Nikâh, iki kişi arasında meşrû bir akidle kurulan bir anlaşmadır. Birbirine yabancı iki kişi bu akidle artık aralarında belirli kurallar çerçevesinde bir bağ kurmuş olurlar. Aynı zamanda bu iki kişi, kanun önünde bazı mükellefiyetleri kabul etmiş sayılırlar. Dolayısıyla nikâh akdinin resmî makamlarca tanınacak şekilde kıyılması iki tarafın mağdur olmaması açısından büyük önem arz etmektedir. Devlet tarafından kendisine yetki verilmiş olan şahıslar bu nikâh akdini kıydıktan sonra artık evlilik bağı kurulmuş olur.
Dinimiz, nikâhta bazı esaslar belirlemiştir. Kıyılan nikâhlarda bunlara riayet edilmelidir. Birinci olarak, nikâhı kıyacak kimse iki tarafa da birbirlerine evlilik teklifinde bulunmalarını söylemeli, böylece îcap ve kabulün gerçekleşmesini sağlamalıdır zira îcap ve kabul, nikâh akdinin rüknüdür. Îcab; bir tarafın evlilik teklifinde bulunması, kabul de diğer tarafın bu teklife olumlu cevap vermesidir. Îcab ve kabulün kendine ait lafızları, ifade tarzları vardır. Taraflar, kendi rızalarıyla îcap ve kabulde bulunmazlarsa akit gerçekleşmemiş olur. Bu tekliflere, tarafların kesin iradeyi ifade eden “kabul ettim” şeklinde mazi sığasıyla cevap vermeleri akdin ruhuna daha uygun düşer. Kabul ettiğine dair örfte yer alan başka ifadeler kullansa bunlar da makbuldür ancak sünnet-i seniyyeye uygun olan, sözün mazi haliyle kullanılmasıdır. Bu meyanda, nikâh memurlarının sorduğu “Kabul ediyor musunuz?” sorusuna, tarafların “evet” veya “kabul ediyorum” demeleriyle de nikâh kıyılmış sayılır çünkü bu ifadeler şüpheli bir durumu çağrıştırmaksızın sahiplenmeyi, kabul etmeyi, olumlu karşılamayı ifade eder. İçinde şüphe bulunduran, şüpheyi çağrıştıran, “inşaallah kabul ederim”, “kabul edeceğim” gibi ifadeler ise nikâhta câiz değildir, bu ifadelerle nikâh gerçekleşmiş olmaz.
Îcap-kabulden sonra nikâh akdinin bir diğer şartı, iki erkeğin nikâha şahit olmasıdır. İki erkek bulunamaması hâlinde, bir erkek, iki kadının şahitlikleri de yeterli sayılır. Şunu da ifade edelim ki nikâha bizzat şahit olan herkes aslında nikâh şahidi olmuş olur.
Son olarak, mehir üzerinde duralım. Kadın, nikâh akdinin bir neticesi olarak mehre hak kazanır. Dolayısıyla nikâhtan önce taraflar, mehir miktarı üzerinde anlaşmalıdırlar. Bugün itibarıyla resmî makamların kıymış olduğu nikâhlarda mehir konuşulmadığı için taraflar bu mevzûda hassas olmalıdırlar. Mehrin konuşulmaması durumunda, evlenmiş olan kadın, mehr-i misile[1]Mehr-i misil; evlenecek olan kızın kendi akranlarının/emsallerinin almış oldukları mehir miktarıdır. hak kazanır. Yani taraflar mehri nikâhtan sonra öğrenseler veya aralarında konuşmayı unutsalar da bu durum nikâh akdine zarar vermediği gibi kadının mehir hakkını da düşürmez.
Nikâhta yukarıda saydığımız hususlara dikkat edildiği takdirde artık nikâh akdi sağlam bir şekilde kurulmuş olur. Taraflar nikâhlarını resmiyete bağladıktan sonra, duaya vesile olması için takvasına ve bilgisine güvendikleri bir kişiye nikâh duasıyla birlikte nikâhlarını tekrar kıydırabilirler.
Kaynak: Kadın ve Aile İlmihali
Dipnotlar
⇡1 | Mehr-i misil; evlenecek olan kızın kendi akranlarının/emsallerinin almış oldukları mehir miktarıdır. |
---|