“Bilmediğin şeyin peşine düşme!” (İsrâ sûresi, 17/36) şeklindeki emr-i ilahi “tecessüs“ü, yani, insanların gizli hallerini araştırmayı ve su-i zanna dayanarak onlar hakkında hüküm vermeyi yasaklamıştır. Bir başka ayet-i kerimede de “Ey iman edenler! Zandan çok sakının. Çünkü zanların bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli hallerini araştırmayın.” (Hucurât, 49/12) buyurulmuştur.
“Hakkında kesin bilgin olmayan konular arkasına düşme” mealindeki ayette geçen “kafâ” kelimesi “bir şeyin izini sürmek, adım adım takip etmek, peşine düşmek” manalarına gelmektedir. Eğer, bir insanın ruhunda herhangi bir hastalık varsa, o başkalarında da o hastalığın olduğunu zanneder ve diğer insanları da o marazla değerlendirir. Mesela, onun bunun malını aşırmaya alışmış bir hırsız, her gördüğü kapıyı nasıl açacağının hesaplarını yapar, önüne çıkan her duvarı nasıl aşacağını düşünür ve karşılaştığı her insanı da kendi mülahazalarına benzeyen düşünceler içinde zanneder. Yolda yürürken bir dükkanın kepengine göz ucuyla bakan birini görse, onun hakkında hemen “hırsız” hükmünü verir. Çünkü, kendi dünyası hep el-âlemin kilitli kapılarını açmak ve mallarını çalmak etrafında örgülendiği için başka insanlar hakkındaki değerlendirmeleri de ona göre olur. Aynı türden kalb hastalıklarına maruz diğer insanların durumu da farklı değildir. Onlar her gölgeyi asıl zanneder; her ihtimali vak’a gibi değerlendirirler. Gördükleri ve duydukları en küçük şeyleri büyütür, şişirir ve mübalağalarla bir balon haline getirirler; kulak yoluyla içe akan ve göze takılan ham bilgileri kalb kazanında eritir, farklı kalıplara ifrağ eder ve onları kesin bilgi yerine koyarak hükümler verirler. Sonra da daha baştan yanlış olan o hükümleriyle insanları suçlar, yargılar ve değişik şekillerde cezalandırırlar.
Oysa, Allah Rasûlü (aleyhi ekmelü’t-tehâyâ),
“Zandan kaçının. Çünkü zan, sözlerin en yalanıdır. Tecessüste bulunmayın, birbirinizin içyüzünü araştırmayın, birbirinizin sözlerine kulak kabartmayın, birbirinizle rekabete girişmeyin, birbirinizi çekememezlik etmeyin, birbirinize karşı buğzetmeyin ve sırtınızı dönmeyin; ey Allah’ın kulları kardeşler olun!” (Buhârî, edeb 57; Müslim, birr 28.)
buyurmuş; tecessüsten, su-i zandan ve kardeşliği zedeleyecek her türlü davranıştan uzak durmamız ikazında bulunmuşlardır.
Öyleyse, gerekirse kulaklarınıza kurşun akıtacaksınız ama mü’minler hakkındaki olumsuz sözlere asla kulak kabartmayacaksınız.. icap ederse gözlerinize mil vuracaksınız ama müslümanların olumsuz yanlarını araştırmayacak, hatalarını görmeye çalışmayacaksınız. İnanan hiçbir insanı bir sözüne, bir haline ya da bir tavrına mahkum edip onun hakkında kötü düşünmeyecek, gönlünüzü su-i zanlarla kirletmeyecek; gözünüzden, kulağınızdan ve kalbinizden dolayı da hesap vereceğinizi bir lahzacık da olsa unutmayacaksınız.
Bir başka münasebetle de anlattığım gibi, Tarikat-ı Muhammediye üzerine yazılan şerhlerden biri olan Berika’nın müellifi İmam Hâdimî, “Bir mü’mini zina halinde bile görsen, hemen onun hakkında hükmünü verme. Gözlerini sil, ‘Allah Allah, bu insan böyle çirkin bir işi yapmaz!’ de; dön bir kere daha ‘O mu?’ diye kontrol et. O ise, ‘İhtimal yine yanlış gördüm’ de; bir kere daha gözlerini yalanla ve onları silip tekrar bak. Eğer hâlâ o insanı o kötü iş üzerinde görüyorsan, ‘Ya Rabbi! Onu bu çirkin halden kurtar, beni de böyle bir günaha düşürme’ deyip çek git.” diyor. Hazreti İmam’ı çok severim, ona karşı çok hürmetim vardır ama bu sözlerini fazla bulurum. Bence, gördün ki, bir mü’min bir yerde böyle kötü bir haldedir; gözüne iliştiği ilk anda, meseleyi tecessüs etmeden, tam teşhis ve tesbit peşine düşmeden, o sevimsiz fotoğraflar gözünden gönlüne akarak fuad kazanında eriyip bir hüküm kalıbına girmeden, sırtını dönüp “Allahım günahkâr kullarını hidayete erdir, beni de affet” demeli, oradan uzaklaşmalı ve gördüğünü de unutmalısın.
Kaynak: İkindi Yağmurları, “Su-i Zan ve Tecessüs“