Namaz ve Kalb Sağlığı
Allah’ın (celle celâluhu) yarattığı, emrettiği, yasakladığı hiçbir şeyde çirkinlik, gayesizlik, başıboşluk ve abesiyet yoktur. Sathî bir bakışla tabiattaki bazı hayvan ve bitkileri zararlı veya gereksiz olarak değerlendirmek, hikmetini anlamakta zorlandığımız teklif ve emirleri faydasız görmek çok yanlıştır. Yanlış anlamaya fırsat vermeden ilâve etmek gerekir ki; başta ibadetler olmak üzere, Allah’ın (celle celâluhu) bütün emir ve yasakları, Peygamberimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) Sünnet’i başta olmak üzere, iman etmekle mükellefiyet altına girdiğimiz dinimize ait taabbudî davranışlar, hikmet ve faydaları için yapılmaz. Dinin bütün emir ve yasaklarında bizim için elbette fayda ve hikmetler vardır; fakat bunları asıl gaye ve hedef kabul ederek kulluk yapılmaz. Bu nokta inanan bir Müslüman için çok önemlidir.
Bu açıdan bakılınca; perhiz/diyet yaparak zayıflamak, sağlık gayesiyle aç kalmak ayrı bir şey, oruç tutmak çok daha ayrı bir şeydir. Turistik seyahat için Mekke’ye gitmek farklı, hac gayesiyle gitmek çok daha farklıdır. Aynı şekilde; kalb sağlığı, iskelet ve kas sistemini koruma gayesiyle spor yapmak başka, namaz kılmak çok daha başka bir şeydir.
Bu ibadetlerle bizi yükümlü kılan Rabbimiz (celle celâluhu), hikmet ve merhametinin bir buudu olarak onlara bizim için faydalar da koymuştur. Meselâ; domuz eti ve alkol haramdır, hiç düşünmeden bu emre uymamız gerekir. Böyle olunca, alkolden ve domuz etinden gelecek birçok hastalıktan da korunmuş oluruz. Muhal farz, domuz eti ve alkol, sağlık için çok faydalı olsaydı bile, bir Müslüman’ın haram olduğu için bunlardan uzak kalması icap ederdi.
Allah (celle celâluhu) nasip etmiş, yaklaşık on yıl önce hacca gitmiştim. Mescid-i Nebevî’de, namaz aralarındaki müsait vakitlerde, genellikle kaza namazlarımı eda ediyordum. Farkında olmadan, namazlarımı hızlı kılıyormuşum. Yanımda namaz kılan biri el-kol hareketleriyle bu hususta beni uyardı. Bana nazikçe namazımı daha yavaş ve doğru kılmam gerektiğini anlattı. Geçen gün üniversitede öğrencilerin organize ettiği bir seminer, bana bu hâdiseyi tekrar hatırlattı.
Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksekokulu talebeleri, düzenledikleri bir seminerde, günlük yapılması gereken basit egzersizleri katılımcılara uygulamalı gösterdiler. Gün içinde belirli aralıklarla beli öne, sağa, solo ve arkaya eğmemizi, başı sağa ve sola yatırmamızı, döndürmemizi tavsiye ettiler. Benim en dikkatimi çeken şey, her hareketin en az beş saniye kadar sürmesini önemle vurgulamaları ve sözkonusu hareketleri paketler hâlinde, günde en az 3-5 defa yapılmasını söylemeleriydi. Bütün bunlar bana namazdaki “tadil-i erkân”ı hatırlattı.
İbadetlerin sağlığa faydalarına dâir çeşitli şeyler duymuş veya okumuşuzdur. Ancak ibadetlerin sağlıkla münasebetine dâir ilmî makale azdır. İbadetler, Allah (celle celâluhu) emrettiği için yapıldığından, inanan insanlar bu tür bir hikmet arayışına girmemektedir. Ancak, namazla alâkalı objektif bir makale ile karşılaşınca, bunun daha geniş kitlelere duyurulması gerektiğini düşündüm.
Milletlerarası bir dergide yayımlanan “Effect of Muslim Prayer (Salat) on a Electroencephalography and Its Relationship with Autonomic Nervous System Activity” (Namazın Beyin Dalgaları Üzerine Tesiri ve Otonom Sinir Sistemi ile Münasebeti) başlıklı makalede, namaz kılmanın beyin ve kalb sağlığına faydaları anlatılmış. Makalede ayrıca namaz kılmanın, sempatik sinir sisteminin tesirini azalttığına, parasempatik sistemin vücuttaki tesirlerini artırdığına vurgu yapılıyor. Sempatik sistem, kalbi hızlı çalıştırıp tansiyonu yükseltirken; parasempatik sistem, tam aksine kalbi yavaşlatıp tansiyonu düşürür. Genel olarak, sempatik sistemi baskın olan insanlar erken ölürken, parasempatik sistemi baskın kişiler, Allah’ın izniyle, istatistikî olarak daha uzun yaşar. Makaleye göre; namaz, bedenî ve ruhî rahatlamaya vesile olmakta, endişeyi azaltmakta; dolayısıyla kalb, damar ve beyin sağlığı için oldukça faydalı olmaktadır.
Bütün bunlar bize Allah’ın merhamet ve fazlını bir defa daha hatırlatmaktadır. Namaz kılarak hem O’nun (celle celâluhu) emirlerini yerine getirmenin huzurunu yaşıyoruz, hem de beden ve ruh sağlığımız için faydalı bir şey yapıyoruz.
Sözkonusu makalede, namaz hareketlerinin sürelerine de temas ediliyor: kıyam ve kıraat 60-90 saniye, rükû 10-15 saniye, rükûdan kıyama kalkınca yaklaşık 5 saniye, secde 10-15 saniye, iki secde arasında oturma yaklaşık 5 saniye, ikinci secde 10-15 saniye, son oturma 30-60 saniye.
İlmihal kitaplarında rükû ve secdelere dâir bazı hususlara dikkat çekilir. Rükûda, kol ve bacaklar sakinleşinceye kadar beklemek, rükûdan kalkınca beli iyice doğrultmak ve hemen secdeye gitmemek gerekir. Secdede de durum benzerdir.
Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) yaşadığı dönemde söz ve uygulamalarıyla bizzat gösterdiği hususlar, bugün ilmî makalelerce de doğrulanmaktadır. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem): “Namazından çalan kimse, en fena hırsızdır.” buyurduğunda, ashâb-ı kirâm: “Ey Allah’ın Peygamber’i (sallallahu aleyhi ve sellem)! İnsan kendi namazından nasıl çalabilir?” diye sorar. Bunun üzerine Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur: “Rükû ve secdelerini tam yapmaz, rükû ve secdelerde belini iyice doğrultmaz da ondan.” (Ahmed bin Hanbel-Taberani-İbni Huzayme-Hakim). Başka bir hadîste ise, Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur: “Rükû ve secdelerini yerine getirirken belini doğrultmayan kimsenin namazı yeterli değildir.”
Namazı tadil-i erkân ile kılmak diğer bütün mezheplerde farz iken, Hanefi mezhebinde vaciptir. Tadil-i erkân hem namazın ve hem de bedenin sıhhatine vesile olmaktadır.
Bir namazda vücuttaki bütün kasların çalıştığına dâir makaleler çeşitli dergilerde yayınlanmıştır. Benzer şekilde, Allah’ın emir ve yasaklarının her birinde sayısız hikmet bulunabilir. Her ne kadar ibadetleri Allah (celle celâluhu) emrettiği için yapıyor olsak da, inanan bilim insanları olarak bunların fıtrata uygunluğunu, hikmet ve faydalarını ortaya çıkarmak bizlerin bir görevidir.