Şüpheli şeylerden kaçınma mevzuunda da işi vehim ve vesveseye vardıracak derecede aşırıya gitmek doğru değildir. Çünkü Resûl-i Ekrem üç defa arka arkaya: “Aklınızı başınıza alın! Aşırı gidenler helak oldular.” (Müslim, “İlim”, 7; Ebû Dâvud, “Sünnet”, 7) buyurmak suretiyle, Müslümanları bütün işlerinde ifrat ve tefrite düşmeme konusunda ikaz etmiştir. Buna göre şüpheden bahsedebilmek için, haramlık şüphesini gerektirecek bir delil, sebep veya emare olması gerekir.
Mesela bir Müslüman, hiçbir delile dayanmaksızın başka bir Müslüman’ın yemeğini “şüphelidir” korkusuyla yemezse, onun hakkında su-i zana girdiğinden dolayı haram işlemiş olacaktır. Çünkü bir insanın Müslüman olması onun yiyeceğinin helâl olması açısından bir karinedir. Aksi bir delil bilinmediği sürece onun yemeğinin helâl olduğu kabul edilir. Zira bir delilden kaynaklanmayan ihtimale itibar edilmeyeceği önemli bir fıkıh kaidesidir.[1]Bk. Mecelle, md: 73
Bu açıdan şüphelerden kaçınmak dinde önemli bir esas olsa da, bu konuda da itidal elden bırakılmayarak vehim ve vesveseden uzak durulmalıdır. Aksi hâlde bu kimseler belli bir zaman sonra hem kendileri zor durumda kalacak hem de çevrelerini yanlış yönlendirmiş olacaklardır. Hele bir de bunlar kaçındıkları konularda bilgi sahibi değillerse, belli bir süre sonra dinin çizmiş olduğu sınırı aşacak ve aşırı titizlikleri aleylerine dönebilecektir.
Dipnotlar
⇡1 | Bk. Mecelle, md: 73 |
---|