Mümin, herhangi bir menfaat düşüncesi ile değil yalnız Allah’ın emri olduğu için ve O’nun rızasını kazanmak maksadıyla oruç tutmalıdır. Orucun bedene ve topluma kazandırdığı hususlar bulunmakla beraber, insan orucu bunlar için değil sadece Allah emrettiği için tutmalıdır.
Hz. Ali (kerremellâhu vecheh) diyor ki:
- Karşılığında bir menfaat umarak yapılan ibadet, ticaretçinin ibadetidir.
- Korku sebebiyle yapılan ibadet kölenin ibadetidir.
- Allah’ın nimetlerine şükretmek maksadıyla yapılan ibadet, hür olan kimsenin ibadetidir.
Makbul olan ibadet, Hz. Ali’nin de belirttiği gibi, Allah’ın nimetlerine karşı şükran borcunu yerine getirerek onun rızasını kazanmak maksadıyla yapılan ibadettir. Allah, ancak böyle samimi bir düşünce ile yapılan ibadetleri kabul eder.
Oruç, İslâm’ın şartlarından biridir. Müslümanlar bütün ibadetlerinde olduğu gibi orucu da bir fayda mülahaza etmeden tutarlar. Bu gayeyi Kur’ân bizlere: “Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” (Zariyat, 51/56) sözüyle bildirmektedir. Yani insanın mevcudiyetinin gayesi ibadet etmektir. Yapılan bu ibadetlerin karşılığı Allah’tan beklenir. İbadetlerin meyvesi uhrevîdir, yani faydası ahirette görülecektir. Bazı ibadetlerin beraberinde getirdiği dünyevî faydalar kesinlikle o ibadetlere sebep ve gaye olamaz. Ancak ilâhi emirlerin insanlara faydalı, yasakların da zararlı olduğu dikkate alınırsa, Allah’ın emir ve yasaklarının hikmetlerini düşünmek ve araştırmak imanı artırıcı bir faktör olarak düşünülebilir. Zaten ibadetleri yerine getirince, hiç düşünülmeden gelen fayda ve maslahatlar, Hakîm olan Allah’ın hikmetinin gereğidir. O’nun bize olan tekliflerinde nice hikmetler gizlidir. Namazda, hacta ve zekâtta olduğu gibi oruç tutmanın bu dünyada inanan insana kazandırdığı şeyleri hep bu perspektiften değerlendirmek gerekir. (Sorulu-Cevaplı Oruç İlmihali)