Efendimizin anne-babası fetret devrinde yaşamışlardır. Fetret devri, peygamberler arasındaki boşluk demektir. Bununla daha çok peygamberimizle Hz. İsa (aleyhisselâm) arasındaki boşluk kastedilir. Evet, Hz. Mesih’in getirdiği esaslar unutulup onunla gelen ışık hüzmelerinin Efendimize (sallallahu aleyhi ve sellem) kadar ulaşamadığı o dönemdir ki, insanlık o dönemde karanlıklar içindedir veya o dönemdir ki, Hz. Mesih ile Efendimizin (alâ nebiyyinâ ve aleyhisselâm) aydınlıkları birbirine bitişememiş ve arada karanlık bir boşluk kalmıştır ve işte bu boşluk devresi fetret devri, bu karanlık devrede yaşayan insanlar da fetret devri insanlarıdır.
Bu devrin insanları, ne tam manası ve orijiniyle Hz. Mesih’in getirdiği dini anlamış, onun envar ve esrarından istifade edebilmiş ne de vahyin aydınlatıcı tayfları altında ilerleyerek Efendimize ulaşabilmişlerdir. Ancak bunlar, gidip bir puta tapmamış, herhangi bir putu kendilerine ilâh edinmemiş iseler, Allah’a (c.c.) inanmamış olsalar dahi affedilecekleri mevzuunda icma vardır. Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) anne-baba ve dedesinin bu inanç itibariyle affa mazhar olacakları kesindir; zira onlar da fetret devri insanlarıdır. Vakıa, bir hadislerinde Efendimiz, anne ve babasının ihya edilerek kendisine iman ettiklerini söylemiştir. Hadis, hadis kriterleri açısından zayıf olmasına rağmen, İmam Suyutî gibi, Allah Resûlü’yle 20 küsur defa yakazaten görüşen büyük bir müceddid bu hadisi kabulle, Allah Resûlü’nün anne ve babasının iman ederek kurtulduklarını ifade etmektedir. Gerçi İmran İbn Husayn’ın babası olan Husayn’a Allah Resûlü: “Senin baban da benim babamda Cehennem’de.” demişti. Husayn, Resûlullah’a “Sen mi hayırlısın baban mı?” deyince Allah Resûlü de ona bu cevabı vermişti. Ancak bu durum, o sözün söylendiği zamana münhasırdır ve daha sonra Allah Resûlü, anne ve babasının kabrine gelip dua etmiş ve Cenab-ı Hakk’tan onların kendi ümmeti içine girmeleri talebinde bulunmuştur. İşte bu dua, Allah (c.c.) tarafından kabul edilmiş ve Allah Resûlü’nün hem annesi hem de babası iman ederek ümmet-i Muhammed arasına dâhil olmuşlardır.
Diğer bir açıdan da gerek Âmine validemizin, gerekse Efendimizin muhterem pederleri Abdullah’ın, puta taptıklarına dair hiçbir delil yoktur. O devrede çeşitli muvahhidlerin olduğu ve bunların asla putlara tapmadığı ve Hz. İbrahim’in dini üzere yaşadıkları bilinen gerçeklerdendir. Hem bunlar fetret ehlidir. Ve bütün fetret devri insanları bu şartlar altında ehl-i necattır. Fetret insanları Cennet’e girecek de Efendimizin (aleyhi ekmelü’t-tehâyâ) anne ve babası bundan mahrum mu edilecek?
Hiçbir şeyi zayi etmeyen, insanın bedenine giren maddî atom ve elektronları dahi zayi etmeyerek ahirette onlara kıymet ve değer verip onları ahiretin bâki binasında kullanacak olan ve abes işten, israf etmekten münezzeh bulunan Allah Teâlâ, Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) maddi yapısının dünyaya gelmesine vesile anne-babasını hiç zayi edip Cehennem’e atar mı?
O devirde yaşayan Zeyd İbn Amr gibi -ki Hz. Ömer’in amcasıydı- Varaka İbn Nevfel gibi insanlar da zayi olmayacaklardır. Onlar vicdanlarında bir olan Allah’ı duymuş ve inanmışlardı. Belki inandıkları Allah’a, “Allah’ım” diyemiyor hatta bu ismi de bilemiyorlardı; ama, mana olarak böyle bir Allah’a inanıyorlar ve dualarını ona yapıyorlardı. Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) gelmesine yakın, hava o kadar yumuşamıştı ki, Efendimiz (aleyhi ekmelü’t-tehâyâ) bir yüksek basınçla âdeta onların iklimini tesir altına almıştı. Sanki bir yağmur geliyordu da, bu yüce ruhlar ellerindeki his, duygu, hafi, ahfa aletleriyle gelecek bu İlahî yağmuru önceden seziyorlardı. Seziyor ve etraflarındaki insanları müjdeliyorlardı. Şefaat atmosferi o kadar geniş olan Allah Resûlü ümit edilir ki, kendisini böyle candan ve yürekten istikbal eden bu insanları da unutmaz ve ahirette, ellerinden tutarak onları da kendi nurlu ve mutlu dünyasına yükseltir ve saadetlerine vesile olur. Bu muşahhas zevat gibi, fetret karanlıklarını, hanîf olarak aydınlıkta yaşayanların yanında, fetret devrinde bulunan insanlar, eğer açıktan bir puta tapmaları söz konusu değilse, onların da kurtulacaklarına inanıyoruz.
Kaynak: Muhittin Akgül, 99 Soruda Efendimiz