Kişinin herhangi bir nedenle ikamet ettiği yerden kalkıp başka bir yere gitmesi veya gitmek için yola koyulması, Arapçada sefer veya müsaferet olarak adlandırılmakta olup, bu şekilde yola çıkmış kişiye de seferî veya müsafir denilir. Seferînin mukabili mukimdir ve mukim bir yerde yerleşik bulunan, yolcu olmayan kişi anlamındadır.
Hanefî mezhebi bu konuda mekân’ı esas almış ve Allah Resulû’nun hadis-i şeriflerinde belirtildiği üzere 3 konaklık yani 90 km’lik mesafeyi kat’ eden insan “seferi”dir hükmünü vermişlerdir.
Hanefî fukahası, bu mesafenin alınmasında kullanılan vasıtayı hiç değerlendirmeye almamıştır.
Yalnız çağımızın bazı alimleri ulaşım vasıtalarının gelişmesini de nazara alarak, seferiliğin tahakkuku için zamanın esas alınması ve sevâd-ı âzâm’ın (toplumun çoğunluğunun) yolculuk yaptığı vasıta ile üç günlük zaman sonucu ancak seferi olunabileceğini söylemişlerdir. Merhum Allame Elmalılı, bu görüşün öncülerinden sayılır. O, konu ile ilgili görüşlerini açıkladığı risalesinde bunu uzun boylu müdafaa eder ve o günkü şartlar altında tren’in ölçü olarak alınmasını söyler.
Fakat Elmalılı, bu risalesini “Bir kitapta bir görüşün açıklanması ile herkesin ona uymaya mecbur olduğu iddia edilemez. Fetva sorumluluğu da bana ait değildir. Ben de bir görüş açıklamasında bulundum.” diyerek bitirir.
Öte yandan seferilik, sadece namazların kısaltılmasını doğuran fiilî bir durum değildir. Bunun haricinde oruç tutma, sefer mesafesi dışında kocası ölen kadının iddet beklemesi, kadınların tek başına yolculuk yapması… gibi meseleler de seferiliğin neticeleri arasında yer alır. Bu açıdan meseleyi daha geniş bir çerçeve içinde ele alıp değerlendirmek gerekir.
Netice itibariyle; bu konuda net ve kesin bir hüküm vermek zordur. Bunu, bütün Müslümanların fetvasını kabulleneceği ilmi bir hey’et verecektir. Veya başka bir ifade ile, bu ve bunun gibi çözüm bekleyen meseleler, böylesi bir ilmi hey’etin teşekkülünü beklemektedir.
Seferiliğin hükümleri
Yolculuk durumu, genel olarak meşakkat ve sıkıntı içerdiğinden bu durumdaki kişi için bazı kolaylıklar getirilmiştir. Bunlar yolcuya tanınan ruhsatlardır. Bunların başında Ramazan ayında yolculuk yapan kişi için tanınan, orucu yolculuk anında tutmayıp sonraya bırakma ruhsatıdır. Normalde bir gün bir gece olan mest üzerine mesih süresi, yolcu için üç gün üç geceye çıkarılmıştır. Ayrıca yolcu olan kişinin, dört rekâtlı farz namazlarını ikişer rekât olarak kılmasına da izin verilmiştir. Buna “kasrü’s-salat” denir.
Hanefî mezhebinde seferî iken namazların kısaltılması Allah’ın bir lütfudur. Bu lütuf azimet manasında bir ruhsattır. Bu itibarla yolcunun namazı kasretmesi vaciptir. Yolcunun bilerek dört rekatlı bir farzı ikiye indirmeyip dört kılması mekruhtur.
Yolculukta dört rekâtlı namazların kısaltılarak kılınması konusunda ayet ve Peygamberimiz’in uygulaması bulunmakta olup ayrıca âlimler bu hüküm üzerinde icma etmişlerdir.
İmam Şafiî’ye göre yolcu serbesttir. Dilerse dört rekatlı farzları kısaltmadan kılabilir.
Namazların kısaltılmasına ilişkin ayet şudur:
“Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, eğer kâfirlerin size kötülük etmesinden (fitne) korkarsanız, namazları kısaltmanızda bir sakınca yoktur.” (Nisa, 4/101).
Seferî kimse bir beldede on beş gün ve daha fazla kalmaya niyet edince mukim olur ve artık namazlarını tam kılar. Eğer on beş günden az kalmaya niyet ederse seferiliği devam eder.
Namaz cemaatle kılındığında mukim yolcuya, yolcu mukime uyabilir. Mukim kişi, seferi kişiye uymuşsa, seferi iki rekâtın sonunda selâm verince, mukim selâm vermeyip kalkar, namazı dörde tamamlar.
Kaynak: Bir Müslümanın Yol Haritası