İslam’ın kaza ve kadere iman esasını, insan hürriyetine aykırı görmek doğru değildir. Çünkü bir Müslüman’ın kadere iman etmesi demek, esas itibarıyla, her şeyin Allah’ın bilmesi, dilemesi, kudreti ve yaratması ile olduğuna, Allah’tan başka yaratıcı bulunmadı/na inanması demektir.
Kadere iman, insandaki sorumluluğu yok saymak anlamına gelmez. Zira, İslam, hem külli irade ve kudret sahibi, kainatı yaratan yüce bir varlığı kabul etmemizi, hem de, O’nun insanları irade sahibi birer varlık olarak yaratmış olduğunu ve de sevap ve cezanın bu irade üzerine bina edildiğini kabul etmemizi ister.[1]Fiili seçen, tercih eden kuldur, onu varlık sahasına çıkaran ise, Allah’tır. Diğer bir ifadeyle, kendi hür seçimiyle fiilinin iyi veya kötü olarak- rengini belirleyen kul, onu … Okumaya devam et
Böylece kadere ve ihtiyar esasına iman bir araya gelmiş bulunur. “Müslümanların kadere iman etmeleri, iradeleriyle seçim yapabilmelerine aykırı mıdır?” şeklindeki bir soruya merhum Ahmed Hamdi Akseki ‘Ahlak Dersleri’ isimli eserinde şöyle cevap verir:
“Müslümanların kaza ve kadere iman etmelerini, ihtiyar esasına (irade hürriyetine) aykırı görenler varsa da bu anlayış kat’iyen yanlıştır. İslam’da kadere imanın ne demek olduğu layıkıyla anlaşıldıktan sonra, bu gibi düşüncelerin ne denli yanlış olduğu rahatça anlaşılacaktır. Zira bir Müslüman’ın kadere iman etmesi demek, esas itibarıyla, hayır ve şerrin yaratıcısının Allah olduğunu kabul etmesi demektir. Yani bir Müslüman, hem kainatın azamet ve kudret sahibi bir Yaratıcısı’na ve O’na ait külli bir iradeye inanır; hem de sorumluluğuna muhatap ve esas olmak üzere kendisine verilmiş olan cüz’i bir iradenin varlığına inanır.
İslam dini, bunun her ikisini de öğretir. Bu itibarla, insanların kainatta mutlak ve külli ilahi bir iradeyi kabul etmeleri, sorumluluklarının esas unsuru olan cüz’i iradelerini ortadan kaldırmaz.”[2] Akseki, Ahmed Hamdi, Ahlâk Dersleri, Nur yay., Ankara 1991, s. 77.
Kısaca, her işinde hikmet ve adalet olan Cenab-ı Hak, insanın kusurlarına bahaneler aramaması ve de onun sevap ve günahlarına kaynak olabilmesi için insana bir irade vermiştir. Bu iradeye, cüz-i irade veya cüz’i ihtiyari denir. İşte seçmek, istemek niyet ve azmetmek manalarına gelen cüz’i ihtiyari, kusurunu kadere yüklemek isteyen insanın karşısına çıkar ve ona, ‘Mes’ulsün, zira seçen sensin.’ der.
Hikmet.net
Dipnotlar
⇡1 | Fiili seçen, tercih eden kuldur, onu varlık sahasına çıkaran ise, Allah’tır. Diğer bir ifadeyle, kendi hür seçimiyle fiilinin iyi veya kötü olarak- rengini belirleyen kul, onu yaratan ise Allah’tır. Ehl-i Sünnet mezhebinin görüşü olan bu kabulde insanın irade hürriyetini sınırlayıcı herhangi bir durum söz konusu değildir. |
---|---|
⇡2 | Akseki, Ahmed Hamdi, Ahlâk Dersleri, Nur yay., Ankara 1991, s. 77. |