İçindekiler
Birleştirmek, toplamak ve bir araya getirmek manasına gelen cem, iki farklı namazı bir vakitte birleştirerek kılmaya denir. Namazların cem’i, ya öğle ve ikindi ya da akşam ve yatsı namazları arasında mümkündür. Sabah namazı hiçbir namazla birleştirilemez. Namazları cem etmenin iki farklı şekli vardır: cem’i takdim (öne almak) ve cem’i tehir (geri bırakmak).
Cem-i takdim, öğleyle ikindiyi birleştirerek öğle vaktinde veya akşamla yatsıyı birleştirerek akşam vaktinde kılmaya denir. Cem-i tehir ise, öğle ve akşam namazlarını sonraya bırakmak suretiyle, öğleyle ikindiyi, ikindi vaktinde; akşamla yatsıyı da yatsı vaktinde kılmaya denir.
Yukarıda anlattığımız şekilde yapılan cem’e, cem-i hakiki de denir. Bir de cem-i suri vardır ki, o da önceki namazın kendisine ayrılan vaktin son kısmında, sonraki namazın ise kendi vakti girer girmez kılınmasına denir. Aslında burada hakiki bir cem yoktur. Çünkü her bir namaz kendi vaktinde kılınmaktadır. Ancak bu iki vakit namaz ardı ardına kılındığı için bir yönüyle cem’e benzemektedir. Bu açıdan fukaha namazların bu şekilde kılınmasına cem-i suri demişlerdir. Cem-i suri bütün mezhep imamlarınca kabul edilmiştir. Sadece Malikiler sıhhatli olan kişi için bunu mekruh görmüşlerdir.
Bazı müfessirler namaz vakitleriyle ilgili olan bazı ayet-i kerimelerin, cem’e işaret ettiğini söyleseler de, bu konu hakkında Kur’an-ı Kerim’de sarih bir ayet-i kerime yoktur. Ancak kütüb-ü sitte başta olmak üzere hadis kitaplarında, namazların birleştirilerek kılınmasıyla ilgili birçok rivayet vardır. Bu hadislerin birçoğu Efendimiz’in (s.a.s) uygulamalarıyla ilgili rivayetlerdir.
Efendimiz’in (s.a.s) Müzdelife ve Arafat’ta namazları cem ederek kıldığına dair rivayetler meşhur olduğu için bütün mezhep imamlarınca kabul görmüştür. Çünkü Efendimiz (s.a.s) binlerce sahabeyle birlikte veda haccını yaparken namazları cem ederek kılmış ve bu, birçok sahabe tarafından rivayet edilmiştir.
Allah Resûlü’nün (s.a.s) Arafat ve Müzdelife dışında da, gerek seferde gerekse hazarda namazları cem ettiğine dair rivayetler vardır. Ancak bu rivayetlerin sıhhati ve tevili hakkında ulema ihtilaf etmiştir. Hanefi imamları, namazların cem’ini sadece Arafat ve Müzdelife’ye hasretmişler; diğer rivayetleri ise tevil etmişlerdir.
Efendimiz’in (s.a.s) yolculukta namazlarını cem ederek kıldığına dair birçok rivayet vardır. Bunlardan birkaçı şu şekildedir: İbn Abbas rivayet ediyor:
“Rasûlullah (s.a.s) yolculuk esnasında, acelesi olmadığı, kendisini düşman takip etmediği ve korkmayı gerektirecek (tehlikeli) bir durum da olmadığı halde, akşam ve yatsı namazlarını cem ederdi.”
Muaz b. Cebel’in rivayet ettiği bir diğer hadis-i şerif ise şu şekildedir:
“Tebuk senesi Rasûlullah ile beraber yola çıktık. Rasûlullah öğle ile ikindi ve akşam ile yatsı namazlarını cem ediyordu. Bir gün namazı tehir etti, sonra dışarı çıktı ve öğle ile ikindiyi cem ederek kıldırdı, sonra girdi. Sonra tekrar çıktı ve akşam ile yatsıyı cem ederek kıldırdı.”
Abdullah b. Ömer de, Peygamber Efendimiz’in (s.a.s) süratle yol aldığı zamanlarda akşam ile yatsı namazlarını cem ettiğini haber vermiştir. Benzer bir rivayet de Enes b. Malik’den gelmiştir:
“Rasûlullah (s.a.s) süratle yol almak istediğinde öğle namazını ikindinin ilk vaktine tehir eder ve iki namazı cem ederdi. Akşam namazını da şafak kaybolunca yatsı ile cem edesiye kadar tehir ederdi.”
Bunların dışında sahabe-i kiram Efendilerimizden de namazları cem ederek kıldıklarına dair eserler gelmiştir.
Efendimiz’in (s.a.s) yolculukta namazlarını cem ettiğine dair onlarca hadis bulunmasının yanında, hazarda da cem yaptığına dair hadis-i şerifler mevcuttur. Bu rivayetlerin bir kısmı, Efemdimiz’in (s.a.s) yağmur, korku gibi belli bir özre binaen namazlarını cem ettiğini ifade ederken, bazı rivayetlerde ise hiçbir sebep bulunmaksızın sırf ümmetine kolaylık olsun diye Efendimiz’in (s.a.s) namazları cem ederek kıldığı rivayet edilmiştir. Mesela İbn Abbas konuyla ilgili şöyle demiştir:
“Rasûlullah (s.a.s) Medine’de, yolculuk ve korkulacak (tehlikeli) bir durum bulunmadığı halde, öğle ve ikindi namazlarını cem etti. Ben (Saîd b. Cubeyr) İbn Abbâs’a: “Niye böyle yaptı dersin?” dedim. “Ümmetinden hiç kimseyi zora koşmak istemediği için”cevabını verdi.”
Mezheplerin Konuyla İlgili Görüşleri
Hanefi mezhebine göre, cem-i takdim, sadece Arafat’ta hac yapan hacılar için mümkün olup, onların öğle ve ikindi namazlarını öğle vaktinde kılmalarına denir. Önce öğle namazını, ardından da ikinci namazını kılarlar. Cem-i tehir ise, hacıların güneş battıktan sonra Arafat’tan Müzdelife’ye gelerek orada akşam ve yatsı namazlarını yatsı vaktinde kılmalarına denir. Önce vakti geçen akşam namazı ardından da yatsı namazı eda edilir. Her iki halde de iki farz arasındaki sünnet namazlar kılınmaz.
Hanefiler, cem’le ilgili yukarıdaki rivayetlerde geçen cem’in, hakiki bir cem değil, sûrî bir cem olduğunu ifade etmişlerdir. Abdullah b. Ömer’in rivayet ettiği:
“Rasûlullah (s.a.s) yolculukta akşam ile yatsı namazını sadece bir defa (Arafat ve Müzdelife’de) cem etti”
hadisi ve Abdullah b. Mes’ud’un rivayet ettiği:
“Ben Rasulullah’ın (s.a.s) bir namazı kendi vaktinden başka bir vakitte kıldığını görmedim. Ancak iki namaz müstesna: Arafat’ta öğle ile ikindiyi, Müzdelife’de ise akşamla yatsıyı birlikte kılmıştır.”
rivayetleri Hanefi imamların bu kendi görüşlerini dayandırdıkları delillerdir.
Hanefi fukahasından İbn Hümâm, zaruret hallerinde namazların başka bir mezhebin taklit edilmesi suretiyle cem edilebileceğini ifade etmiştir. Ancak ona göre başka bir mezhebi taklit ederek cem yapan kimse, taklit ettiği mezhep imamının gerekli gördüğü hükümlerin tümüne uymalıdır.
İbn Âbidîn de zaruret halinde diğer mezhebin taklit edilmesinin bir mahzuru olmadığını söylemiştir. O da aynı şekilde, cem yapan kimsenin taklit ettiği mezhebin imamının gerekli gördüğü hükümlerin tümüne uymasını şart koşmuştur. Ancak bunu şart görmeyen alimler de vardır.
Konuyla ilgili rivayetleri değerlendiren Hanefi mezhebi dışındaki diğer mezhepler Arafat ve Müzdelife dışında da bazı şartlar altında namazları cem ederek kılmanın meşru olduğunu ifade etmişlerdir. Ancak hangi şartlar altında cem’in caiz olacağı konusu hakkında oldukça farklı ictihadlar vardır.
Cem’i Caiz Kılan Şartlar
Cemi kabul edenlere göre, iki namazın cem edilmesini caiz kılan sebepler, ayrıntıdaki görüş ayrılıkları bir tarafa bırakılacak olursa şunlardır:
1. Yolculuk (sefer): Hanefîlerin dışındaki âlimlerin çoğu seferi (yolculuğu) bir mazeret kabul ederek, yolculukta cem yapılmasını caiz görmüşlerdir.
2. Yağmur, çamur, kar, dolu: Yağmur, Malikî, Şafiî ve Hanbelî mezheplerinde, yolcu olmayan (mukim) kişiler için bir mazeret kabul edilmiş ve böyle günlerde namazın cemi belli şartlarda caiz görülmüştür.
3. Hastalık: Malikîlere göre hasta bir kişi, ikinci bir namazın vaktine kadar durumunun namaz kılamayacak derecede kötüleşeceğinden veya bayılacağından endişe ediyorsa cem edebilir. Hanbelîler de hastalık sebebiyle meşakkat söz konusu olduğunda cemi caiz görmüşler ve emzikli kadını, istihaze kanı gören kadını, özür sahibi kişileri ve her vakit için abdest almaktan âciz olan kişileri de aynı hükümde tutmuşlardır. Şafiîlere göre ise hastalık sebebiyle cem caiz değildir.
Hanefi mezhebinde caiz olmasa da, diğer mezheplerde cem için bir çıkış yolu olduğundan içinde bulundukları şartlar itibariyle vaktinde namaz kılabilme imkânına sahip olmayan kimseler, namazlarını cem’ etmek suretiyle en azından namaz kılmama günahından kurtulmuş olurlar ve kul olma mükellefiyetini de yerine getirmiş olurlar.
Diğer yandan ekser âlimler, hiçbir mazereti olmayan kimsenin namazlarını cem yaparak kılmasını caiz görmemişlerdir. Nitekim İbn Abbas’ın rivayet ettiği bir hadisi şerifte Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Özürsüz olarak kim iki namazı birleştirerek kılarsa büyük günah kapılarından bir kapıya gelmiştir.”
Namazları Cem Etmenin Şekli
Yukarıda cem’in, cem-i takdim ve cem-i tehir olmak üzere iki şeklinin olduğunu söylemiştik. Şimdi bu iki durumda namazların nasıl kılınacağına bakalım.
Şafii ve Hanbeli mezheplerine göre öğle ile ikindiyi veya akşam ile yatsıyı cem-i takdimle kılmak isteyen kimse:
1. Tertibe riayet etmelidir. Yani önceki vaktin namazını önce, sonrakini de sonra kılmalıdır. Eğer cem-i takdimle namaz kılındıktan sonra birinci namazın bozulduğu anlaşılırsa, her iki namazın da yeniden kılınması gerekir.
2. Cem edeceği namazlardan birincisini kılmaya başlarken, cem’e niyet etmesi gerekir. Birinci namazı bitirmedikçe de niyet edilebileceğini söyleyen âlimler vardır.
3. İki namaz arasında fasıla vermemelidir. Yani cem ettiği namazları ardı ardına kılmalıdır. Ancak abdest almak gibi küçük fasılaların zarar vermeyeceğini söylemişlerdir.
Cem-i tehirde ise dikkat edilmesi gereken husus, birinci namaz vakti çıkmadan önce cem’e niyet etmiş olmaktır. Yoksa kılmadığı namaz kazaya kalmış olur. Burada da kişi sıraya riayet ederek namazlarını kılacaktır.
Şafiilere göre cem’e niyet etmek, tertibe riayet etmek ve peş peşe kılmak şartları cem-i tehirde vacip değildir. Ancak bu iki namazın tertipli kılınması ve peş peşe kılınması sünnettir. Diğer yandan Şafiiler, cem’i tehir durumunda aradaki sünnetlerin kılınabileceğini ifade etmişlerdir. Malikiler ise birleştirilen iki namaz arasında nafile namaz kılınmayacağını, kılındığı takdirde ise bunun namazların sıhhatine engel olmayacağını ancak hükmünün mekruh olduğunu söylemişlerdir.
Hanbeliler ise, her iki çeşit cemde de, tertibi şart görmüşler ancak cem-i tehirde peşpeşe yapmanın şart olmadığını söylemişlerdir. Buna göre cem-i tehirde iki namaz arasında sünnet namaz kılmakta da bir beis yoktur.
Hanbelîler, her iki cem şeklinde de, imam ile cemaatin aynı kimseler olmasını şart koşmamışlardır. Çünkü her namaz kendi başına müstakil bir namazdır.
Malikilerde meşhur olan görüşe göre her iki namaz için de ezan ve kamet getirmek lazımdır.
Şafii mezhebinde sahih olan görüşe göre teyemmümlü kişi de abdestli kişi gibi iki namazı birleştirebilir.
Mezhep imamları genel itibariyle namazları cem edebilmek için, özrün bulunmasını ve bu özrün namazları eda edene kadar devam etmesini de şart koşmuşlardır.