İçindekiler
Her şeyden önce sigara gibi kesinlikle küçük görülemeyecek, zararlı, çirkin, –bunu ıstılahtaki kubh karşılığı kullanıyorum– insanın rengini sarartan hatta zamanla karartan bir alışkanlığın hiçbir insana, hele hele prensip ve irade insanı olması gereken bir mü’mine asla yakışmadığını/yakışmayacağını ifade etmeliyim. Çünkü mü’min hayatını denge ve ölçü içerisinde sürdüren insan demektir. Bu sebeple o, bağımlılık ve tiryakilik oluşturabilecek her türlü alışkanlık ve itiyattan mutlaka uzak durur; durur ve hürriyetini asla bu tür zincirlerle kayıt altına almaz. Çünkü alışkanlıkların ağına düşen bir insan, içinde bulunduğu şartlar azıcık değiştiğinde –ki bu her zaman mukadderdir– hayatın çok hafif yüklerini bile kaldıramaz hâle gelir ve âdeta mahvolmuş, eli kolu bağlanmış, hiçbir şey yapamaz duruma düşmüş gibi bir halet-i ruhiye içine girer. Hâlbuki inanmış bir insan, lüzumsuz yere kendisini bir kısım alışkanlıkların içine salmaz, geniş dünyasını daraltmaz ve kendi kendine tuzak kurmaz. Aksine o her zaman ve her türlü şart altında, insan olmanın gereğini, Allah’a olan kulluk borcunu ifa edecek şekilde hayatını tanzim eder.
Zehirli Hançerin Tarihçesi
Bizim tarihimiz itibarıyla sigaranın Osmanlı toplumu içine ne zaman girdiğini tam olarak bilemiyorum. Fakat 4. Murad cennetmekan bu konuda zecrî bir kısım tedbirlere başvurduğu ve sigara içen insanları cezalandırdığına göre demek ki daha on yedinci asırda sigara yaygınca kullanılmaktaydı. Zannediyorum o devirdeki Batılı devletler sigaranın zararlarını anlayıp fark ettiklerinde onun doğuda yaygınlaşması için bir kısım gayret ve faaliyetlerin içine girdiler. İhtimal cennetmekan Sultan 4. Murad’ın, meselenin bu ölçüde üzerine gitme sebebi de, onun gibi bir dâhinin batı dünyasının bu gizli emellerini sezmiş olmasıydı. İşin arkasındaki sâik her ne olursa olsun, denilebilir ki, dünya tarihinde tütün mamullerinin yasaklanması istikametinde kanun koyan ilk devlet adamı Sultan 4. Murad’dır. Ayrıca onun gibi İslâmî ölçülere milimi milimine riayet etme kararlılığında olan bir Allah dostunun, böyle bir yasak uygulamasında, devrindeki fakihlerden en azından bazılarının konuyla alâkalı fetvalarını arkasına almış olduğu kanaatindeyim.
Zararlarının Bilinmediği Dönemler ve Sigaranın Keraheti
Meseleye böyle bir giriş yaptıktan sonra tekrar sorunuza dönebiliriz.
Sigaranın hükmü ile alâkalı olarak Kur’ân-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde sarîh bir nassın bulunmaması tabiidir. Zira Allah Resûlü’nün (aleyhissalâtü vesselam) yaşamış olduğu dönemde insanlar tütün ve tütün ürünlerini kullanmıyorlardı. Dolayısıyla konuyla ilgili sarih hükmün Kur’ân ve Sünnet dışındaki delillerde aranması, özellikle de müteahhirûn dediğimiz son dönem fıkıhçılarının içtihatlarına bakılması gerekmektedir.
İşte bahsedilen bu içtihatlara baktığımızda, sigaranın tahrimen mekruh olduğunu söyleyenler olduğu gibi, mubah olduğu istikametinde görüş serdedenlerin de bulunduğunu görüyoruz. Kanaatimce, sigaranın mubah olduğuna dair fikir ortaya koyan âlimler, o günkü şartlar altında, onun değişik pek çok zararı hakkında malumat sahibi değillerdi. İhtimal onu çay ya da kahve gibi mahzuru olmayan meşru bir şey zannediyorlardı. Kur’ân ve Sünnet’te konuyla alâkalı sarih bir şekilde yasaklayıcı bir âyet ya da hadis olmadığını da ifade ederek, “Eşyada aslolan ibahadır.” prensibinden hareket etmiş ve neticede kendi dönemleri itibarıyla, sigaranın ne kadar zararlı bir alışkanlık olduğunu bilmedikleri/bilemedikleri için bu istikamette bir kanaat izhar etmişlerdir. Hâlbuki bugün sigaranın binlerce zehir ihtiva ettiği, insan sağlığı üzerinde çok büyük tahribatlara sebebiyet verdiği bütün açıklığıyla anlaşılmıştır. Bundan dolayı çok rahatlıkla diyebiliriz ki, şayet geçmişte sigaraya mubah diyen o âlimler, sigaranın bugün bilinen o dehşet verici zararlarına muttali olsalardı aynı hükmü vermezlerdi.
Fakihlerden diğer bazıları da sigaraya haram diyebilmek için yeteri kadar delil olmadığını düşünmüş, dolayısıyla haramlığının şüpheli olduğunu söyleyerek mekruh olduğu kanaatine varmışlardır. Yine bunlar sigaranın kokusundaki keraheti, hadis-i şerifte zikredilen soğan, sarımsak ve pırasanın kokusundaki kerahete kıyas ederek onun da mekruh kabul edilmesi gerektiğini söylemişlerdir. Malum olduğu üzere Allah Resûlü (aleyhi ekmelüttehâyâ) bir hadis-i şeriflerinde,
مَنْ أَكَلَ الْبَصَلَ وَالثُّومَ وَالْكُرَّاثَ فَلَا يَقْرَبَنَّ مَسْجِدَنَا فَإِنَّ الْمَلَائِكَةَ تَتَأَذَّى مِمَّا يَتَأَذَّى مِنْهُ بَنُو آدَمَ “Her kim soğan, sarımsak ve pırasa yerse –onların kokusu gidinceye kadar– mescidimize yaklaşmasın. Zira melekler de insanların rahatsız olduğu şeylerden rahatsız olurlar.” (Buhârî, Et’ime, 49; Müslim, Mesâcid, 73) buyurmuştur.
Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) tertemiz fıtratıyla, biraz da umum temiz fıtratlar adına bu nahoş kokulu şeyleri yiyenlerin –koku gidene kadar– mescide gelmemelerini emretmiştir. Zira bu kokular çevredeki insanları bazen öyle rahatsız eder ki insanın içini bile bulandırabilir. Sigaradan kaynaklanan koku da böyledir, belki daha da kötüdür. Belki siz de yaşamışsınızdır: Muhatap olup yüz yüze konuştuğunuz kimse böyle bir durumdaysa, kimi zaman dayanamaz hâle gelir ve yüzünüzü başka tarafa çevirmek mecburiyetinde kalırsınız.
Hâlbuki hiç kimsenin bir başkasına bu şekilde rahatsızlık vermeye, insanlara, melek-misal mü’minlere ve meleklere eziyet etmeye hakkı yoktur. Eğer meleklerin bulunduğunuz ortamları şereflendirmesini istiyor, onların size enîs ve celîs olmalarını arzu ediyorsanız, o zaman bulunduğunuz atmosferi temiz ve nezih tutmanız gerekir. Her an camiye gidebilecek ölçüde temiz ve nezih olmalı maddî-mânevî yapınız. Aksi durum bir ihmal, saygısızlık ve hatta açık bir hak ihlalidir. Her haksızlığın bir zulüm olduğu ve zulmün her çeşidinin de dinimiz tarafından yasaklandığı da hiçbir zaman unutulmamalıdır.
Bu hususta görüş ortaya koyan İslâm âlimlerinden bazıları da sigara kullanmanın tahrimen mekruh olduğunu söylemiş; fakat –usûl-i fıkha âşina olanların bileceği üzere– bununla haram olduğunu kastetmişlerdir. Bu durum, onların usûlde gözettikleri bir prensipten kaynaklanmaktadır. Şöyle ki, onlar kıyasa göre haram olan, fakat Kur’ân-ı Mübîn’de ve Sünnet-i Sahîha’da açıkça haram olduğu belirtilmeyen hususlarda “haram” yerine “tahrimen mekruh” ifadesini kullanmanın daha münasip olacağını düşünmüşlerdir. Netice itibarıyla denilebilir ki, onlar bu ifadeleriyle sigaranın haram olduğuna hükmetmiş olmaktadırlar. Ayrıca “Hükmü mekruh olan bir fiil ısrarla işlenmeye devam edilirse haram hükmünü alır.” kaidesinden hareketle sigara kullanmanın kat’iyen tecviz edilemeyeceğini söyleyen âlimler de vardır. Bu kaide, daha önce de değişik vesilelerle ifade edilen, “Israrla devam edilen küçük günahlar büyük günah sayılır.” prensibini hatırlatmaktadır.
Hükmün Menatı ve Sigaranın Haram Oluşu
Aslında Kur’ân ve Sünnet’te olmayan bir mesele ile alâkalı bir hüküm ortaya koyabilmek için en önemli husus, o meselenin, fıkıh usûlündeki tabiriyle menatını tespit edebilmektir. Menat kısaca o hükmün dayanağı demektir. Tafsilatı usûl kitaplarında yer aldığı üzere, “tahrîcü’l-menat, tenkîhu’l-menat ve tahkîku’l-menat” şeklinde kısımlara ayrılır. Bunlardan birincisi hükmün dayandığı illeti ortaya çıkarma, ikincisi o hükme illet olamayacak unsurları ayıklama yoluyla asıl illeti tespit etme, üçüncüsü de hükmün illetinin başka hükümlerde de bulunup bulunmadığının ortaya konulması içtihadı/gayretidir.
İşte sorunuzda bahsettiğiniz selef uleması sigara hususundaki menatı tam tespit edemediklerinden dolayı onun hakkında açıkça haram diyememişlerdir. Kanaatimce onları bu mülâhazalarında mâzur kabul etmek gerekir. Çünkü sigaranın zararları ancak son yıllarda kesin ve net bir şekilde ortaya konulabilmiştir. Zannediyorum, Hidaye sahibi Merğinanî, Fethu’l-Kadîr müellifi İbn Hümam, Aliyyü’l-Kârî ve Ebussuud Efendi gibi çok güçlü fakihler sigaranın bugün tespit edilebilen öldürücü zararlarına muttali olabilselerdi mutlaka onun haram olduğunu söylerlerdi.
Önceki asırlardaki fıkıh âlimlerinin sigarayla alâkalı mülâhazalarını genel olarak böylece zikrettikten sonra şimdi konuya günümüz penceresinden bakabiliriz.
Özellikle son yıllarda tıp alanındaki gelişmeler sigaranın nikotin, karbon monoksit, arsenik, siyanür, amonyak, katran gibi binlerce zehir ihtiva ettiğini bütün vuzuhuyla ortaya koymuştur. Bütün bu zehirler insanda bağımlılık yapmakta, karaciğer, gırtlak, mide, prostat, rahim, böbrek gibi kanserlere yol açmakta, kalb hastalıklarına sebebiyet vermekte, kangrene sebep olmakta, şeker rahatsızlığını tetiklemekte, üreme organlarında telafisi imkânsız arızalar meydana getirmektedir. Yine bu zehirlerin, hücrelerin kandaki oksijeni kullanmasına mâni olarak bütün organların çalışmasına menfi şekilde tesir ettiği ispatlanmıştır. İstatistiklere bakıldığında milyonlarca insanın bu yüzden öldüğü açıkça görülmektedir. Dolayısıyla sigara, tabiplerin ifadesiyle, “tedrîcî intihar”dır.
Ondaki zehirleri alan kimse bir anda ölmese de, günden güne ölüme yaklaşmakta ve buna kendisi sebebiyet verdiği için de âdeta intihar etmiş olmaktadır. Hatırlarsanız Sızıntı’daki bir resim değerlendirmesinde buna yer verilmiş ve peşi peşine sigara içen bir adamın bulunduğu o resmin altına, “Ölüme yürüyorsun hep ölüm diye / Anlamadım âhesterevlik etmen de niye?” şeklinde iki mısra ilave edilmişti. Evet, alıp bağrına bir hançerin ucunu saplayıp sonra yavaş yavaş onu içe doğru itmekle, sigara içmek suretiyle, yavaş yavaş onu tüttüre tüttüre kendini mahvetmek arasında bir fark yoktur. İnsanın kendi canına kıyması kat’iyen haram olduğu gibi, sağlığına şöyle ya da böyle zarar vermesi de haramdır. Çünkü bedeni ona temlik edilmemiş, bir emanet olarak koruması şartıyla verilmiştir. Aksi emanete hıyanettir. Canı korumak, dini, nesli, aklı ve malı korumak gibi olmazsa olmaz bir yükümlülüktür. Bu açıdan sigara insan sağlığına zarar vermesi yönüyle haramdır.
Sigaranın insan sağlığına diğer bir zararı da hadis-i şerifin ifadesiyle “müfettir” olmasıdır. Ebû Davud’un Süneni, Ahmed ibn Hanbel’in Müsnedi ve daha başka kaynaklarda yer alan ve Ümm-ü Seleme’nin (radıyallâhu anha) rivayet ettiği bir hadis-i şerifte,
نَهَى رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَنْ كُل مُسْكِرٍ وَمُفَتِّرٍ “Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) her müskir ve her müfettiri yasakladı.” (Sünen, Eşribe, 4; Müsned, 8/296) buyrulmuştur.
Müskir bilindiği üzere sarhoşluk veren, müfettir ise vücutta gevşeklik hâsıl edip insanın direncini azaltan ve sûrî bir haz vermekle beraber bünyeyi içten içe tahrip eden şey demektir. Bu açıdan bakıldığında sigaranın akıl sağlığını da tehdit ettiği görülmüş olur. Vücuda fütur veren sigara vb. otların zamanla sarhoş edici ve insanın aklını başından alan alkollü içeceklere götürdüğü gerçeği de unutulmamalıdır. Sigaranın haramlığına hükmeden fakihlerden bazıları da işte bu hadis-i şerifi esas almışlardır.
Nitekim Ebû Davud’un Sünen’i üzerine yapılan bir şerhte şârih, konu üzerinde uzun uzadıya durmuş ve neticede sigara gibi “müfettir” olan nesnelerin, Allah Resûlü (aleyhi efdalüssalâvat ve ekmelüttahiyyât) Efendimiz’in nehyettiği çerçeveye dâhil bulunduğu, dolayısıyla da haram olduğu kanaatine varmıştır. Bu şerhten farklı olarak Osmanlı döneminde –zannediyorum– Suriye’de Osmanlıca olarak kaleme alınmış ve çeşitli delillerle sigaranın haram olduğunu ifade eden bir esere rastlamıştım. Küçük, parmak kalınlığında bir risalecikti. Sonra onu Latin harflerine çevirmesi için bir arkadaşımıza vermiştim. Fakat nasıl olduysa o eser kayboldu ve bulunamadı. Değişik kütüphanelerde araştırılsa belki de bulunup insanımızın istifadesine yeniden sunulabilir.
Kul Hakkına Tecavüz ve İsraf
Sigaranın sadece kullananın kendisine değil aynı zamanda başkalarına ve çevreye de çok zararı vardır. Anne karnındaki bebeklerden sigara içilen kapalı mekânlarda “pasif içici” konumunda bulunan kimselere kadar, sigara içmeyen insanların sağlıkları da, doğrudan ya da dolaylı ama büyük ölçüde ondan etkilenmektedir. Bu açıdan denilebilir ki, sigara kullananlar hem çevreye hem de başkalarına da zarar verdiklerinden dolayı nehyedilmiş bir cürümü irtikap etmiş olmaktadırlar.
Sigaranın haram olması noktasında ayrıca zikredilebilecek önemli bir husus da onun büyük bir israf sebebi olmasıdır. Aslında buna Kur’ân’ın ifadesiyle “tebzîr” de denilebilir ki, israfın son haddi demektir. Yine Kur’ân-ı Kerim’in ifadesiyle “Mübezzirler şeytanların kardeşleridir.” (İsrâ sûresi, 17/27) İslâm, bir nehirden abdest alırken bile ihtiyaç olanından fazla su kullanılmasını israf dolayısıyla haram sayıp müsrifliğe bütün bütün kapıları kapatan bir dindir.
Evet, yemede-içmede, giyinmede, konuşmada, hangi meselede olursa olsun bir mü’min israftan kaçınacak, sözlerini sayarak konuşup gereksiz yere tek bir kelime dahi kullanmamaya dikkat edecek, sofradan midesini tıka basa doldurmadan kalkacak ve ancak ihtiyacı ölçüsünde istirahata, uykuya vakit ayıracaktır. Durum böyle olunca sigara için yapılan harcamaların apaçık bir israf olduğu tebeyyün eder. Hatta çokları çoluk çocuklarının rızkından kesip ona para vermektedirler ki, bu durum, israfın yanında bir de kul hakkına tecavüz demektir.
Özetle ifade edecek olursak sigara hem kullananın hem de aynı ortamı paylaşanların hem akıl hem de beden sağlığında geriye dönüşü imkansız büyük tahribatlar yapmakta, çirkin kokusuyla hem insanlara hem de ruhanîlere eziyet vermekte, insanların hukukunun ihlal edilmesine yol açmakta ve büyük ölçüde çevre kirliliğine sebebiyet vermektedir. Evet, bunların her biri tek başına sigara kullanmanın haram oluşuna ayrı bir menat teşkil ederler.
Müsaadenizle ben burada konuyla alâkalı bir başka hususa temas etmek istiyorum. Bizim dünyamızda sigaranın yaygınlaşmasında batılıların sistematik bir kısım menfi gayretlerinin tesirleri söz konusu olduğu gibi bir kısım şark ulema ve meşayihinin de büyük vebali vardır. Onlardan bazıları hususiyle belli bir dönemde mubah sayıp içmek şöyle dursun, sevaptır diye tervîç etmişlerdir. Tekke ve zâviyelerde bile sigara içtiklerine şahit olmuşumdur. Medreselerde, talebeye ders takrir ederken dahi içenler vardı. Kim bilir belki de o dönemdeki bazı ulema bu genel manzaradan çekindikleri için sigaranın hükmüyle alâkalı düşüncelerini net olarak ifade edememişlerdir.
Ben kendi yakınlarımdan da bu illete müptela olanlara şahit oldum. Rahmetlik dedem çok güzel bir insandı, gecede belki yüz rekât namaz kılardı ama sigarayı da ağzından bırakmazdı. İki tane amcamın aktif olarak sigara kullandıklarını biliyorum. Babamla öbür amcam içmeseler de han odalarında sigara içenlerin yanında otururlardı. Dayım da yine çok sigara kullanan bir insandı ve ne acıdır ki bu kıymetli insanların hepsi kansere yakalandı ve o yüzden ölüp gittiler. Bilmem ki, bu mevzuda yapabileceğim şeyler var mıydı, üzerime düşen sorumluluğu tam olarak yerine getirebildim mi? Aksi halde ötede bunun hesabı nasıl verilir, bilemiyorum?
Yasaklar Çare mi? Değilse Çare Ne?
Tabiî bu konuda asıl üzerinde durulması gereken husus, sigara illetine müptela olanların bu durumdan kurtarılması adına hangi yol ve çarelere başvurulması gerektiğidir. Başta söze girerken 4. Murad ve onun bu hususta getirdiği yasaklardan bahsetmiştim. Tarih her ne kadar göz ardı etmiş olsa da 4. Murad cennetmekan, Osmanlı sultanları içinde çok önemli bir yere sahip, gaileli bir dönemin müstesna ve başarılı bir şahsiyetidir. Ne var ki, bu hususta getirdiği yasakların gözle görülür bir neticesi olduğu kanaatinde değilim.
Günümüzdeki yasakların da müspet bazı semereler verdiği gözükse de ben yasaklarla uzun vadede, kalıcı bir başarı elde edilebileceğine ihtimal vermiyorum. Çünkü bir konuda dayatma olduğu zaman insanlar onu hürriyet meselesi ve demokratik bir hak olarak algılamaya başlıyor ve yasaklanan o mevzuun daha çok üzerine gidip onu daha fazla sahipleniyorlar. Ondan sonra da yasakların etrafından dolanıp alternatif yollar araştırarak bir şekilde onu ihlal etme gayret ve teşebbüsünde bulunuyorlar.
Benim bu mülâhazalarımdan sigara yasağıyla alâkalı hiçbir tedbir alınmasın ve hiçbir müeyyide konulmasın mânâsı çıkarılmamalıdır. Elbette ki sigara ve benzeri zararlı maddeler herkese satılmamalı, imrendirilmesinin önü alınmalı, fiyatı yüksek tutulmalı ve değişik tedbirlerle başkalarına zarar verilmesinin önüne geçilmelidir. Fakat her meselede olduğu gibi bu konuda da esaslı ve kesin çözüm insandan geçer.
Zihinlerde Çözülecek Problem ve İradenin Hakkı
Evet, kalıcı ve köklü bir netice ümit ediliyorsa meselenin insanda, insanların kalb ve zihin dünyalarında çözüme kavuşturulması şarttır. Bunun için de; evvela, aile ve okul el ele vermeli, çocukların değişik sâiklerle böyle bir alışkanlığın ağına düşmemesi için gerekli bütün tedbirler alınmalıdır. Çocuk sokakta da başıboş bırakılmamalı, kötü niyetli insanların kucağına düşmesine fırsat verilmemelidir. Nitekim istatistiklere bakıldığında çocuklar daha okul çağlarında sigaraya başlamakta ve bir daha da bırakmamakta/bırakamamaktadırlar. Hatta şimdilerde uyuşturucu ve alkollü içecekler için de aynı durumun söz konusu olduğu söylenebilir.
Saniyen, insanlara sigaranın çirkin ve zararlı bir alışkanlık olduğu, sözü tesirli kimseler tarafından mutlaka anlatılmalı, bu hususta telkinlerde bulunulmalıdır. Mevcut bütün iletişim araçları bu hususta seferber edilmelidir. Sigara içenlerin bir haramı irtikâp ettiği, bunun da Allah katında bir hesabının olacağı mutlaka ifade edilmelidir. İnsanlara ve çevreye zarar vermeye, melekleri rahatsız etmeye kimsenin hakkı olmadığı ısrarla belirtilmelidir. Ayrıca onkolog, ürolog ve dâhiliyeciler, daha doğrusu problemle irtibatlı her bir sahanın uzmanı sigaranın ölümcül zararlarını herkesin idrak seviyesine göre resimler, grafikler, animasyonlar ve slaytlarla mutlaka anlatmalıdırlar. Bu noktada dikkat çekilmesi gereken önemli bir başka husus da, müstakil gayret ve faaliyetler yerine, ilahiyatçı, psikolog, tıp doktoru ve sosyologların bir araya gelip ortak bir kısım çalışmalar yapmalarıdır. Böylece tesir sahası daha geniş, daha kalıcı ve daha faydalı neticeler elde edilebilecektir.
Son bir husus olarak şunu ifade etmek istiyorum. Maalesef toplumda bir acı, bir sızı olduğunda çıkarıp bir sigara yakmak, o mel’un zehirle güya teselli arayışı içine girmek bir âdet haline gelmiştir. Hatta bazı inanmış insanlar, onun zararlı, çirkin ve mutlaka kurtulunması gereken bir alışkanlık olduğuna itikat ettikleri halde, yine de onu bir teselli unsuru olarak görmekte ve bunun neticesinde bir türlü onun pençesinden yakalarını kurtaramamaktadırlar. Hâlbuki bu, faydasız ve boş bir tesellidir. Mü’mine düşen her türlü dert, bela, musibet karşısında Allah’a sığınmaktır.
Evet, inanan insan teselliye ihtiyaç duyduğu zaman mümkünse oruca niyetlenmeli, kendini namaza vermeli, ellerini açıp Cenâb-ı Hakk’a gönülden yakarışlarla teveccüh etmeli ve “Allahım, bana sabr-ı cemil ver!” demelidir. Kalbin derinliklerinden kopup gelen bir, إِنَّمَا أَشْكُو بَثِّي وَحُزْنِي إِلَى اللَّهِ “Ben sıkıntı ve hüznümü sadece Allah’a arzediyorum” (Yûsuf Sûresi, 12/86) iniltisi zannediyorum hem o illetten kurtulmaya bir vesile teşkil edecek, hem fereç ve mahreç kapılarını aralayacak, hem de gerçek bir teselli olacaktır. Evet, tekrar ediyorum, insanlar sigaraya müracaat edecekleri yerde, لاَ حَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ إِلاَّ بِاللهِ “Havl ve kuvvet, olup biten her şey, ancak Allah’ın izni ve iradesi dahilinde gerçekleşir.” çekmeyi, إِنَّا لِلَّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعُونَ “Biz Allah’a aidiz ve vakti geldiğinde elbette O’na döneceğiz.” (Bakara sûresi 2/156) diyerek Kudreti ve Merhameti Sonsuz Rabbilerine iltica etmeyi deneseler ne olur! Hem günaha girmemiş, hem kendilerine ve başkalarına zarar vermemiş, hem Allah nezdinde sevap elde etmiş ve hem de kaybetme kuşağında kazanmış olurlar.
Kaynak: Cemre Beklentisi, “Sineye Saplanmış Hançer: Sigara“