Kur’ân bir nasihat, bir zikir ve bir uyarıcıdır. Ne var ki, Kur’ân’dan istifade edebilmek için, gönüllerin ona karşı açık olması şarttır. Gönlün açık olabilmesi için de, insanın gözünü O’na dikmesi ve kulağını O’na vermesi gerekir. Nitekim, Kelâm-ı İlâhî’de şöyle denilmektedir. “Bu Kur’ân, kalbi ona açık olanlar ve gözünü Kur’ân’a dikip ona kulak verenler için bir öğüttür.” (Kaf, 50/37)
Selef-i sâlihîn, Kur’an okumanın minimumu üzerinde durmuş, her gün bir miktar okunmalı demişlerdir. Bu hususta söylenilenleri, “Kur’ân-ı Kerim en hızlı haftada bir, ortalama onbeş günde bir, en az ayda bir defa hatmedilmelidir; eğer ayda bir defa olsun hatmedilmiyorsa, Kur’ân metruk sayılır.” şeklinde özetleyebiliriz.
Şu kadar var ki, Kur’ân okunurken o, insanın içine sinmeli, okuyan onu düşünmeli ve ondan bir kısım esintiler duymaya çalışmalıdır. Aksi halde onu okumuş sayılmayız. Kur’ân-ı Kerîm, Efendimiz’in (sav) ifadesiyle en az ayda bir defa hatim edilmelidir. Fakat, hatim üç-beş güne sıkıştırılmamalıdır. Zira o zaman, düşünmeden okunmuş olur. Oysa, Kur’ân baştan sona mülâhaza edilmesi, bir bütün olarak ele alınması ve dikkatle okunması gereken bir kitaptır.
Muhammed İkbal der ki, “Gençlik yıllarımda her sabah namazından sonra iki saat Kur’an okuyordum. Babam yaptığım işi görmesine rağmen her sabah gelip soruyor, “Oğlum, ne yapıyorsun?” diyor, ben de elimdeki Mushaf-ı Şerif’i gösterip “Kur’an okuyorum.” cevabını veriyordum. Tam iki sene belki onlarca defa, elimde Mushaf’ı görmesine rağmen ne yaptığımı sordu. Birgün adeti üzere tekrar sorunca, “Babacığım, biliyorsun ki Kur’an okuyorum ama yine de ne yaptığımı soruyorsun. Birşey mi demek istiyorsun?” dedim. Babam şöyle cevap verdi: “Evladım, evet biliyorum ki elinde Kitap var. Ama ben ona bakmanı değil, onu okumanı istiyorum. Muhammedim! Kur’an’ı sana sesleniyor gibi okur ve her ayetten alacağın şeyleri alırsan o zaman gerçekten okumuş olur ve istifade edersin.”
Maalesef, bizim insanımızın okuyuşunda da mana ve muhtevaya dikkat edilmiyor. Kur’an düşünülmüyor. Okuyanlar, sadece lafız olarak okuyorlar. Mutlaka onun da bir sevabı vardır. Kur’an okuyan biri, onun kelimeleri ve harfleri adedince sevap kazanabilir. Hatta bazılarına göre nafile namaz kılmaktansa Kur’an okumak daha evlâdır. Fakat, esas olan onu hem okumak ve hem de anlamaya çalışmaktır. İmkanı varsa hafız olanlar, her gün sabah kalkınca bir cüz’ Kur’an okumalı ve o günkü namazlarını o cüz’le kılmalı. Böylece iki cüz okumuş olmalı. Çok meşguliyeti yoksa daha çok da okuyabilirler. Evet, insan her gün Kur’an’ı Kerim için belli bir süre ayırmalı, onu okumaya ve anlamaya gayret göstermeli.
Efendimiz, ümmetine âit negatif görüntülerden birini dile getirirken, “Onlar bir vadide, Kur’ân ayrı bir vadidedir.” buyurmuştur. Maalesef, en az beş asırdır Müslümanlar böyle bir mahrumiyetin cenderesi içinde bulunuyorlar. Geleceğin fikir işçilerinin vazifelerinden biri de Kur’an’ın bu gurbetine son vermektir.
Kaynak: Sohbet-i Canan, “Kur’ân okumada asgarî ölçü”