam’da yasaklanan bazı fiilleri izah etmeye çalıştık. Elbette fıtrat ve tabiîliğe aykırı olan fiiller bunlarla sınırlı değildir. Fıtratla ilgili ayetlerin tefsirlerine baktığımızda meselenin sınırının çok daha geniş olduğunu görürüz.
Buna göre Allah’ın yarattığı tabiîlik ve fıtrîliği bozan diğer davranışları da şöyle sıralayabiliriz:
1- Aslında insan fıtratıyla asla uyum içinde olmayacak davranışların başında küfür gelir. Yazının başında naklettiğimiz ayet ve hadisler buna işaret etmektedir. Çünkü insanın sahip olduğu istidat ve kabiliyetler onun vazife-i aslîyesinin kulluk olduğunu gösterir.[9]Bediüzzaman, Mesnevi-i Nuriye, Şahdamar Yayınları, s. 172 İnsanın ebede olan arzu ve iştiyakı da bunun bir başka göstergesidir. Bundan dolayı insan fıtraten Cenab-ı Hakk’a müştak ve O’na inanmaya muhtaç yaratılmıştır.
2- Kadınların açılıp saçılarak yaptıkları makyaj ve süslerle kendilerini yabancıların nazarlarına arz etmeleri. Çünkü kadın için fıtrî olan tesettürdür.[10]Bkz: Bediüzzaman Said Nursi, Lemalar, Şahdamar Yayınları, s. 241 Tesettür hakkındaki ayet ve hadisler açıkça bunu gösterdiği gibi, kadının sahip olduğu duygular ve vicdanı da bu hükmü tasdik edecektir. Fıtratla zıt düşmemek isteyen bir kadının yapması gereken, giyim-kuşamını ölçüleri dince tespit edilen kıstaslara uydurmak ve kendi güzelliklerini sadece kocasına hasretmektir.
3- Kadınların annelik rollerinin geri plana itilerek, onların kadınsı yönlerinin ön plana çıkarılması da fıtrata karşı gelmektir. Çünkü kadının sahip olduğu bütün donanımı, onun için en büyük payenin annelik olduğunu gösterir. Günümüzde kadının moda, medeniyet, sanat vb. gibi değişik kılıflar altında fıtrat-ı aslîyesinden uzaklaştırılması ne kadar da acıdır!
4- Zina gibi gayr-i meşru ilişkilere girmek. Evet, fıtratla uyum içinde olan muamele evliliktir. Zina ise, fıtrat kanunlarına karşı gelmektir. Çünkü aralarında bu tür ilişkilerin yaygın hale geldiği bir toplumun iflah olduğu görülmemiştir. İnsan ancak bir aile ortamında hakiki saadeti bulabilir.
5- Aile başta olmak üzere toplumda kadın ve erkeğe yüklenen bazı görevlerin de onların fıtratlarıyla ne derece çeliştiği ortadadır. Allah bu iki varlığı farklı donanımda yaratmıştır. Fitrî ve tabiî olan kadın ve erkeğin kendi istidat ve kabiliyetlerine göre işlerde çalışmalarıdır.
Kaynak: Yüksel Çayıroğlu, Yeni Ümit, Sayı:100
Dipnotlar
⇡1 | Mevsılî, el-İhtiyar, c. 4, s. 178 |
---|---|
⇡2 | Karadavi, el-Halal ve’l-Haram, el-Mektebetü’l-İslamiyye, Beyrut, 1994, s. 87 |
⇡3 | Mevsılî, el-İhtiyar, 4/175 |
⇡4 | İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Ansiklopedisi, 7/506 |
⇡5 | Merginani, el- Hidaye, c. 2, s. 380 |
⇡6 | Kütüb-ü Sitte Tercümesi, tercüme: İbrahim Canan, c. 1, s. 324 |
⇡7 | Karadavi, el-Halal ve’l-Haram, 1994, s. 86 |
⇡8 | Bkz: Reddü’l-muhtar Tercümesi, c. 15, s. 449 |
⇡9 | Bediüzzaman, Mesnevi-i Nuriye, Şahdamar Yayınları, s. 172 |
⇡10 | Bkz: Bediüzzaman Said Nursi, Lemalar, Şahdamar Yayınları, s. 241 |