Bazı fıkıh imamları, Uhud şehitlerinin yıkanmadan, kefenlenmeden ve cenaze namazları da kılınmadan defnedildiklerini söyleyip “Şehitler için cenaze namazı kılınmaz; çünkü onlar ölü değillerdir” fetvasını vermişlerdir; fakat, bu fetva dinimizde şehitlere biçilen değeri göstermesi bakımından önemli sayılsa da, genel uygulama şehitler için de cenaze namazı kılınması şeklinde olmuştur. Rehber-i Ekmel Efendimiz’in Uhud’da Hazreti Hamza ve başka bir sahabi için, daha sonraki savaşlarda da bütün şehitler için cenaze namazı kıldığına dair rivayetler vardır.
Bilindiği gibi, cenaze namazı farz-ı kifâyedir; yani bir beldede bazı müslümanların bu namazı kılmalarıyla, diğerlerinin üzerinden yükümlülük kalkar. Şayet, bir mü’minin cenaze namazı hiç kılınmazsa, o beldedeki bütün müslümanlar sorumlu ve günahkâr olurlar. Cenaze namazının farz-ı kifâye kabul edilişi dinin özündeki “kolaylaştırma” disiplininden dolayıdır. Eğer, farz-ı ayn olsaydı, cenazeyi duyan herkesin o namaza katılmaları zaruri olurdu ki, bu da bazı insanları çok zor durumda bırakabilirdi. Bu itibarla, cenaze namazının farz-ı kifaye sayılması, onun hafife alınabileceği manasına gelmemektedir; bilakis, o çok önemli olduğu için farz kılınmıştır; fakat, insanların altından kalkamayacakları bir külfet haline gelmemesi için de “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız!” disiplini esas alınarak “farz-ı kifaye” olarak hükme bağlanmıştır.
Evet, cenaze namazı bir ibadettir. Beş vakit namaz, oruç, hac, tilavet secdesi gibi ibadetlerimizi nasıl belli kural ve kaideler çerçevesinde eda ediyorsak, cenaze namazında da bazı kaidelere uymamız zaruridir. İbadetlerde esas olan Cenâb-ı Allah’ın takdir ve tayini, Rasûl-ü Ekrem Efendimiz’in de tebliğ ve temsilidir. Hiç kimse kendi hissiyatına göre ibadetlere bir kalıp biçemez, şahsî kanaatleri istikametinde onlara eklemeler ve çıkarmalarda bulunamaz; herhangi bir ibadet, din tarafından hangi kurallara bağlanmışsa, onun ibadet keyfiyetini koruması için işte o kurallar çerçevesinde eda edilmesi şarttır. Bu açıdan, cenaze namazı da dinî ölçüler çerçevesinde ele alınmalı ve din onunla alâkalı hangi kaideleri vaz’ etmişse, mutlaka onlara bağlı kalınmalıdır. (Ölümsüzlük İksiri, “Kınalı Kuzular ve Şehit Cenazelerindeki Saygısızlıklar”)