NLP (Neurro-Linguistic Programming) beyin dili programlaması anlamında kullanılan ve dünyada çok yaygın olan bir kişisel gelişim alanıdır. Ülkemizde son yıllarda kurs, seminer ve sertifika programlarıyla yayılan kişisel gelişim faaliyetleri, esasen önemli bir kalite arayışının eseridir. Ancak ne yazık ki Türk insanı, bir çok konuda olduğu gibi, “NLP” ve “Kişisel Gelişim” alanlarında da “bilgi mağduriyeti”ne uğramıştır.
NLP (Neuro-Lenguistie Programing), “Sinir Dili Programlaması” anlamındadır. Richard Bandler ile John Grinder tarafindan psikoterapi ile retorik alanlarının ilkelerinden yararlanarak geliştirilen bu yِöntem, Batı’da genellikle psikoterapi, psikoloji, antropoloji vb. alan uzmanlarının kontrolünde gelişmiştir.
Birer NLP uzmanı olan Joseph O’Connor ile lan McDermott’un yazdığı “NLP’nin İkeleri” adlı eserde NLP konusunda şu bilgiler verilmektedir :
“Nöro sözcüğü, zihinle ve düşünsel yaşamımızı nasıl düzenlediğimizle ilgilidir. Linguistik sözcüğü, dili nasıl kullandığımız ve dilin bizi nasıl etkilediği hakkındadır. Programlama ise, tekrarlanan davranış dizilerini ve hangi amaçla hareket ettiğimizi açıklar. Bu anlamda, NLP bağlantılarla ilgilidir, yani bizi diğer kişilerle, dünyayla ve mânevî boyutla ilişkilendiren düşüncelerimiz, konuşmalarımız ve davranışlarımızla ilgilidir.” (O’Connor, 2001: XIII)
NLP ilkelerine göre, insan davranışları amaçlıdır. İnsanların bedenleri, zihinleriyle birlikte hareket etmektedir. İnancın davranışlara yansıyan yöِnünün ِönemi üzerinde duran NLP uzmanları, çoğu doğrudan dinî bilgi ve inançla yorumlanabilecek sorulara da cevaplar aramaktadırlar. Başarılı ve olumlu telkinler de ihtiva eden NLP kitaplarında bile bilgi kaynaklarının, felsefî veya şahsî yorumlarla sınırlı olduğu görülmektedir. Endişe, şüphe, korku, başarı, sorun çِözme, tutum ve davranışlar gibi pek çok konu, subjektif yaklaşımlarla yorumlanmakta ve denebilir ki, insanların bu konulardaki arzu, talep ve hedefleri bir bakıma istismar edilmektedir. NLP kitaplarının belirlediği temel ilkeler ve başarıya ulaşma konusundaki telkinler, bazen dinî nasslarla çelişebilmektedir. Sadece dinî nasslarla çelişmemekte, insan için de aldatıcı olmakta, âdeta onu kandırmaktadır. “Aklınız, sınırsız bir güç kaynağıdır”; “İçinizde sınırsız bir güç vardır” gibi ifadeleri bunlar içinde sayabiliriz.
Bunun yanında NLP kitaplarında, dinî muhtevadan bahsedilmeden ve dinî bir referans verilmeden “duanın gücü” veya “inancın sağlığa yararları” (Peale, 1998) gibi konularda tavsiyeler yer almaktadır. Buralarda da genellikle herhangi sahih bir inançtan ve bu inanca bağlı duadan söz edilmediği söylemeye herhalde gerek yoktur. Aslında NLP, Kişisel Gelişim alanının sadece bir bölümünü oluşturmaktadır. Kişisel Gelişim, toplantı sanatından, sağlıklı yaşamaya, beslenmeden, ders çalışmaya, mutlu olmadan, zaman kullanmaya kadar birçok konuyu kapsamaktadır.
Türkçe’de bu alanda yazılmış olan Kişisel Gelişim, Motivasyon, Ruhsal Gelişim, NLP gibi kitapların yerli versiyonlarında yazar, önceden nasıl başarısız ve yeteneksiz olduğunu ve bu kitaplar sayesinde mutluluğu nasıl yakaladığını anlatırken, seminerlerine katılan dinleyicilerin görüşlerinden de alıntılar yapar. Bu tür eserlerde “Kentucky Fried Chicken efsanesi” ve Sanders’in hikâyesi ile, Abraham Lincoln’ün hayat hikâyesi gibi hikayeler ibret nazarlarına sunulur. Kişisel gelişim kitaplarında hemen her uzman, kendine göre sayısal ve simgesel teoriler oluşturur: 7A kuralı, 5D Kuralı, 3 İlke Kuralı, 8 Yetenek Kuralı, Ustalığın 5 Anahtarı vb…
Kaba bir genelleme ile, bu kitapların zararlı, hattâ faydasız olduğunu ve her açıdan bilimsel temellerden mahrum olduklarını iddia edecek değiliz. Fakat, her bir zararlı veya faydasız şeyde faydalar görmek mümkündür. Önemli olan, herhangi bir şey gibi, bu kitapların hey’et-i umumiyesidir. Ayrıca, bu kitaplarda yaşanmayan süreçlerin aynen aktarılması, bu süreçleri, kendileriyle alâkasız zeminlere aktarma, başka atmosfer ve şartların ortaya çıkardığı problemleri herkes için şahsîleştirme ve “millîleştirme” gibi tavırların doğru olmadığını söylemeliyiz.
Bu kitaplarla ilgili olarak burada üzerinde durulması gereken bir başka husus, bu kitapların okuyucu farklı bir alana çekmesi ve yönlendirmesidir.
“Kişisel Gelişim” Üzerinden Uzakdoğu İnançları Telkin Ediliyor!…
Bilgi kaynakları, tamamen şahsî, felsefî veya sübjektif yorumlardan oluşan bazı Kişisel Gelişim kitapları, yeni bir tehlikeyi de beraberinde getiriyor. Kişisel Gelişim pazarının bereketini gören bazı Uzakdoğu kökenli inanç grupları, bu alanı kendi hesaplarına en iyi bir biçimde kullanmaya çalışmaktadırlar. İsimleri Hintçe, Çince veya daha başka Uzakdoğu kültürlerini çağrıştıran bazı yayınevleri, Taoculuk, Budizm ve Hinduizm gibi inançları hızla bu alanda kullanmaya başlamış bulunuyorlar.
Günümüzde, başta Amerika olmak üzere, pek çok Batı ülkesinde lüks otellerde meditasyon seansları düzenlenmektedir. Egzersizin sadece bedeni değil ruhu da rahatlattığını savunan bazı sözümona uzmanlar, Budizm öğretilerindeki “Sukhasana”, “Siddhasana” ve “Padmasaya” oturuşlarını telkin etmektedirler. (Brunel, 2001: 93). Türkçe’ye kontrolsüz bir biçimde tercüme edilen bu tür eserlerde, atasözleri, deyimler ve sloganlar Budist karakterlidir: “Tanrı’yı bir ısırgan otunda da bulabilirsiniz.” der bir Japon atasözü; peki bir kedinin gözlerinde de rastlayabilir miyiz?” gibi… (Brunel, 2001:105)
Bazı Kişisel Gelişim kitaplarında dağınık halde olan veya dikkat çekmeyecek derecede gizlenen Budizm kaynaklı göِrüşler, yeni buluşlar ve okuyucunun ilk defa duyduğu kavramlar olarak ileri sürülmektedir. Sözgelimi, sağduyuyu, “buddhi” kavramının açılımı olarak telkin eden bu görüşler, ıstırabı da “dukka” kelimesinin anlam kapsamıyla tanıtmaktadırlar. Her iki kavram da Budizm öğretisine aittir. “Şimdi’nin Gücü”nden bahseden masum gِörünüşlü bir Kişisel Gelişim kitabında bile, “mutluluğu ıstıraba bağlayan” bir Budist telkin dayatılmaktadır. (Tolle, 2001)
Bu konuda dikkat çekmemiz gereken önemli bir nokta da, gerçek insanî huzur ve mutluluğun asıl reçetesini sunan İslâm Tasavvufu’nu Budizm ve Hinduizm gibi mistik akımlarla özdeşleştirilmeye ve dolayısıyla gayr-ı sahih gösterilmeye çalışılırken, aynı Budizm ve Hinduizm kaynaklı tavır ve felsefelerin birer reçete gibi takdimi, bir çelişki olmaktan da öte, altında daha başka maksatlar taşıyor olsa gerektir.
Baz çevreler, Kişisel Gelişim ve NLP konularıyla paralel bir biçimde ve tabiî bir süreç gِözeterek Dalai Lama’yı “dünyann en büyük ruhsal lideri” olarak tanıtmakta ve Budist meditasyonu, “mutluluğun yegâne yolu” olarak telkin etmektedirler. Toplumda bilinçsizce yayılan sِözüm ona bir takım “Kişisel Gelişim Kitaptarı”, ruh, köِtülük, benlik, sevgi, güzellik, sonsuzluk gibi temel kavramlara, Budist, Maniheist, Brahmanist, Tao Öğretisi, hatta Şamanist bakış açılarıyla yaklaşmakta ve dinî bir yeterliliğe sahip olmayan insanımızın zihnini iyice karıştırmaktadır. Aynı çevrelerden pek çoğunun, sıra İslâm tarikatlarına gelince nasıl bir tavır ortaya koyduklarını hatırlamak, belki meselenin bir başka önemli veçhesini açıklamaya yetecektir.
Şimdi de, piyasaya yüzlercesi sürülen bu tür kitaplardan bir kaçının isimlerine bakalım: Ruhun Yasaları, Tanrı İle Sohbet, Üç Dakikalık Meditasyon, Sessizliği Dinlemek, Işık Elçileri, Kahuna Şifacılığı, Hipnoz ve Meditasyon, Mutluluk Sanatı (Dalai Lama’nın görüşleri), Sadhana Yaşamın Kavranışı… vd.
Yüzyıllar boyunca tasavvuf terbiyesiyle “kendini tanıma” tecrübesi yaşamış bir toplumun ruhunu besleyen kaynaklarla teması kesilince, başka bilgi kaynaklarına yönelmesi, sosyo-psikolojik bir olgudur. Klâsik eserlerindeki mânevî beslenme kaynaklarıyla olan irtibatını koparan insanlarımızdan bazıları, tıpkı dünyadaki emsalleri gibi, bir kısmı itibariyle çaresizlik içerisinde yeni tecrübeler yaşama arayışına girmekte, bir kısmı itibariye fantezi aramaktadır. Ne yazıktır ki, Uzakdoğu mistisizmine ait olup, Batı dillerinden Türkçe’ye tercüme edilen kitaplar, Batı insanının mistik arayışlarının bize ithal edilmesi anlamına da gelmektedir.
Uzakdoğu düşünce ve inançlarının yayılması maksadıyla kaleme alınan ve Budizm, Hinduizm, Taoizm, Dalai Lama öğretileri ihtiva eden eserlerin genelinde İslâm’a ve diğer semavî dinlere aykırı düşünce ve bâtıl inançlar yer almaktadır. Allah, peygamber, melekler, âhiret, öِlüm vb. inanç unsurlarıyla ilgili şüphe ve tereddütlerle bir kısım insanımızın zihnini bulandıran bu eserler, ne yazık ki denetimsiz bir biçimde yaygın olarak okunmakta ve temel değerler hakkında yeterli bilgi sahibi olmayan insanlarımızı etkilemektedir.
Bazıları da, son zamanlarda benzer maksatlar ve Uzak Doğu mistik akımlarıyla çok noktada kesişen Orta Çağ Hıristiyan Mistisizmine, büyüye, efsanelere dayalı muhtevalarla çevrilen filmler gibi, bu kitapları da, maddeci dayatmalar karşısında sanki manâya yer ve önem veren birer eser gibi algılayabilmektedir. Şimdilik sayıca az da olsa, bir kesim artık büyük otellerin salonlarında meditasyon seanslarına katılmakta, bir insanı tanrı derecesine çıkarıp ona secde etmekte ve reenkarnasyon (ruhların değişik cesetlerde dolaşması) gibi sapık inançlara kapılabilmektedir.
Önce, insanlık manevî temellerinden mahrum bırakıldı ve bunun yerine ikame edilmeye çalışılan bilimin ve bilimselliğin, insanın bütün ihtiyaçlarını gidereceği gibi vehimlerle aldatıldı. Bunun bir serap olduğu görülünce, bu defa ona manâ ve manevî-ruhî tatmin adına başka seraplar sunulmakta ve o, bugün dünya insanlığının karşısında tek alternatif olarak duran İslâm’dan ne pahasına olursa olsun uzak tutulmaya çalışılmaktadır. Söz konusu yayın ve akımların altında şüphesiz bu türden maksat olduğu gibi, Uzak Doğulu bazı merkezlerin, maneviyattan tecridin meydana getirdiği boşluktan faydalanma arzu, plan ve teşebbüsleri de yatmaktadır.
Oysa, insanı Yaratıcı’dan koparan, onun Yaratıcı’ya mutlak surette muhtaç olduğu gerçeğini yok sayan inanç yahut düşünceler, doğrudan insan fıtratına ters anlayışlardır. İnsana hak etmediği ve kaldıramayacağı bir yükü yükleyerek, onun her şeyi yapabileceği ve bu gücün onda var olduğu varsayımıyla yola çıkan dünya görüşleri, insanı mutlu kılmak yerine, ona daha çok istek ve talep yükü yükleyerek, onun mutsuzluğunu derinleştirecektir. Nasıl bir zaman bilime böyle bir fonksiyon yüklenmiş ve insanlar, bilimin, fennin her problemi çözeceği büyüsüne kapılmışsa, bugün de benzer maksatlı bir büyü karşısında olduğumuz açıktır.
Modern dünyanın mutsuz insanı, kendisini mutlu kılacak kaynakları ararken, çare diye önüne konan her şeyin peşine düşebilmektedir. Eğitim sisteminden kaynaklanan arızalardan ve bilgi kaynaklarından yoksun olmanın da verdiği boşluklardan istifade eden bir takım çevreler de, arayış içerisindeki insanımızı yoğun bir yayın ve bilgi bombardımanına maruz bırakmaktadırlar. Dinî inanç ve kabulleri dışlayarak ve insana aradığı her şeyin kendisinde bulunduğu vehmiyle, batıl anlayış ve ritüelleri dayatanlar, “yalnız insan”ın zihnini bulandırmayı, her geçen gün daha büyük bir iştahla sürdürmektedirler.
Bu hususta bize düşen en önemli vazife, öncelikle insanımızı millî ve mânevî değerlerinden kaynaklanan ve tamamen kendi kültürümüze ait bulunan bilgilerle donatmaktır. Bu maksatla, temel İslâmî esaslar ekseninde, insanımıza muhtaç olduğu ahlâkî ve manevî değerleri kazandırmak büyük önem arz etmektedir. Ülkemizde gerçekleştirilecek kişisel gelişim çalışmalarında, Batı kaynaklı ve Uzakdoğu kِökenli yayınların şablonlarına itibar etmeden, her kültürün kendine özgü telâkkilerinin bulunduğu gerçeğinden de hareketle, bize has ve bize ait değerler üzerinde durulması bir zarurettir. Bu tür çalışmaları geliştirmek ve bunları, mantığını ve şematik yapısını kendi gerçeklerinden alan bir alternatif arayış olarak ortaya koymak, insanımızın öz güven duygusunu da pekiştirecektir.
İnsanı zübde-i âlem olarak gören, hattâ âlemi, bir açıdan insanın kendi benliğini keşfetmesi adına değerlendiren anlayış bizdedir; insanın gerçek manevî anatomisi bizde çıkarılmıştır; onun gerçek mutluluğunun şaşırtmaz yolu bizde çizilmiş ve bu yol, asırlarca yüzbinler tarafından izlenen bir şehrah halini almıştır. Önümüzde kaç asra dayanan tecrübeler birikimi vardır. Öyleyse, evimizin temelindeki hazineyi binlerce kilometre uzakta aramak ve sonra da hazine adına kalp, sahte ve yanıltıcı, hem de çürümüş gömülere takılmak niye?
Kaynak: Yeni Ümit Dergisi, Sayı: 59, Dr. Ahmet Ertuğrul
Kaynaklar
Brunel, Henri (2001), Kedi Metodu, çev: Birsel Uzma, Çiviyazıları Yay.
O’Connor, Joseph; McDermott, lan (2001), NLP’nin İlkeleri, Sistem Yay., İst.
Peale, Norman Vincent (1998), Olumlu Düşünmenin Gücü, Çev: Şahin Cüceloğlu, Sistem Yay. İst.
Tolle, Eckhart (2001), Şimdi’nin Gücü, Çev: Semra Ayanba, Akasa Yay., İst.