Bazı kadınların içtikleri kahve fincanının dibindeki kahve artığı şekillerine bakarak yaptıkları tahmin, ne ilmî, ne de dinî bir tahmindir. Tamamen kadının zekâsının mahsûlü tahminden ibaret bir bilgiçliktir. Zira istikbalde vaki olacak hâdisenin fincanın içinde ne yazısı vardır, ne de krokisi. Fincan içindeki şekiller tamamen elin tutuşuyla meydana gelen şekillenmeden ibaret normal durumdur. Şayet bu kadınlar içtikleri kahvenin fincanını levh-i mahfuza benzetiyorlarsa, levh-i mahfuza bakar gibi fincana bakıyor, şekilleri levh-i mahfuz yazısı okur gibi okuyorlarsa bu da onların levh-i mahfuz anlayışlarının bir delili olur, inandırıcılıklarını büsbütün yok ederler. Kaldı ki, levh-i mahfuzdaki yazıları ancak mânevi inkişafları sebebiyle okuyabilen evliyânın verdiği istikbal haberleri de aynen çıkmaz, bazan te’villi, tefsirli çıkar, bazan da hiç çıkmaz. Bağlı olduğu şart vaki olmadığından yazılı hâdise de vaki olmaz. Bu suretle veliler bile istikbalden kesin haber veremezler. baktıkları yer levh-i mahfuz olduğu halde… Bu itibarla, kahve falı, iskambil falı, şu yada bu şeye bakarak haber verilen istikbal hâdisesi, imanı sağlam insanları aldatmamalı, boşuboşuna evhama kaptırıp, yahut ümide, ümitsizliğe sokmamalıdır. Bunlar asılsız ve delilsiz iddialardır. Gaybı Allah’tan başka kimse bilemez. Nitekim bir hastalığın şifa bulması için kurşun döktürmek, boncuk bağlamak, türbeye çaput asmak.. gibi âdetlerin hiçbiri İslâmî anlayış eseri değildir. Şu kadar var ki, mâruz kalınan bir hastalık için şifa aranabilir. Günah olmamak kaydıyla söylenilen şifa çârelerine başvurulabilir. Ümid dünyası bu. Belki Allah umulmadık yerden bir şifa ihsan edebilir. Ama dinin emri olarak icra edilmez bunlar. Allah’ın sebep halketmesi şeklinde bir vasıta olarak düşünülür bunlar.
Ahmet Şahin