İçindekiler
Soru: Ay, gün ve saat ile belirlenen insanların karakter çözümüyle alakalı bilgiler vermeyi ihtiva eden kişilik haritalandırması hakkında ne dersiniz? Bir hadis-i şerifte yıldızname ile alakalı olarak, bunlara vakıf olan bununla ilgilenen büyü ilmine de girer, dolayısıyla bu ise kesinlikle yasaktır gibi bir kayıt görmüştüm. Bazıları “Bu yıldıznâme değil alakası yok. Astroloji derin bir bilimdir” diyorlar. Bu ne kadar doğru? Biz Müslümanlar açısından bu konuyu değerlendirebilir misiniz?
Cevap: Burada birkaç husus iç içe girmiş gibi görünüyor. Öncelikle, kişilik haritası konusuna değinmekte fayda var. Kişilik haritası oluşturma, genetik ve kültürel özelliklere bakılarak şahısların kişilik özelliklerinin belirlenmesinde kullanılan bir çalışmadır. Günümüz psikologları mülakatlarla desteklenen testler aracılığıyla kişinin karakterinin %95’e varan oranda haritasını çıkarabildiklerini belirtmektedirler. Bu bilgilerin hem kişinin hayatında meslek seçiminden eğitimine kadar geniş bir alanda hem de evlilikten, toplum hayatına, oradan da uluslararası ilişkilere kadar geniş bir alanda kullanıldığını belirtmektedirler. Bilim adamları, bazı gelişmiş ülkelerin kendi halkının kimlik haritasını çıkararak gelecek 20 yılını planladığından, bazı ülkelerin uluslararası ilişkilere yön veren liderler üzerinde çalıştıklarından, istihbarat birimlerinde bu çalışmaların önemli yer tuttuğundan, dünyaya yön veren süper güçlerin ülke liderlerinin kişilik haritaları üzerinde çalıştıklarından, hatta seri katillerin ve terör gibi toplumsal olayların çözümlenmesinde bu çalışmalara yer verildiğinden bahsetmektedirler.[1]https://www.psikolojibilgisi.com/kisilik-haritasi.htm Dolayısıyla kişilerin kalıtsal ve kültürel kazanımlarıyla oluşan kişiliklerini anlama, tanımlama ve kategorize etme çalışmaları hızla devam etmektedir. Bu anlamda öne çıkan kişilik haritalarına da gruplandırma yapılarak bazı isimler verilmektedir.
Evet, bilim adamları, kişiliğin oluşmasında, kişinin genleriyle gelen bazı hususiyetlerin etkisi olduğunu belirtirlerken, kişinin fiziksel özelliklerinin, saç renginin, boyunun, kilosunun ve vücut yapısının genetik faktörlerden etkilendiğini, bunların da kişiliğine dolaylı olarak etki ettiğini söylerler. Öte yandan, doğum öncesinde annesinin psikolojik durumunun, sigara veya içki kullanmasının, sonrasında da yaşanan kazaların vs. karakter oluşumuna tesiri olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca, aile, kültür, sosyal sınıf, medya, iklim, tabiat ve coğrafyanın da kişiliğin şekillenmesinde etkisi olduğu belirtilmektedir.[2]Uzun, Sevda, “Yaşlılarda, Kadınlarda ve Adölasanlarda Kişilik Algısı Değişimi ve Nedenleri”, Gümüşhane Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü İnsan ve … Okumaya devam et
İslam tarihinde “ilm-i kıyâfet” olarak bilinen ve insanın beden yapısıyla kişilik özellikleri arasında bağlantı olduğunu ileri süren bir bilim de vardır. İslâmiyet’ten önce Mısır, Yunan, İran, Roma ve Hint kültürlerinde sistematik olmamakla birlikte ilm-i kıyâfetin varlığı bilinmektedir. İlk olarak Hipokrat (m.ö. V. yüzyıl) tıpta bazı hastalıkların teşhis ve tedavisinde bu ilimden yararlanmış ve insanları tiplerine göre tasnif etmiştir. Daha sonra Eflâtun, Galen, İladus ve Aristo da konuyla ilgilenmişlerdir. Her ne kadar ilm-i kıyafette ileri sürülen bazı şeyler büyük tenkide uğrasa da tecrübeye dayanan bazı hükümler de erbabınca kabul görmektedir. Bunun yanında son yüzyıllarda, Batı’da modern araştırmalarda da bu konuya ilgi uyanmıştır. İnsanın bedeniyle ruhu arasında ilişki olduğu düşüncesinden hareketle, el yazısından karakter tahliliyapmak psikolojinin fizyotipoloji dalı ve tıbbın bazı dallarında psikiyatrik teşhis ve tedavi alanlarında kullanılmaya başlanmıştır. Bu görüş hukukta da kriminoloji biliminin doğuşunda rol oynamış, Lombroso’dan itibaren özellikle ceza hukukunda önem kazanmıştır.[3]Diyanet İslam Ansiklopedisi, Kıyafet maddesi.
İnsanın yiyip içtiğinin dahi insan karakterine tesiri bilinen bir şeydir. İbn-i Haldun, Mukaddimesinde, yiyeceklerin insan üzerindeki etkisine uzun yer ayırmıştır. Mesela, kiraz ve et örneğini vererek, kiraz tüketen kişinin daha zinde olduğunu, pozitif kişilik yapısına sahip olduğunu buna karşılık fazla et tüketenlerin saldırgan, anlayışsız ve kaba olduklarını ifade etmektedir. İbn-i Haldun’un verdiği bir başka örnek de hurma ve zeytin yiyenlerin açlığa dayanıklı olmasıdır.[4]İbn Haldun, (2018), Mukaddime, Çev. Süleyman Uludağ, Dergah Yayınları, İstanbul, s. 266-277. Ünlü Fransız gastronom Jean Anthelme Brillat-Savarin’in “Bana ne yediğini söyle sana kim olduğunu söyleyeyim” sözünün bugünün modern tıp dünyasında da kabul gören bir görüş olduğunu söylemek gerekir.[5]Brighton, Mary, “Tell Me What You Eat and I Will Tell You Who You Are”, … Okumaya devam et
Evet, görüldüğü gibi insanın karakterinin şekillenmesinde hemen her şeyin az çok tesiri vardır. Ancak, insanın bütün karakterini doğduğu saate, güne ve aya inhisar ettirerek, bütün karakter hakkında harita çıkarmak, kesin bilgilermiş gibi ileri sürmek buraya kadar anlatmaya çalıştığımız modern bilimin verileriyle belli sonuçlara varmaktan çok farklıdır.
Zamana Bağlı Oluşturulan Kişilik Haritaları
Ay, gün ve saat temel alınarak kişilik haritası oluşturma, yıldıznâme, astroloji, ilm-i ahkâmi’n-nücûm veya müneccimlik olarak isimlendirilen şeylerle alakalıdır ve çok eski dönemlere dayanır. İlk olarak Babil’de ortaya çıkan bu uygulama, daha sonra Sasani, Çin, Hindistan, Mısır ve Helenistik medeniyetine geçmiştir. Hususiyle Mezopotamya’da yaşayanlar yıldızlara kutsiyet atfediyordu. Yıldızların insanların kaderi üzerinde doğrudan doğruya tesirli olduğuna inanıyorlardı. Zaman içinde bu anlayış, Yahudiler arasında yayılmış ve maalesef bir kısım Müslümanlar arasında da kullanılmıştır. Araştırmalarda dikkati çeken bir husus ise, gündelik kullanımın aksine tek bir astrolojiden söz edilemiyor. Farklı kültürlerin farklı astrolojileri mevcut. Dolayısıyla astroloji evrensel bir disiplin olmaktan ziyade kültürel bir olgu olarak karşımıza çıkıyor.[6]Michael Hoskin, The History of Astronomy: A Very Short Introduction, Oxford: Oxford University Press, 2006.
Kısaca yıldızların konum ve hareketlerinin bir tür işaret sistemi oluşturduğuna ve bu sayede insanın hayatının evreleri hakkında bilgi alınabileceğine inanılan bir inançtır, astroloji. Genelde halk arasında astroloji ile astronomi karıştırılır. Oysa ki, astronomi, dünya atmosferinin dışındaki güneş, ay, samanyolu galaksisi gibi bütün gök cisimlerinden, karadeliklere ve atom altı parçacıklara varıncaya kadar her şeyi inceleyen bir bilim dalıdır. Astronomi, gök cisimlerinin kökenlerini, geçirdikleri evreleri, fiziksel ve kimyasal özelliklerini inceler ve bilimsel veriler sunar. Araştırmalarını yaparken teleskop, uydu gibi ekipmanlar kullanırlar ve çalışmalarını matematiğin, fiziğin ve kimyanın bilimsel verilerine de müracaat ederek yapar. Astrolojiye gelince, gelecekteki olaylar hakkında sonuçlar çıkarmak, insanların hayat dönemleri hakkında yorumlar yapmak için yıldızların ve gezegenlerin konumlarını kullanan ve katiyen bilimsel olmayan bir uygulamadır.[7]https://www.dictionary.com/e/astronomy-vs-astrology/; https://www.britannica.com/science/astronomy/Study-of-the-solar-system; https://tr.wikipedia.org/wiki/Astronomi
Astronomi İslam tarihinde, ilm-i felek olarak iştihar etmiştir. Bununla birlikte “felekiyyât, ilm-i nücûm, ilm-i nücûm-i ta‘lîmî, sınâat-i nücûm, sınâat-i tencîm, ilm-i hey’e, ilm-i hey’eti’l-âlem” gibi farklı isimler de kullanılmıştır.[8]Bkz. Fehd, Tevfik, “İlm-i Felek” maddesi, DİA, c. 22, 126-129. Astroloji ise, “İlm-i Ahkâm-ı Nücûm” olarak İslam literatüründe yerini almıştır. İslam filozoflarından Farabî, bu iki şeyi ayırarak, astronomiye ilm-i nücum-u ta’lîmî, astrolojiye ise ilm-i ahkâm-ı nücûm demiştir. Birincisi matematiksel bir bilim kabul edilmiş, diğeri ise bilim olarak kabul edilmemiş, belki tahmin yürütme sanatı gibi görülmüştür.[9]Bkz. Fehd, Tevfik, “İlm-i Ahkâm-ı Nücum” maddesi, DİA, c. 22, 124-126
Yıldıznâme veya Astroloji’ye İslam’ın Bakışı
İslâm’a göre, yerleri ve gökleri yoktan var eden (Şûrâ, 42/11), göklerde ve yerde ne varsa yaratan (Nisâ, 4/132), semayı bir çatı gibi yeryüzünün üstüne direksiz yerleştiren ve bir düzen içinde hareket ettiren (Ra’d, 13/2), her şeye bir ölçü ve denge koyan (Furkan, 25/2), uzaydaki düzen içinde burçlar yaratan yani yıldızları belli bir düzende dizen (Furkan, 25/61) hasılı bütün kâinatı yaratıp bir düzen içinde idare eden Allah’tır.
Yine Kur’an, “De ki: “Gerek göklerde gerek yerde olanlardan hiç kimse gaybı bilemez, gaybı yalnız Allah bilir.” Dolayısıyla, onlar ne zaman diriltileceklerini de bilemezler.” (Neml, 27/93) ayetiyle, geleceğe ait hadiselerin veya şahısların kaderiyle alakalı kimsenin gerçek bilgiye sahip olamayacağını,
“Ey iman edenler! şarap, kumar, putlar, fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir. Bunlardan uzak durun ki felaha erişesiniz” (Mâide, 5/90) ayetiyle, yıldız falı, kahve falı, el falı ve daha pek çok çeşidiyle her türlü falın, yani gelecekten haber verdiğini iddia eden falcıların yaptıkları şeylerin haram olduğunu net bir şekilde ifade etmektedir.
Kur’an, “Peygamber size ne emretti ise onu alın (O’nun dediği ile amel edin). Size neyi yasak etti ise ondan sakının.” (Haşr, 59/7) ve “Rabbinizden size indirilene uyun. O’nu bırakıp başka dostlara uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz.” (Araf, 7/3) ayetleriyle de muhataplarına olması gerekeni, yani dini getiren Hz. Muhammed’in öğrettiklerine kulak vermeleri gerektiğini beyan buyuruyor.
Bu hususta Fahr-i Kâinat Efendimiz ise: “Ümmetim arasında cahiliye adetlerinden dört tanesi kalacak, bunları terk etmeyecekler. Soyla öğünme, neseplerinden ötürü başkalarını ta’n etme, yıldızlardan yağmur bekleme ve ölünün arkasından ağıt yakma”[10]Hâkim, Müstedrek, c. 1, s. 539. buyurarak, yıldızlara hakiki tesir gücü verip, onların yağmur yağdırdığına inanmanın bir cahiliye inancı olduğu ve maalesef bir kısım Müslümanların da bu tür şeylere itimat edeceğini, teessüfle ifade ediyor, ümmetini bundan sakındırıyor.
Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) konuyla ilgili bir diğer hadis-i şerifte Allah Teâlâ’nın şöyle buyurduğunu ifade etmektedir: “Kullarımdan bazıları Bana iman etmiş bazıları da Beni inkâr etmiş olarak sabahladı. ‘Allah’ın fazlı ve rahmeti sayesinde yağmura kavuştuk.’ diyenler Bana iman etmiş, yıldızları inkâr etmiş olanlardır. Yağmuru herhangi bir yıldızdan bilenler ise beni inkâr etmiş, yıldıza iman etmiş olanlardır.”(Buhârî, Megâzî 37; Müslim, Îmân 125.) Bu hadiste anlatıldığı üzere, yağmur şu yıldız şu konuma geldiği için yağdı, şu olay şu yıldızın şu konumundan dolayı, şu kişinin karakteri şu gezegenle şu yıldızın durumu sebebiyle şöyledir böyledir gibi tesir-i hakikiyi yıldızlara vermenin küfür ve şirk olduğu beyan buyurulmuştur.
Bir diğer hadislerinde Efendimiz: “Yıldızlardan bir ilim alan kimse sihirden bir bölüm almış olur. Yıldızlardan aldığı bilgiler arttıkça sihirle olan ilgisi de artmış olur.”(İbn Mâce, edeb 28; Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 227, 311.) buyurarak, bugün astroloji adına yıldızların durumlarına göre çıkarımda bulunup insanların kişiliği, geleceği, mesleği, ailesi ve diğer hususi durumları hakkında gizemli bilgiler edindiklerini söyleyen, dünyanın geleceği, ülkelerin kaderi ile alakalı sırlı bilgilere sahip olduklarını söyleyenlerin aslında yalan söylediklerini, sihir gibi büyük bir günaha iştirak ettiklerini belirtmektedir. Zira, İslam öncesi devirlerde kahinler, falcılar, arraflar farklı yollarla böyle gizemli bilgilere sahip olduklarını ileri sürerler, bir isabet ettirseler on yalan uydururlardı. Böylelikle krallardan gelecek itibar, maddi menfaat ve rütbelere nail olurlardı.
Bir gün “Ama falcının, kâhinin dediği bazen çıkıyor.” diyen bir sahabeye Efendimiz (asm): “Bu söz cinlerindir. Cin bilgiyi kapar da dostunun kulağına tavuğun gıdaklaması gibi gıdaklar. Bu şekilde ona yüz yalandan daha fazlasını karıştırır.”(Müslim, Selam 123.)
Yine Efendimiz, “Kim bir kâhine gidip söylediklerini (tamamen) tasdik etse, Muhammed (asm)’e indirilen (vahiy)den beri/uzak olmuş olur.”(Ebû Davûd, Tıb 21.) buyurmuşlardır.
Bu konudan ümmetini sakındırmak isteyen Fahr-i Âlem Efendimiz, “Kim bir arrafa (bir nevi falcı, kâhin, gaybı bildiğini iddia eden kimseye) gidip (gerçekten ona inanarak/sözlerinin doğru olabileceklerine ihtimal vererek) bir şey sorsa kırk gece namazı kabul olmaz.”(Müslim, Selam 125.) buyurmuşlardır.
Bu konuyla alakalı olarak İbn-i Abbas (r.a) Hazretleri şu izahı yapmıştır: “Melekler buluttan inerler, işlerini kendi aralarında görüşürler. Bu arada şeytanlar kulak hırsızlığı yaparlar. İşittiklerini kâhinlere gizlice ulaştırırlar. Bu haberlerle beraber kendileri de yüzlerce yalan uydururlar.”(Ahmed b. Hanbel, Müsned c. 1, s. 274.)
Yıldıznâme yapan, yıldız falına bakan veya astrolojik yorumlar yapanlar, genelde bu işi iki türlü yapmaktadırlar. Birincisi, insanın doğumu sırasında burçlar kuşağındaki yıldızın konumuna bakarak gaybdan haber verme şeklindedir ki, buna “mevâlid” denmektedir. İkinci şekli ise uğurlu ve uğursuz vakitler seçerek karar verme şeklinde olur ki buna da “ihtiyârât” denir.[11]Fehd, Tevfik, “İlm-i Ahkâm-ı Nücum” maddesi, DİA, c. 22, 124-126.
Bu durumda yapılan şey, yıldızların ve gezegenlerin insan karakterini şekillendirdiği ve hayatının her alanında insana yön verdiğini kabul etmektir ki, bu yıldızları ve gezegenleri hakiki müessir kabul etmek anlamına gelir. Oysa yıldızların böyle bir gücü yoktur. Modern bilim de tabiat olaylarında yıldızların tesirinin olduğunu ispat eden hiçbir bilimsel veri olmadığını ifade etmektedir.[12]Zarka, Philippe “Astronomy and astrology” Proceedings of the International Astronomical Union. 5 (S260) (2011), s. 420–425. Öte yandan, Kur’an net bir dille, insanlara ve tabiata hükmeden, yegâne sonsuz güç ve kudret sahibi zât Allah’tır, der. Evet, Eşya ve hadiselere tesir eden gerçek güç ve irade O’na aittir. Müessir-i hakiki sadece Allah’tır. (Haşr, 59/23-24; Saf, 61/1; Münafikun, 63/8; Teğabün, 64/18; Mülk, 67/2)
Musa b. Meymun, İslam dünyası içinde yaşamış meşhur bir Yahudi filozoftur. O dahi, kendi döneminde bu konuda yapılan tartışmalara bir mektup yazarak cevap vermiştir: “Tanrı, bir kimsenin dürüst veya kötü olacağına hükmetseydi ya da astrolojiye inanan çoğu aptalın zannettiği gibi insanın doğası/mizacı, onu herhangi bir davranış şekline, düşünce tarzına, bir haslete ya da bir eyleme göre düzenleyen bir özellik olsaydı, insanın yaratılışının başlangıcından itibaren hakkında hüküm verilseydi veya doğası onu kurtulamayacağı bir tarafa çekseydi, bu durumda Tanrı, peygamberler vasıtasıyla “Bunu yap”, “Bunu yapma”, “Davranışını iyileştir” ya da “Kötülük peşinden koşma” gibi ifadelerle bize nasıl emirde bulunabilirdi?[13]Musa ibn-i Meymûn, Hilḫot Teşuva, 5:4.
İlk dönemlerde Batlamyus’un yazdığı Tetrabiblos (Kitâbü’l-Erbaʿa) isimli astroloji kitabını değerlendiren İbn-i Haldun, onun yazdıklarının tahminden öteye geçmeyeceğini, bilimsel hiçbir gerçekliğinin olmadığını belirterek “Bu iddia dinen de bâtıldır; çünkü kâinatta tek fâil Allah’tır ve yıldızların etkisiyle bazı hadiselerin meydana geldiğine inanmak tevhid inancına aykırıdır. Her ne kadar astrolojik tahminlerin tesadüfen doğru çıkması bu ilmin itibarını yükseltmekteyse de müneccimliğin ilmî ve medenî hayat bakımından ne kadar zararlı olduğu âşikârdır”[14]İbn-i Haldun Muḳaddime, II, 1255-1260 der.
Netice
Görüldüğü gibi, Astroloji, bilimsel kuralları olan bir disiplinden daha çok tahminler üzerine bina edilen bir uygulamadır. Soruda zikredildiği gibi bir bilim dalı da kabul edilmemiştir. Asırlarca bu işle uğraşan dünya kadar millet ve insan olmuştur ancak her birinin aynı şeyden anladığı farklı, yorumlar farklı olagelmiştir. Bu da sabit ölçüleri olan bir ilim olmadan çok kişilere göre değişen yorum sanatı olduğunu ortaya koymuştur.
İslam, insanların saadeti için bir kısım şeylerin yapılmasını, bir kısım şeylerden de uzak durulmasını ister. İnsanları aldatma da İslam’ın hoş görmediği bir davranıştır. Bu yönüyle yıldız falı veya astroloji yoluyla insanların geleceğine dair haberler vermek veya eş seçiminden yapacağı mesleğe kadar aslı olmayan bilgilerle onları yönlendirmek bir aldatmadır.
Elbette insanın karakterinin şekillenmesinde, kişiliğinin oluşmasında her şey kadar doğduğu zamanın da tesiri olabilir. Ancak bu tesirin doğduğu coğrafyanın tesirinden daha fazla olduğu dahi söylenemez. Haşin ve dayak atan bir babanın olduğu ailede yetişen çocuğun veya hırsızlığın normal algılandığı bir kasabada yetişen gencin kişiliğinin oluşmasında bu çevresel faktörlerin doğduğu saatten çok daha etkili olduğunu bilimsel çalışmalar ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, karakteri besleyen veya şekillendiren o kadar çok etken varken bütün bir kişiliği aya güne saate bina etmek asılsız bir yaklaşımdır.
Özellikle, burçları ileri sürerek, insanları belli kalıplara hapsetmek, yıldız dizilimine hakiki tesir vermek dinimizce kabul edilemez. Zira bu anlayışta, insanları belli kişilik normlarına sokarak, onları belli şeyleri yapabilme, diğer şeyleri de yapamama şeklinde bir sınıflandırma, hatta dayatma söz konusudur ki, bu hiçbir ciddi bilimsel veriye dayanılmadan yapılan tahminler üzerine bina edilmiş yorumlardan ibarettir.
Öte yandan, astrolojinin dediklerini doğru kabul eden kimselerin, kaderi tenkit, Allah’a itimat eksikliği ve tevekkül gibi yanlışlıklara girme ihtimali yüksektir. Yapılan bu şeylerle, İslam’da önemli kavramların yanlış anlaşılmasına ve yorumlanmasına kapı aralanmaktadır. Kişi, bu telkinler sayesinde, sanki kaderinin önceden ve kendi iradesi işin içine hiç katılmadan çizildiğini, kendini adeta rüzgardaki bir saman çöpü gibi görür ve kaderine isyan eder. Eğer kendisi için çizilen kişilik haritasını beğenmezse Allah’a isyan edebilir. Halbuki, kader Allah’ın ilmindendir. Yani, Allah’ın olmuş olacak her şeyi bilmesi demektir. Bildiğini de Levh-i Mahfuz’a yazmasıdır. Buraya yazılan kader, insanların iradeleri hiçe sayılarak yazılmamıştır. Allah, bizim kendi hür iradelerimizle neler yapacağımızı bilmiş ve yazmıştır. Zira O, geçmişi de geleceği de bilir. Yoksa, O bildiği için biz onları yapıyor değiliz. Öyle olsaydı iradenin bir anlamı kalmazdı. Cebriye’nin kabulü gibi bizlerin zorla amellerimizi yaptığımız, kaderin bizi buna zorladığı anlayışını kabul etmek gerekirdi ki, biz bunu kabul etmiyoruz. Eğer öyle olsaydı, eğitimden, terbiyeden, kendini geliştirmeden, karakterlerin geliştirilmesinden, doğru kanalize edilmesinden, hatta ikinci bir fıtrat kazanımından bahsedilemezdi.
Mümin Allah’ın rahmetine itimat etmeli ve O’nun rahmetinden hiç şüphe duymamalıdır. Onu, insanları sürekli cezalandıran ve cebreden bir zatmış gibi görmek katiyyen yanlış ve tehlikeli bir bakış açısıdır. Tevekkül de asla sebeplere riayet etmeden işleri Allah’a bırakmak değil, sebeplere riayetten, elden gelen her şeyi yaptıktan sonra sonucu Allah’a bırakmak, daha doğrusu sonuca gönülden razı olmaktır. Astrolojinin insana sunduğu öğretiler maalesef bu kavramların da yanlış yorumlanmasını netice vermekte ve kişiyi Allah’a karşı su-i zanna sevk etmekte, tevekkülü yanlış uygulama ya da toptan reddetmeye götürmektedir.
Mümin, çağın büyük bir güçle dayattığı ve modern renkler, desenler yüklediği bu tür anlayışlara asla kapılmamalıdır. İhtiyacı olan bütün bilgi, hikmet, duygu ve hisler Kur’an ve Sünnet perspektifinde yaşanan bir hayatta mevcuttur. Bu tür şeylere ilgi, dinin özünden uzaklaşma, dini iyi bilmeme ve çevrenin tesiriyle olmaktadır. Bize düşen ve bizi bu tür yanlış anlayışlardan uzak tutacak şey, dinimizi en iyi şekilde öğrenmeye gayret etmek, salih insanlarla oturup kalkmak ve güzel hizmetlerle meşgul olmaktır.
Dipnotlar
⇡1 | https://www.psikolojibilgisi.com/kisilik-haritasi.htm |
---|---|
⇡2 | Uzun, Sevda, “Yaşlılarda, Kadınlarda ve Adölasanlarda Kişilik Algısı Değişimi ve Nedenleri”, Gümüşhane Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü İnsan ve Sosyal Bilimler Dergisi, 3 (1), 431-449. |
⇡3 | Diyanet İslam Ansiklopedisi, Kıyafet maddesi. |
⇡4 | İbn Haldun, (2018), Mukaddime, Çev. Süleyman Uludağ, Dergah Yayınları, İstanbul, s. 266-277. |
⇡5 | Brighton, Mary, “Tell Me What You Eat and I Will Tell You Who You Are”, https://www.hackensackmeridianhealth.org/en/healthu/2018/02/07/tell-me-what-you-eat-and-i-will-tell#:~:text=In%201825%2C%20the%20French%20gastronome,take%20their%20food%20seriously%20and |
⇡6 | Michael Hoskin, The History of Astronomy: A Very Short Introduction, Oxford: Oxford University Press, 2006. |
⇡7 | https://www.dictionary.com/e/astronomy-vs-astrology/; https://www.britannica.com/science/astronomy/Study-of-the-solar-system; https://tr.wikipedia.org/wiki/Astronomi |
⇡8 | Bkz. Fehd, Tevfik, “İlm-i Felek” maddesi, DİA, c. 22, 126-129. |
⇡9 | Bkz. Fehd, Tevfik, “İlm-i Ahkâm-ı Nücum” maddesi, DİA, c. 22, 124-126 |
⇡10 | Hâkim, Müstedrek, c. 1, s. 539. |
⇡11 | Fehd, Tevfik, “İlm-i Ahkâm-ı Nücum” maddesi, DİA, c. 22, 124-126. |
⇡12 | Zarka, Philippe “Astronomy and astrology” Proceedings of the International Astronomical Union. 5 (S260) (2011), s. 420–425. |
⇡13 | Musa ibn-i Meymûn, Hilḫot Teşuva, 5:4. |
⇡14 | İbn-i Haldun Muḳaddime, II, 1255-1260 |