Gazap hissine yenik düşmemek, ancak ihsan şuuruyla dolu bulunmakla mümkün olur. Nitekim, gayza sevkedecek hâdiseler meydana geldiği zaman bile öfkesini yutabilen sabırlı kulların anlatıldığı ayetin sonunda meâlen “Allah, böyle iyi davranan ihsan ehlini sever.” denilerek, bu insanların birer muhsîn olduğuna ve hiddeti yenmenin ihsan duygusuna bağlı bulunduğuna işaret edilmektedir.
Bu beyan-ı ilahîdeki ihsanın da yine iki manası melhuzdur:
Birincisi; kötülük yapana karşı iyilikte bulunmaktır. İslâm ahlâkına göre, kötülüğe bile iyilikle mukabele etmeye çalışmak esastır ve bu ancak sabredenlere mahsus bir meziyettir. “İyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel tarzda uzaklaştırmaya bak. Bir de bakarsın ki seninle kendisi arasında düşmanlık olan kişi candan, sıcak bir dost oluvermiş! Ama kötülüğe karşı iyilik hasleti, ancak sabredenlerin, faziletten yana nasibi bol olanların kârıdır.” (Fussilet, 41 /34-35) mealindeki ayet-i kerime bu hakikati vurgulamaktadır. Bu mevzuda, bir hadis-i kudsîde de şöyle denmektedir: “Faziletlerin en büyüğü; aranızdaki akrabalık ve dostluk bağlarını koparanı senin arayıp sorman, seni mahrum bırakana senin ihsanda bulunman ve bir de zulmüne maruz kaldığın insanı affetmendir.”
İkinci manası itibarıyla ise, ihsan; hak ölçülerine göre iyi düşünme, iyi şeyler plânlama, iyi işlere bağlı kalma ve kullukla alâkalı bütün davranışları Allah’ın nazarına arz ediyor olma şuuruyla ortaya koyma; her zaman Allah’ı görüyormuş gibi hareket etme ya da en azından O’nun tarafından görülüyor olmanın hakkını verme demektir.
Meseleye bu açıdan yaklaşılırsa, Rasûl-ü Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm) Efendimiz’in öfkelenen kimseye şeytandan istiâze etmesini söylemesindeki sır da ortaya çıkar. Zira, öfkeyi yenme ihsan duygusuna, yani Allah’ı gönülden hatırlamaya ve O’na sığınmaya bağlıdır ki, “istiâze” de Allah’tan yardım ve iltica talep etme manasını taşıyan sözlerden biriyle O’na sığınmak demektir.
Öfkeyi bastırma konusundaki ikazlarından birisi de susmaktır. Rehber-i Ekmel Efendimiz, “Sizden biriniz kızdığında hemen sussun.” buyurmuştur. Gazap halinde söylenen nice çirkin laflar vardır ki, insana bir ömür boyu vicdan azabı yaşatır. Bu itibarla, öfke anında sükut etmek en akıllıca davranışlardan biridir.
Ayrıca, manevî hayatımızdaki bir sıkıntı ve kabz halinde inşirah kaynağı olabilecek hususlardan bir diğeri psikolojik tavır ve durum değişikliğidir. Psikologlar, insanın kendini yenilemesi ve üzerindeki sıkıntıyı atabilmesi için bir hal ve tavır değişikliğini salık vermektedirler. Rasûlullah’ın, “Sizden biriniz ayakta iken öfkelenirse otursun, öfkesi geçerse ne âlâ, öfkesi geçmezse uzansın.” nasihati de bu zaviyeden değerlendirilebilir.
Şayet, istiâze, sükut ve oturma ya da uzanma gibi bir durum değişikliği de öfkeyi bastırmaya yetmezse, o zaman hemen abdeste koşmak icap eder. Habib-i Edib “Gazap şeytandandır, şeytan da ateşten yaratılmıştır. Ateş ancak su ile söndürülür. Biriniz kızdığı zaman abdest alsın.” buyurmuştur. Kızgınlık anında abdestin salık verilmesinin hikmetlerinden biri de yine bahsi geçen tavır değişikliğini temin etmektir. Nihayet, kötü sözden ve dünyevî kavgalardan bütün bütün uzaklaşmanın biricik yolu olan namaz da gazabı söndüren bir iksir olarak Rehber-i Ekmel’in tavsiyeleri arasındadır: “Her türlü öfke ve ağız kavgasının ilacı, iki rekat namazdır.”