Kur’an’da zikredilen kıssalar, tarihte yaşanan hadiseler hakkında bilgi vermekten ziyade, bu olaylar üzerinden bir bilinç inşâ etmeyi hedefler. Özellikle sıkıntıya düştüğümüz, darda kaldığımız anlarda çıkış yolu gösterir. İşte onlardan birisi de Kasas suresinde zikredilen Hz. Musa (aleyhisselâm) kıssasıdır.
Hz. Musa (aleyhisselâm) herkesin istirahatte olduğu öğle vaktinde Mısır şehirlerinden birisine girer. Orada İsrailoğullarından biriyle bir Kıptî’nin kavgasına rast gelir. İsrailoğullarından olan Hz. Musa’dan yardım ister. O da olaya müdahale ederek Kıptî’ye bir yumruk vurur. Hz. Musa’nın bu müdahalesi sonucu Kıptî orada ölür.
Hz. Musa hata ile de olsa Firavun’un kavminden birisinin ölümüne sebep olmuştur. Ancak olayı kendisi ve kavgaya karışan kişiden başkası görmemiştir. Musa (aleyhisselâm) bundan dolayı çok pişmanlık duyar, hemen Cenâb-ı Hakka yönelir, “Ya Rabbi, ben kendime yazık ettim, n’olur affeyle beni. Bana verdiğin bu nimetler hakkı için bundan sonra asla suçlulara arka çıkıp, onları desteklemeyeceğim” (Kasas, 28/16-17) ifadeleriyle bağışlanma diler.
Musa (aleyhisselâm) geceyi orada geçirdikten sonra ertesi gün, yardım ettiği kişiyi yine kavga ederken bulur. Adamın yine kavga ediyor olmasına içten içe kızan Musa (aleyhisselâm) bu sefer kavgayı sonlandırmak için onlara yaklaşır. Ancak adam Hz. Musa’nın kendisine doğru geldiğini görünce korkar ve önceki gün yaşanan hadiseyi ifşa eder; Hz. Musa’yı çok zor bir duruma düşürür. Olay kısa zamanda yayılır. Hz. Musa halkın arasına karışarak bir süre gizlenir. Derken şehrin uzak yerinden bir adam koşarak gelir ve şöyle der: “Musa, yetkililer idam istemi ile senin hakkında karar vermek üzere toplantı halindeler. Beni dinlersen derhal şehri terk et! Ben, hakikaten senin iyiliğini istiyorum!” (Kasas, 28/20).
Firavunun adamlarının kendisini öldürme kararı aldığını öğrenen Hz. Musa Mısır’dan kaçma kararı alır ve korku içinde etrafını kollayarak şehri terk eder. Musa’nın (aleyhisselâm) yalnız ve çok zorlu yolculuğu böylece başlamış olur.
Bu esnada iki dua dikkatimizi çekmektedir:
- Birincisi: ❊رَبِّ نَجِّنِي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمينَ۟ “Rabbim, şu zalimler güruhunun elinden beni kurtar.”
- İkincisi: ❊عَسٰى رَبّ۪ٓي اَنْ يَهْدِيَنِي سَوَٓاءَ السَّبِيلِ “Umarım Rabbim beni doğru yola yöneltir.”
Sina yarımadası dağlık, kimsenin yaşamadığı, güvenliğin olmadığı, geçilmesi zor bir bölgedir. Orada, yol bulmak, korunmak ve beslenmek çok zordur. Açlık ve susuzluğun üstüne bir de vahşi ortamda can güvenliğinin olmadığı da hesaba katılırsa Musa’nın (aleyhisselâm) gerçekten başına neler geleceğini hiç bilemeyeceği bir meçhule doğru yola çıkmış olduğu görülür.
Musa (aleyhisselâm) uzun ve yorucu bir yolculuk sonrasında Medyen yakınlarına varır. Yol üstünde hayvanlarını sulayan çobanları görünce biraz rahatlar. Ancak sulama işinde bir gariplik olduğu dikkatini çeker. Erkek çobanlar hayvanlarını rahatlıkla sularken iki kadının sürüleri ile beklediklerini görür. Bu durum hoşuna gitmez ve hemen onların koyunlarını sulamalarına yardım eder. Sürülerinin erkenden sulanmasına sevinen kadınlar Musa’ya (aleyhisselâm) teşekkür ettikten sonra eve doğru yol alırlar. Hz. Musa yine yalnızlık ve çaresizlik içindedir. Bir ağacın gölgesine çekilip içini Allah’a açar.
❊رَبِّ إِنِّي لِمَا أَنْزَلْتَ إِلَيَّ مِنْ خَيْرٍ فَقِيرٌ
“Rabbim bana lütfedeceğin her hayra çok muhtacım” (Kasas, 28/24).
Musa (aleyhisselâm) o sırada dünya adına hiçbir şeye malik olmadığı gibi insanın yaşayabileceği asgari şartlara da sahip değildir. Her insanın dünya şartlarında olmazsa olmaz ihtiyaçları vardır:
- Güvenli bir yer. (Ülke, bölge)
- Barınma, iaşe ve giyecek.
- İş
- Sosyal ortam; eş, aile, akraba, arkadaş
- Eğitim-öğretim
O esnada Hz. Musa bunların hepsinden mahrumdur. Vatanından çıkmak zorunda kalmış, günlerdir aç susuz yollarda, hiç tanımadığı bir yerde, üstelik yanında hiçbir şeyi yok.
Musa (aleyhisselâm) ağacın gölgesinde bu halde otururken koyunlarını suladığı kadınlardan birisi gelir ve Hz. Musa’ya “Babam seni çağırıyor” der. Hz. Musa önde, kadın arkada eve giderler. Hz. Musa’yı (aleyhisselâm) güler yüzle karşılayan Hz. Şuayb (aleyhisselâm), bir süre sonra kendi yanında 8 sene çalışması şartıyla onu kızlarından biriyle evlendirme teklifinde bulunur. Ayrıca barınma, yeme içme gibi ihtiyaçları da karşılanacaktır.
Şuayb (aleyhisselâm) eğer 10 seneyi tamamlarsa bunun daha iyi olacağını söyler ancak kararı Hz. Musa’ya bırakır. Musa (aleyhisselâm) bu teklifi kabul eder ve böylece hiçbir şeyi yokken Allah’ın duasını kabul etmesi ile kısa bir sürede hem güvenliğe hem işe hem de bir aileye kavuşmuş olur. Ayrıca Hz. Şuayb gibi bir peygamberin ikliminde maddi-manevi olgunluğa erme imkânı elde eder.
***
Bu kıssanın ve duanın bize anlattığı çok şey var. Ancak soru dua üzerine olduğu için bir müminin böyle durumlarda öncelikle Allah’a itimat etmesi, gönülden Allah’a yönelmesi, tüm çaresizliği ile O’ndan yardım istemesi gerektiğini ifade etmek gerek. Bu şekilde Allah’a yönelen kulun; beklenmedik, ikram nevinden ve bazen de sebepler üstü inayetlere mazhar olacağı görülür. Hiçbir şeye sahip değilken bu dünyada malik olabileceği her şeye sahip olabilir. Ayrıca Musa’nın (aleyhisselâm) duasında geçen “hayr” kelimesi de isteklerin illaki hayra çıkması yönünde olması gerektiğini işaret etmektedir.
Hâsılı kul olumsuz, can sıkıcı olayların üst üste geldiği, yapılıp edilen birçok şeyi yıkıp geçen fırtınaların şiddetle estiği zamanlarda dahi asla ümitsizliğe düşmemeli. Aksine her şeyin sahibi Yüce Allah’a güvenip gayrete devam etmeli. Sonra da O’ndan gelecek lütufları sabırla beklemelidir. Elverir ki Allah’a olan güven ve itimatta sarsılma olmasın, sebepler açısından yapılması gerekenler yapılsın.
Unutmayalım ki bütün sebeplerin, olayların üstünde, her şeyin idaresini elinde tutan yüce bir irade var. Çok şükür ki her isteyene açık ve her zaman çalınabilecek Hakk’ın kapısı var.