Rüşvet, tek kelime ile haramdır. Allah rüşvet verene de, alana da lânet etmiştir. Rüşvetçilikle işini yoluna koymayı âdet edinen insan, makbul insan değildir. Haramla geçinmeyi esas alan kimse sayılır. Haramı esas kabul eden kimse ise ne Allah indinde, ne de kullar indinde makbul olur. Bir diğer hadîste Peygamberimiz:
Rüşveti alan da, veren de Cehennemdedir, buyurmuştur. Bu bakımdan rüşvete hiçbir zaman meşrûluk gelmez, alan da veren de mazur sayılmaz. Ancak şu iki hususta rüşveti vermek zorunda kalan kimse inşaallah mes’ul olmaz:
1) Haksız yere hapsolmak durumu bahismevzu olunca vereceği rüşvetle mâruz kalacağı haksızlıktan kurtulmayı niyet eden kimse.
2) Başkasının hakkını kendine çevirmek için değil de, kendinin verilmeyen hakkını almak için rüşvet vermek zorunda kalan kimse. Bu iki durumda da kendi öz hakkını almak bahismevzudur. Başkasının hakkını kendine çevirmek gibi bir haksızlık bahismevzu değildir. Demek rüşvetçiler o kadar zalimleşmişler ki, vatandaşın öz hakkını dahi rüşvetle veriyor, gasbın, irtişanın bu kadarına kadar tenezzül ediyorlar. Allah’ın lâneti işte bu kadar alçalıp, âdileşen rüşvetçilere âittir. Tertemiz hakkını kurtarmak için soyulmaya razı olana değil. İbn-i Âbidin’de bu hususta bilgi vardır. (Kaynak: Ahmet Şahin)