Ayakların arası ister dört parmak, isterse omuz hizası kadar açılsın, bu ef’al-i mükellefin açısından ne vacip, ne mübah, ne mekruh, ne de haramdır. Bu mesele namazın özünden (farz, vacip, sünnet) olmayan, teferruata ait bir meseledir.
Bazı ilmihallerde kıyamda ayakların arasının dört parmak kadar olması gerektiğine dair bilgiler bulunmaktadır. Fakat hiçbir fıkıh kitabında böyle bir hüküm bulmak imkânsızdır. Aksine hadis kitaplarının “tesviyetü’s-sufûf” yani “safların düzgün tutulması” ile ilgili bölümlerinde, ayakkabılarının namaz kılarken ayaklar arasına konulduğu, saf halinde iken ayakların dış çeperlerinin veya topuklarının birbirlerine temas ettiği hatta bu sebeple temas yerlerinin nasır bağladığı anlatılmaktadır.
Buna göre, bu dört parmak meselesi edep anlayışından kaynaklanmaktadır. Ve burada insanların kendi münasebetlerinde kullanmış oldukları ölçüleri, namaza taşıma yani Allah ile olan münasebete taşıma yanlışlığı yapılmaktadır. Hâlbuki Allah Rasûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) “Beni nasıl namaz kılıyor görüyorsanız, öyle namaz kılın” buyurmaktadır. Biz Allah ile olan irtibatımızda takınacağımız tavrı devrin anlayışlarına göre değil, Nebiler Serveri’nden bizlere intikal eden şeylere göre ayarlamak zorundayız.
Ayrıca, teferruata ait meselelerin münakaşasını yapmanın da hiçbir anlamı yoktur. Ayakların arasının açılması -velev ki sünnet bile olsa- onu terk eden insan sadece sünneti terk etmiş olur ve bunun günahını yüklenir. Hâlbuki bunu çeşitli yerlerde gündeme getirerek konuşan kimseler, Kur’ân’ın yasaklamış olduğu gıybeti yapmış ve haram işlemiş olurlar.