Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, “Nazar, haktır” buyurur. (Müslim, Selam 42; Tirmizi, Tıb 19) Evet, nazar gerçektir ve haktır. Sebeplerle izah edemeyeceğimiz bir kuvveti vardır. Bundan dolayı da nazardan korunmak ve kurtulmak için maddî sebeplerden ziyade, dua ve Allah’a sığınma gibi manevî vesilelere kuvvetle sarılmak gerekir.
Nazardan korunmak için,
1- Fatiha, Ayete’l Kürsî, Felak, Nas surelerini okumak gerekir.
Cafer b. Ebi Talib’in iki oğlu Resûlullah’ın (s.a.s) huzuruna getirildiğinde onların bakıcılarına (dadılarına): “Bunları zayıf görüyorum, neden?” diye sorar. O da: “Ya Resûlallah, onlara göz değiyor. Uygun görüp görmeyeceğinizi bilmediğimiz için onları okutmadık.” deyince Resûlullah aleyhissalatü vesselam Efendimiz: “Onları okutunuz, çünkü eğer kaderin önüne bir şey geçecek olsaydı bu, nazar olurdu” buyurur. (Tirmizi, Tıp 17)
2-Halkın nazarlarını çekecek, onları aşırı beğenmeye ve kıskançlığa sevk edecek giyinmelerden ve tavırlardan uzak durmak icab eder. Evet, takip edilecek yol, orta halli giyinmek ve kabiliyetlerimizi yer yer gizlemek.
3-Kendisi hakkında beğenisini belirten insanlara, “maşaallah, barekallah” demesini tavsiye etmek.
4-Nazarı değecek şahıslardan ve nazarın çok olduğu ortamlardan ihtiyaç olmadığı takdirde uzak durmak. İhtiyaç halinde, o ortamlara Allah’a sığınarak girmek..
Nazar değmiş bir insana gelince,
Eğer nazarı değen insan biliniyorsa, onun abdest alması ve nazar değen kişinin bu suyla yıkanması icap ediyor. Bu konuda Peygamberimizin Sahabeye bizzat yaptırdığı tatbikatı vardır. Eğer nazarı değen insan bilinmiyorsa, yapılacak şey yine dualara sığınmaktır. Dualara sığınmak, Allah’a teslim olmak, her şeyi O’ndan istemek demektir. O’nun her şeye gücü yeter. Duayla tedavi yapmaya rukye denir. Müslimdeki bir rivayette, Hazreti Cebrail aleyhisselam, Peygamber Efendimiz’e gelerek, nazar hakkında şu rukyeyi öğretir:
“Allah’ın adıyla.. Sana eza veren her şeyden, her nefsin ve her hasetçi gözün şerrinden sana rukye yapıyorum. Şifayı Allah verir. Ben Allah’ın adıyla rukye yaparım.” (Müslim, Selam 40)
Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, hanımı Ümmü Seleme’nin evine girmişti. Orada bir çocuk ağlıyordu. Ona göz değdiğini söylediklerinde Resûlullah (s.a.s): “Ona göz değmesinden (korunmak) için okutsaydınız.” buyurdu. (Buhari, Tıp 35)
Bu hadisi şerifle göz değmesinden dolayı okumanın caiz olduğuna işaret edilmektedir. Ancak okunan şeyler, İslam’ın öğrettiklerinin dışındaki sözlerden değil, Allah’ın kelamından veya Peygamberimizin dualarından olmalıdır. Cenab-ı Hak, fizikî sebeplerden meydana gelen hastalığın devasını o hastalıklara uygun gelecek bir takım ilaçlarda yarattığı gibi, manevî sebeplere dayanan bazı hastalıkların şifasını da, manevî yollardan var eder. İşte nazara karşı da en güzel manevi ilaç, duadır. (Bâcî, el-Münteka, c. 7, s. 258).
Tecrid-i Sarih tercümesinde, büyük muhaddis ve Sahih-i Buharî şarihi Hattabi’den nakledildiğine göre, Allah Resulü’nün (s.a.s.) nazara ve göz değmesine karşı okunmasını emrettiği şey, âyet el-kürsî gibi Allah’ın isim ve sıfatlarını ve O’nun zikrini içine alan âyetlerin temiz kalb sahiplerinin diliyle, nazar değenlere okunmasıdır. Bu bir rûhî tedavidir. Meşru olmayan efsun ise, bu işi meslek haline getirerek kazanç sağlayan cincilerin yaptığı iştir. (Tecrid-i Sarih Tercümesi, c.12, s.90’dan özetle)