“Sihir (büyü) yoktur, inanmam.” diyenler, ya meseleyi dinî menşeli görüp, küfürlerinin muktezası olarak reddeden inkârcılardır ya da hiç okumamış, duymamış ve dünyada yaşayıp yaşamadıkları belli olmayan gafil tiplerdir. Şahsen, camide gördüğüm ellisini aşmış birisi, bana bir zaman şöyle demişti:
“Ben, geçen yıla kadar büyü diye bir şeye inanmıyordum. Derken, akrabamdan biri delirdi; nöbet geldiğinde kaskatı kesiliyor ve gözlerini bir noktaya dikiyordu. Gitmediğimiz doktor, gitmediğimiz cinci kalmadı. En son gittiğimiz yerde, bu işle uğraşan kişi okudu ve daha başka şeyler yaptı. Dönüşte arabaya bindik ve o yakınımız hiç alışmadığımız bir tonla, “Neredeyim ben, ne oldu bana?” dedi. Şaştım kaldım. Ve ondan sonra inandım ki, büyü oluyormuş.”
Evvelâ, Kur’ân, karı ile kocanın arasını açan sihirden bahsetmekte ve Süleyman ve Musa peygamberler zamanındaki sihir hâdiselerini tafsilatıyla mevzu yapmaktadır. (Bakara sûresi, 2/102.)
İkincisi, bir Yahudi bizzat Efendimiz’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) sihir yapmış; Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) onun tesiriyle sıkıntı duymaya başlayınca, sihir malzemesi, meleğin işaretiyle içine atıldığı kuyudan çıkarılmış ve Muavvizeteyn’in okunmasıyla Allah (celle celâluhu), o musibeti Efendimiz’den defetmişti. (Buhârî, tıbb 47, 49, 50; bed’u’l-halk 11; cizye 14; edeb 56; daavât 58; Müslim, selâm 43)
Üçüncü olarak, hayata mal olmuş öyle hâdiseler ve misaller vardır ki, sadece şahsî müşâhedelerimi arz etmeye kalksam, 20-30 sayfa tutar. Fakat yukarıda zikredilen misalleri, emsallerine de delâlet etmesi itibarıyla hatırlatıp geçmek istedim.
Evet, hadisin beyanıyla nazar hak olduğu (Buhârî, tıbb 36; libâs, 86; Müslim, selâm 41, 42), yani tesiri mümkün olduğu gibi, büyünün de tesiri mümkün ve vâkidir. Ancak, başkasına büyü yapıp kötülük etmek, karı-kocayı birbirinden ayırmak, bu yolla insanları birbirine düşürmek, tutsun tutmasın bu mevzuda gayret sarf etmek, büyü yapmak ve yaptırmak, yapana yaptırana yardımcı olmak, kat’iyen haram ve günahtır.. helâl itikat ederek yapmak ve yaptırmak da küfürdür. Fakat, birisi gerçekten cinlere veya büyüye maruz kalmış da ızdırap çekiyorsa, okumakla onu bu ızdıraptan kurtarmak herhâlde sevaptır.
Şu kadar ki, bu mesele bir meslek, meşgale ve iş hâline getirilmemelidir. Zira, Kitap ve Sünnet’te bu meseleyle alâkalı bir şey bilmiyoruz. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), cinlerle görüşmüştür ama, bu O’nun nübüvvet vazifesi çerçevesinde cereyan etmiş ve onların da peygamberi olduğundan, kendilerine dini tebliğ etmiş, biatlerini almış ve yapmaları gereken mükellefiyetleri bildirmiştir.. bunun dışında, cinlerle nasıl irtibat kurulur, onlar nasıl çalıştırılır, büyü nasıl yapılır ve bozulur, bu mevzularla hiç mi hiç uğraşmadığı gibi, nurlu beyanlarında da bu mevzu ile ilgili herhangi bir şey görmüyoruz. Fakat, cinlerin yaklaşma noktalarını, zararlarını ve habislerinden kurtulma yollarını talim etmiştir.
Şu kadar ki, umumî mânâda ümmetin bu meselelerle uğraşması tasvip edilmese dahi, belli bir kuvvete, ruh gücüne sahip olan ve mânâya gözleri açık bulunan zevatın cinleri hayır istikametinde kullanmasında da herhâlde bir mahzur olmasa gerek. Zira Kur’ân’da, bu istikamette bir kısım peygamberlerin eliyle gösterilen bir ufuk noktası bulunmaktadır..!
Kaynak: İnancın Gölgesinde I, “Melek, Cin ve Şeytanların Hususiyetleri”