Namazın ruhu, mânâsı hemen inkişaf etmeyebilir. Kendisinde namazın ruhu inkişaf eden bir insan, en tatlı bir işle meşgulken fırlayıp namaza durmak ister ve namazdan zevk alır. Her zaman olmasa bile, çok defa der ki: “Keşke ömür hiç bitmese ve ben hep ayakta dursam böyle.” Ama bunun inkişaf etmesi için insana bazen yirmi, bazen otuz, bazen kırk sene lâzımdır. Kırk sene kemerbeste-i ubûdiyet içinde o kapıda durursun ve namaz ancak o zaman inkişaf eder. Namazın mahiyeti inkişaf ederse ne olur: Sen o zamana kadar hep bir altın namaz damarını aramak için madende toz toprak içinde dolaşmıştın, fakat ısrar ettin. “Bu damardan oraya gidiliyor” dedin. “Bu damar, o damar; bu damar, o damar” dedin ve bir gün kendini o hazine içinde buldun. O âna kadarki çalışmalarının hepsi altın olur mu, olmaz mı?
Âyet-i kerimede “Ve tebettel ileyhi tebtîlâ” (Müzemmil, 73/8) buyuruluyor. Fiil “tefa’ul” babında olduğu için bir zorlama ifade ediyor. Ve başlangıçta Hz. Peygamberimize (sallallahu aleyhi ve sellem) böyle hitap ediliyor. Ama Efendimiz zamanla o hale geliyor ki, “Sizin yeme içme ve cinsî münasebete karşı duyduğunuz arzuyu ben namaza karşı duyuyorum” diyor. Aynen öyle de, bu hususta gereğince ısrarlı olsan ve sabretsen, namazın mânâ peçesinin senin için de açılmasını beklesen, sonunda sana deseler ki “Cennette sofralar hazırlanmış“; sen, “Namazımı kılayım ondan sonra. Namazımı feda edemem ben” diyecek hale gelirsin. Azrail aleyhisselâm gelse “Müsaade edersen vakti giren namazımı kılayım, kaçmasın. Ondan sonra ne yaparsan yap” dersin. Öyle bir ruh haleti hâsıl olur ki, ölecek bile olsan namazını edâ etmeye çalışırsın. Namazlaşırsın artık. Hz. Hubeyb’in şehid edilmeden önce bütün teklifleri geri çevirip sadece namaz kılmak istemesini de bu şekilde anlayabiliriz, artık namaz onun ruhuna mal olmuştur.
Kaynak: Kırık Testi I, “Namaz“