İçindekiler
Anne sütü, bebeğin besin ihtiyaçlarını eksiksiz olarak gidermek ve bebeği muhtemel hastalıklara karşı korumak üzere Allah’ın yaratmış olduğu benzersiz bir terkiptir. İnsanoğlu henüz böyle bir karışımı yapay olarak imal edememektedir. Anne sütündeki besin maddelerinin dengesi en ideal ölçülerde ve bebeğin henüz olgunlaşmamış vücut sistemleri için en uygun şekildedir. Âciz ve muhtaç bir durumdayken insanın imdadına gönderilen anne sütü, bebeğin bütün ihtiyaçları görüp gözetilerek hazırlandığından sun’î süt ve mamalarla kıyaslanamayacak üstünlüklere sahiptir. İçerik, besleyicilik, temizlik ve ekonomik açıdan eşi bulunmaz bir besin olan anne sütü bebeğin değişen ihtiyaçlarına göre aylık ve günlük farklılıklar göstermektedir.
Süt Bankaları
Anne sütü, prematüre doğan (37. haftadan önceki doğumlar) ve çeşitli hastalıkları olan bebekler için daha da önemlidir. Annenin sütü az olabilir, anne emzirmek istemeyebilir veya başka bir sebeple yeni doğanlar anne sütünden mahrum kalabilirler. Buna bir çözüm olarak süt bankaları projesi ortaya çıkmıştır. İlk süt bankası 1909’da Viyana’da, 1919’da Boston ve Almanya’da kurulmuştur. Günümüzde ise Brezilya, Norveç, Tayvan ve 35’e yakın ülkede süt bankaları vardır. 1985’te kurulan Kuzey Amerika İnsan Süt Bankaları Birliği (HMBANA) verilerine göre Kuzey Amerika’da toplamda 13 süt bankası bulunmaktadır. Amerika’da prematüre doğum oranı %12’lerde olduğundan süt bankacılığına kaçınılmaz bir ihtiyaç olarak bakılmaktadır. Süt bankalarının çalışma prensiplerine göz attığımızda şunları görmekteyiz: Süt veren gönüllü anneler fazla gelen sütlerini steril kaplarda biriktirip dondurduktan sonra dondurulmuş bu sütler soğukluğu muhafaza edilerek süt bankasına transfer edilmektedir. Toplanan bütün sütler eritilerek ortak bir havuzda toplanmaktadır. Devamında bakteri ve virüslerin olmaması için tekrar ısıtılarak pastorize edilmekte ve -70 derecede dondurulmaktadır. Bakteri ve virüs kontrolü yapıldıktan sonra hazır hale gelen süt ihtiyaç sahiplerine donmuş olarak iletilmekte ve bebekler de gerektiği miktarda bu sütten faydalanmaktadırlar. Toplanan sütlerin %2’si bakteri ürettiği için imha edilmek durumundadır. 30 mililitrelik pastörize anne sütünün maliyeti 3 dolar civarındadır. Avustralya’da anne sütü pazarı yaklaşık 3 milyar; Amerika’da 110 milyar ve Norveç’te 900 milyon doları bulmaktadır. Tayvan’da ilk süt bankası 2005 yılında açılmış; 6 yılda 816 vericiden 14 ton süt toplanmış; 551 bebeğe bu süt havuzundan dağıtılmış; ancak kurulan bankalar uzun süre hizmet veremeden kapatılmıştır (%74’ü 2 aydan az süreyle).
Ülkemizde ise süt bankası kurumuyla ilgili bilimsel veri maalesef çok azdır. Konuyla ilgili olarak 2013 yılında Erzurum’da Ayşe Gürol ve arkadaşlarının yaptığı bir anket çalışmasına 350 evli bayan katılmış ve sonuçlar bilimsel bir dergide yayımlanmıştır. Katılanların %90’ı daha önce süt bankalarından haberdar olmadığını, %64’ü bankalar olursa süt bağışlayabileceklerini, %36’sı dinî yönden sakıncalı olduğunu ve %29’u sosyal ve ahlakî problemlerin çıkabileceğini belirtmiştir. Süt bankaları uygulaması ilk bakışta cazip ve yapılabilir gibi gözükse de beraberinde çok ciddi problemler getirmektedir.
Süt Bankalarının Karşılaşacağı Problemler
Süt bankalarının karşılaştığı/karşılaşacağı pek çok problem söz konusudur. Bu problemleri aşağıda sıralanan sorular eşliğinde ifade etmek mümkündür:
- Sütün anneden sağılmasından süt bankalarına ulaşımına kadar geçen sürede hijyen sağlanabilecek midir?
- Soğuk zincir muhafaza edilebilir mi? Süt veren annelerin alkol, sigara vb. zararlı maddeleri kullanıp kullanmadığı denetlenebilecek midir?
- Bu hususta yapılacak denetlemeler hangi sıklıkta olacaktır?
- Pastörizasyon (yüksek derecede sütün ısıtılıp soğutulması) aşamasında sütün besin değerleri korunabilecek mi? Yapılan çalışmalar anne sütünün besin değeri ve koruyuculuk etkisi pastörizasyon ile %30 oranında azaldığını göstermektedir.
- Türkiye özelinde düşünüldüğünde bu bankalara konulacak sütlerin geçireceği işlemler için yeterli teknolojiye ve altyapıya sahip miyiz?
- Her ne kadar süt bankaları annelere gerekli tetkikleri yapsa da vericiye her seferinde bu kontrollerin yapılması mümkün mü?
HIV virüsü gibi hangi sterilite işleminden geçirilirse geçirilsin temizlenmesi mümkün olmayan bazı hastalıkların süt havuzuna karışması ihtimali süt bankalarının güvenilirliği açısından zihinlerde bir soru işareti olarak durmaktadır.
Avustralya’da çalışan süt bankaları 1980’li yılların ortasında kapanmıştır. Çünkü ortak süt havuzunda AIDS virüsü saptanmış, bu virüslü sütlerin onlarca aileye dağıldığı tespit edilmiştir. Müteakip 20 yıl içerisinde Avustralya’da süt bankası açılmamıştır. Bu haberin duyulmasından sonra Amerika ve Kanada’daki süt bankaları kapanmaya başlamış; hatta Kanada’daki bütün süt bankaları kapatılmıştır. Meselenin teknik ve tıbbi yöndeki soru işaretlerinin yanı sıra çoğunluğu Müslüman olan ülkeler için bu uygulamanın sebep olacağı karışıklığın dinî boyutları da ayrıca tartışmaya açıktır.
Şimdi süt bankacılığı meselesinin bizce en önemli yanını teşkil eden dinî boyutu üzerinde durmak istiyoruz.
Süt Kardeşliğinin Dinî Boyutu
Kur’an-ı Kerîm ve hadis-i şeriflerde süt kardeşliği ile ilgili hükümler açıkça bildirilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de süt yoluyla oluşan akrabalık ile ilgili hüküm şu şekildedir:
”Ey mümin erkekler, şunlarla nikâhlanmanız haram kılındı: Anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren (süt) anneleriniz, sütkız kardeşleriniz, kayınvalideleriniz, kendileriyle zifafa girdiğiniz eşlerinizden olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız. Fakat zifafa girmediğiniz eşlerinizin kızlarını nikâhlamanızda beis yoktur. Keza öz oğullarınızın eşleri ile evlenmeniz ve iki kız kardeşi nikâhınız altında birleştirmeniz de haram kılındı. Ancak daha önce geçen geçmiştir. Çünkü Allah Gafur ve Rahimdir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur) (Nisa, 4/23).
Bu ayette yedi sınıf bayan zikredilmiştir. İster nesep isterse süt kardeşliği yoluyla olsun bu zikredilenlerden biriyle bir Müslüman erkeğin evlenmesi kesinlikle haramdır. Bu hususta alimler arasında ittifak vardır.[1]Kuveyt Fıkıh Ans. 22/247.
Bu zikredilenlerin dışındaki süt emme yoluyla olan akrabalıklar ve onlarla evliliğin hükmü ise hadis-i şeriflerle sabit olmuştur.
-
-
-
- Peygamber Efendimiz (aleyhi ekmelüttehaya) “Nesepten haram olan sütten de haram kılınmıştır.” (Muslim, rada’, 1) buyurmaktadır.
- Hz. Hamza’nın kızı ile evlenmesini teklif edenlere, Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) “O’nun (Hz. Hamza) kızı bana helal olmaz. Çünkü o, benim süt kardeşimin kızıdır” buyurmuşlardır. (Müslim, rada’ 11; Nesâî, nikah 50.)
- Yine bu konu ile ilgili bir başka rivayet de şu şekildedir: Ukbe bin Hâris bir kadınla evlenmişti. Bir başka kadın gelip: “Ben Ukbe’yi de, evlendiği kadını da emzirmiştim.” dedi. Bunun üzerine Ukbe derhal Medine’ye geldi ve Peygamberimize sordu. Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem): O kadınla evlilik hayatını nasıl devam ettirebilirsin? diye ikazda bulundu. Bunun üzerine Ukbe o kadından ayrıldı ve kadın başka biriyle evlendi. (Buhârî, İlim, 26.)
- Süt yoluyla olan akrabalık ve mahremiyet hükümleri ile ilgili olarak bir başka rivayet de Hz. Aişe’den gelmektedir: Ebu’l-Kuays’ın kardeşi Eflah, örtünmeyi emreden ayet indikten sonra Hz. Aişe’nin yanına girmek için izin istemişti. Bunun üzerine Hz. Aişe: “Allah’a yemin olsun, Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’dan izin istemedikçe ben ona izni vermeyeceğim! Çünkü beni Ebu’l-Kuays değil onun hanımı emzirdi!” dedim. Derken yanıma Efendimiz (Aleyhissalatu vesselam) girdiler. “Ey Allah’ın Resulü” dedim, Ebu’l-Kuays’ın kardeşi Eflah yanıma girmek için izin istedi. Ben sizden sormadıkça izin vermekten imtina ettim!” dedim. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Amcana izin vermekten seni alıkoyan sebep ne?” buyurdular. Ben: “Ey Allah’ın Resulü!” dedim. Beni emziren erkek değil. Beni onun hanımı emzirdi” dedim. Resulullah yine: “Sen onun girmesine izin ver. Zira o senin amcandır, Allah iyiliğini versin” buyurdular. (Urve devamla der ki): “İşe bu sebeple Hz. Aişe (ra): “Neseb sebebiyle haram kıldıklarınızı süt emme sebebiyle de haram kılın!” derdi”(Buhari, humus 4, şehadat 7, nikâh 20.)
-
Zikredilen ayet ve hadislerden hareketle İslam âlimleri süt yoluyla olan akrabalığın neseple olan gibi kabul edildiğinde ittifak etmiştir. Sahabe ve tabiinden pek çoğuna; Hanefî, Malikî ve Hanbelî (bir görüşe göre) mezheplerine göre; yani cumhur-u ulemâ nazarında sütün azı da çoğu da aynıdır. Dolayısıyla bir çocuğun süt emme müddeti içinde bir kadının memesinden ya da sağılmış bir kaptan bir damlacık süt emmesi ve emdiği bu sütün ağzından ya da burnundan midesine ulaşmış olması yeterli sayılmaktadır. Zira ayette “emziren anneleriniz” buyurularak haramlık mutlak olarak herhangi bir kayıt konulmaksızın süt emmeye bağlanmıştır. Dolayısıyla sütün azı da çoğu da aynı hükme tâbidir. Süt yoluyla olan akrabalığın neseple olan ile aynı hükümde olduğunu bildiren hadiste ayette bildirilen hükmü teyid etmektedir. Şâfî ve Hanbelî’ye göre ise, bir çocuk süt emme müddeti içinde bir kadının memesinden farklı zamanlarda beş defa doyuncaya kadar emerse süt bağı husûle gelir.[2]Kuveyt Fıkıh Ans. 22/224
Süt yoluyla olan akrabalıkta kimler arasında evlilik yapmanın haram olduğu “emenin emzirene nefsi haram, emzirenin emene nesli haram” ifadesiyle formüle edilegelmiştir. Yani emen çocuk öz annesi tarafından hiç kimseyi sütanneye bağlamış olmaz, ama ona bağlandığı için kendisi onun bütün çocuklarına bağlanmış ve onların hepsiyle kardeş olmuş sayılır.
Diğer taraftan İslam hukuku dışındaki hukuk sistemlerinde süt kardeşliği ile ilgili bir düzenleme bulunmamaktadır. Ülkemizde yürürlükte bulunan hukuk sisteminde de süt yoluyla oluşan mahremler arasında evliliği yasaklayan bir durum söz konusu değildir. Bundan hareketle diyebiliriz ki; süt kardeşliğini evlilik için engel olarak görmeyen bir sistemin, süt bankaları kurup, buradan doğacak kardeşliği doğru şekilde tespit etmesi mümkün gözükmemektedir. Bu karışıklıklara çözüm olarak künye uygulaması ileri sürülse de Türkiye’de henüz basit sağlık istatistikleri bile tam olarak tutulup istenilen veriye kolaylıkla ulaşılamazken anne sütü verici ve alıcı kayıtları ne kadar güvenilir olacaktır? Bir diğer dikkat çekilmesi gereken nokta da konuyla ilgili olarak İslam Konferansı’na bağlı Fıkıh Akademisi’nin 1985’te süt bankalarının caiz olamayacağına dair yaptığı açıklamadır. Bu hükme varan âlimlere göre bu türden banka uygulamaları karmaşık sütkardeşlikleri husûle getirir ki; bu da dinî açıdan son derece problemli bir durumdur. Zira İslâm dinine göre sütkardeşlerin birbirleriyle evlenmeleri, öz kardeşlerin evlenmeleri gibi haramdır. Dinin bu yasağının bildiğimiz veya bilemediğimiz pek çok hikmetleri söz konusudur. Bu hikmetlerin hem ilmî-ahlakî hem de sosyo-psikolojik pek çok boyutu bulunmaktadır. Bunların keşfi, ilim ve teknolojinin gelişmesi parelelinde bu hususu titizlikle araştıracak ilim adamlarının gayretlerine emanettir.
Şimdi süt yoluyla husûle gelen akrabılığı mevcut genetik bilgiler açısından ele alıp yorumlamaya çalışalım.
Konuya Genetik Bakış
Sütanneliği söz konusu olunca meselenin genetik yönüne de dikkatleri çekme zorunluluğu vardır. Zira süt emzirirken anneden-bebeğe ve bebekten-anneye genetik geçişler olabileceğinden ötürü, konunun araştırılması ve üzerinde ciddi durulması gerekmektedir. Yerinde belirtmek gerekir ki literatür taramamızda Türkiye’de yapılmış genetik bir çalışmaya rastlamadık. Bu konuda da Batı ülkeleri ve Müslüman ülkelerde konuyla ilgili çalışmalar mevcut olmakla birlikte henüz emekleme aşamasındadır. PubMed dergi taramasında ulaştığımız SCI indeksli dergilerde yer alan bazı konulara değineceğiz.
Epi-Genetik (Genetik Üstü Kalıtım)
İnsanda 20-25 bin gen olduğu tahmin edilmekte; bunlardan 6 bin tanesinin insanda hastalıklarla ilişkisi bilinmektedir. Genetik hastalık deyince de aklımıza mutasyonlar gelir. Mutasyon; genetik yapımızdaki bozukluklar demektir. Genetik şifrede, fazlalık-eksiklik olabilir. Mutasyon, alfabeyi bozar. 4 harfli DNA alfabemiz değişir. Mesela Orak hücre anemisinde GAG, GTG olur. Adenin, timine değişmiş. Down sendromundaki gibi kromozom sayımız normalden değişik olabilir. Olması gereken bir kimyasal baz (adenin, timin, guanin, sitozin) olacağı yerde olmayabilir veya istenmeyen bir yere halk tabiri ile “kaynak” yapabilir (Tıp dilinde, insert).
Son yıllarda ortaya çıkan Epigenetik biliminde ise mutasyon yoktur. Yani, artma, eksilme veya şifrede bir değişiklik yoktur. Epigenetik, DNA dizisinde değişiklik olmadan, genlerin çalışmasında meydana gelen geçici veya kalıcı değişikliklerdir. Kalıtımın genler üstü boyutu da denilen epigenetik, her şeyin genlerde bitmediğini izah eder. İkizler, aynı genetik altyapıya sahipken tamamen farklı bir karekter özellikleri sergileyebilirler. Bu durumun açıklanmasında epigenetikten faydalanılmaktadır. Son yıllara kadar DNA’ya ve genetiğimize kaderimiz (genetic fate) yani hiç değişmeyen yapılar olarak bakılıyordu. Epigenetik, bu tezi çürüttü. Büyük bir paradigma değişimi yaşandı. Yeni çalışmalar şunu da gösterdi ki, insanın genetik yapısı üzerinde yeyip içtiklerinin çok ciddi tesiri vardır. Annenin beslenmesi ve aldığı gıdalar bebeklerin genlerinin çalışmasını etkilemektedir. Bu genetikte devrim niteliğinde bir sonuçtur. İslam âlimlerinin haram gıdaların kişinin karekterini bozacağı görüşü de bu çalışmalarla ispatlanmış olmaktadır.r. Buradan şunu söyleyebiliriz. Annenin sütü de bir gıda olduğuna göre çocuk da bunu emdiğine göre esbap açısından epigenetik mekanizmaların nasıl işlediğinin araştırılması gerekir. Çığır açan bu çalışmalara göre, yediğimiz yiyecekler, hatta anne babamızın ve büyük annelerimizin yediği besinler bizim genetik mirasımıza çok ciddi tesir etmektedir. Dahası onların moral ve ahlaki durumları da çocuğa genetik olarak da geçmektedir. Konunun önemini anlayan Avrupa, 200 milyon dolar ayırarak epigenom haritasını çıkarmak için yeni bilim dalı olan epigenetiğe yatırım yapmaya başlamıştır.
Genetik bilginin sadece DNA zinciri tarafından kontrol edilmediği kromatin yapısındaki histonlardaki epigenetik değişimlerin de insan genetik bilgisini etkilediği yapılan araştırmalarla gösterilmiş, son on yılda yapılan araştırmalar sonucu, epigenetik olayların özellikle insanlar üzerinde oldukça etkili olduğu anlaşılmıştır. Gen düzenlemesinin; bireyin genetik aktivitelerinde, hangi hücrede hangi genin aktif ya da pasif olacağında, anne karnında hangi hücrenin hangi dokuyu oluşturacağında, büyümede, farklılaşmada, metabolik faaliyetlerde ve çevre değişimlerine uyum sağlanmasında rolleri olduğu düşünüldüğünde genlerimizin işleyişini etkileyen çevre, soluduğumuz hava, stres ve aldığımız besinler gibi hala araştırılmakta olan daha pek çok faktörün insan için ne denli önemli olduğu görülecektir. Bahsedilen faktörlerin etkisinin en önemli göstergelerinden biri aynı genetik yapıya sahip tek yumurta ikizi bireylerin farklı ortamlarda yetişmesiyle farklı fiziksel ve karakteristik özellikler göstermeleridir. Bu olayın bir benzeri arılar arasında da görülmektedir. Kraliçe arı ile işçi arı arasındaki gelişim farklılığının sebebi besin maddelerindeki farklılıktır. Arı sütü ile beslenen yavru arı kraliçe arıya dönüşürken bal ile beslenen yavru arılar işçi arı olarak farklılaşmaktadır. Farelerle yapılan çalışmalarda stresli annenin çocukları daha stresli oluyor. Tabii bunlar esbap açısından yapılan yorumlardır. Bütün bunları yaratan Allah’tır. Mekanizmayı kuran (Hayy) ve hayatımızı devam ettiren (Kayyum) O’dur. Kısaca, epigenetik mekanizmalar, anne karnından doğum sonrasına, hatta tüm hayatı boyunca insan üzerinde etkilidirler. İnsanın kişiliğine ve genetik yapısına farklılıklar katabilirler.
II. Dünya Savaşında Nazi kamplarında esir kalan Yahudi anneler, zulüm gören halklar, kıtlığa ve sürgüne maruz kalanlar üzerinde yapılan bir çalışmada epigenetik mekanizmaların stresten etkilendiğini ve hamilelik dönemi stresli geçen annelerin çocuklarında depresif davranışların arttığı gösterilmiştir. Bu konu ile ilgili olarak farelerde yapılan bir araştırmada, iki hamile anne fareden birine hamilelik sürecinde stres uygulanmıştır. Doğumdan sonra normal annenin dünyaya getirdiği bebek fareler stresli hamilelik geçiren annenin sütü ile beslendiğinde stresten etkilenmişlerdir. Aynı şekilde stres uygulanan annenin bebekleri kontrol faresinin sütü ile beslendiğinde normal bir gelişim göstermiş stres etkisini kaybetmiştir. Sonuç; stresi arttıran ve azaltan faktörler anne sütü ile yavrulara geçmiştir! İşte burada karşımıza, farklı kültürel ortamlarda ve farklı çevrelerde yetişmiş annelerden alınacak sütlerin, bebeğin fizyolojik ve kişisel yapısında birçok karmaşa ortaya çıkaracağı gerçeği çıkmaktadır. Süt miktarındaki yetersizlikten ötürü bebeğini süt bankalarından alınan sütle besleyen anne için, belki de hoşlanmayacağı karakterde hatta büyük sağlık sorunları içeren bir bebekle karşılaşma ihtimali söz konusu olabilir. Hiçbir anne, yüzlerce anneden sağılan ve ortak bir havuzda toplanan sütlerden alıp çocuğunun epigenetik mekanizmalarını harekete geçirmek istemez. Konu gerçekten bilimsel olarak çok ciddidir. Acele ve ani kararlar verilmemelidir. Çalışmalarda da görüldüğü gibi bilimsel olarak biliyoruz ki, annenin psikolojisi ve çevresel etkenler annede epigenetik mekanizmaları etkilemekte; anne sütü de bebeğin gen işleyişini değiştirme potansiyeline sahiptir. Süt bankalarındaki sütlerin, dolayısıyla da bankadan süt alan bebeklerin hala tam olarak mekanizması çözülemeyen epigenetikten etkileneceği aşikârken tüm bunlar göz ardı edilebilir mi?
İslamî açıdan sütkardeşliğinin oluşması için ilk 2 yıl içinde emzirmenin vukû bulması gerekmektedir. Bu 2 yıllık süre de ayrıca dikkate değer niteliktedir.Zira bu sınırlama akıllara şu soruların gelmesine sebep olmaktadır: Acaba ilk 2 yıl içindeki anne sütünde bir madde mi var ki bu madde genetik olarak şu an için malumumuz olmayan bir duruma yol açıyor ve 2 yıldan sonraki sürede bu maddeye ne olmaktadır? Bütün bunlar araştırılmayı bekleyen konulardır.
Mikrokimerizm
Süt kardeşliği yoluyla kurulan yakınlıkta nasıl bir akrabalık bağı kurulmaktadır? Bir bireye ait hücrenin, DNA’nın veya diğer kalıtım materyallerinin başka bir bireyde bulunması olarak tanımlanan mikrokimerizmin sütkardeşliği bağını kurmada etkili olduğu düşünülebilir. Çünkü anne sütüyle; anneye ait kromozom, mikroRNA (miRNA), mitokondri DNA’sı (mtDNA) ve mikroveziküllerin bebeğe geçtiği bilinmektedir. Hiç şüphesiz bu da araştırılması gereken bir konudur.
Micro RNA
Anneden bebeğe geçen genetik materyallerden biri olarak da microRNA lar gösterilmektedir. Son yapılan çalışmalara göre insan kanında microRNA (miRNA) adı verilen genetik bir meteryal bulunmaktadır. MicroRNA’larda değişik immün sistem bilgileri yer alır. Yapılan araştırmalarda laktasyonun ilk 6 ayında immünite ile ilişkili microRNA’ların yüksek ekspesyonları saptanmıştır. Bu microRNA’ların stabilize olması için aşırı asidik şartlar gerekmektedir. İşte annne sütü, bebeğin immün sisteminin gelişimine katkı sağlayan bu microRNA’ların aktarımını sağlamaktadır. İmmün sisteme olan bu faydasının yanında genetik meteryal olarak aktarılmış olması karâbet açısından kafalarda soru işareti meydana getirmektedir.
Mikroveziküller
Bir başka genetik materyal ise, mikroveziküllerdir. Anne sütü, retrovirüse benzer mikroveziküller içermektedir. Bu mikroveziküller de tek zincirli RNA içermekte ve ters enzim aktivesi göstermektedir. RNA içerikli mikroveziküllerin başka hücrelere aktarılabildiği ve aktarıldıkları bu yerde fonksiyonel olarak görev aldıkları bilinmektedir. Buradan yola çıkarak bazı bilim adamları bu mikroveziküller yoluyla annesinden süt emen bebeğe gen aktarımı yapılabileceğini düşünmektedir. Hatta klinikte, genetik hastalığı olan yenidoğanlara sütanne yoluyla RNA içeren mikroveziküllerin aktarılması ile bu genetik hastalıklara kalıcı tedaviler bulunabileceği de düşünülmektedir.
Mitokondri DNA’sı (MTDNA)
Mitokondrial kalıtım, mtDNA’sından kaynaklanan hastalıkların kalıtımını açıklamak için kurulmuş bir kalıtım modelidir. mtDNA, hücre çekirdeği yerine mitokondri içinde yer alan ve tüm dizisi 1981 yılında bildirilmiş yaklaşık 16500 bazdan oluşan dairesel bir DNA molekülüdür. mtDNA molekülü 37 gen içerir. İnsan çekirdek DNA’sı 3 milyar bazdan oluşur. 20 binden fazla gen barındırır. Her bir hücrede binlerce mitokondri, ve bu mitokondrilerde binlerce mtDNA kopyası bulunur. Mitokondrial kalıtımın ilginç bir özelliği vardır. Bebekteki mitokondriler anneden gelir. Bu nedenle çocuk mitokondrilerini anneden alır. Babadan hiç olmaz veya çok az olur. Anne hastaysa çocuk da hasta olur; fakat aynı durum baba için söz konusu değildir.
MTDNA Anne Sütüyle Aktarılıyor Mu?
Anne sütünün, mitokondriyal DNA vasıtasıyla genetik yük taşıdığını söyleyen çalışmalar vardır. Anne sütüyle bebeğe geçtiği tespit edilen mtDNA’nın oksijen radikallerine daha fazla maruz kalması, koruyucu ve tamir sistemlerinin azlığı sebebiyle çekirdek DNA’ ya göre mutasyonlara daha açıktır. Anne, Leber Herediter Optik Atrofi (LHON) ve Kearn Sayre sendromu (KSS) gibi bazı mtDNA hastalıklarına sahipse bu annenin sütünü alan çocuklarda bu hastalıklar ortaya çıkabilir. Bu hastalıkların mtDNA aracılığıyla anne sütüne geçme ihtimali bebeğin sağlığı açısından oldukça düşündürücüdür. Konuya bu açıdan bakıldığında Avustralya AIDS örneğinde olduğu gibi süt bankalarında, büyük havuzlarda karıştırılan binlerce annenin sütünün; besleyiciliğinin yanı sıra bir tehdit unsuru haline gelebileceği unutulmamalıdır.
Süt Anneliği Kurumu
Çocuğun anne sütü ile beslenmesi sadece vitamin açısından zengin olan bir gıdanın ona içirilmesi olayı değildir. Emerken çocuğun bir insan tenine temasının oluşturacağı karşılıklı manevî ve psikolojik etki de düşünülmelidir. Tabii ki en uygunu bebeğin öz annesi tarafından emzirilmesidir. Bebeğin emzirilmesi de “…Anneler çocuklarını tam iki yıl emzirsinler.” (Bakara 233) ve “…sütten kesilmesi de iki sene içindedir.” (Lokman 14) ayetleriyle yüce kitabımızda tavsiye edilmiştir. Ama çeşitli sıkıntılarla öz annenin çocuğu emziremediği durumlarda Kur’an-ı Kerim bize şöyle bir kapı aralamaktadır:
“Eğer annesinin çocuğu emzirmemesi sebebiyle sıkıntıya düşerseniz, bu takdirde baba, ücret vererek bir başka emziren kadın bulacaktır” (Talak 6).
Yüce kitabımızın bize sağladığı bu kolaylıkla, sütü yeterli gelmeyen ya da değişik sebeplerden ötürü çocuğunu emziremeyen annelerin karşısına sütanneliği kurumu çıkmaktadır. Sütanneliğinin en önemli avantajı diğer yöntemlerdeki gibi bebeği beslemesinin yanı sıra bunun öz anne tarafından emzirilmeye en yakın yöntem olmasıdır. Sütün özellikle daha fıtrî oluşu annenin memesinden aktığı andaki durumu itibariyledir. Şayet o annenin memesinden aktıktan sonra bekletilip daha sonra şöyle veya böyle ısıtılarak bebeğe verilirse tabiilik yitirilmiş olur. Nitekim, ilmi çalışmalar; ısıtılan, dondurulan ve bankalarda saklanan sonra tekrar ısıtılan sütlerin besleyici ve koruyucu özelliklerinin %30-50 oranında azaldığını göstermektedir.. “…ve içenlerin boğazından kolayca letafetle geçen halis bir süt içiriyoruz.“(Nahl, 16/66) ayetinde de geçtiği gibi sütün hâlis olması onun bozulmamış ve mikrop bulaşmamış olması demektir. ‘Hâlis’ ve ‘sâiğ’ oluşu biraz da canlının memesinden aktığı ana bağlanmaktadır. Dolayısıyla Allah’ın anneye bahşettiği bu fıtri durum hem uygulama kolaylığı sağlaması hem de her an uygun sıcaklıkta ve hazır olması sebebiyle insana sunulan eşsiz bir lütuftur.
SONUÇ
Bütün bu zikrettiğimiz veriler ve gerekçeler ışığında süt bankacılığı projesinin pek çok sakıncayı beraberinde taşıdığını söyleyebiliriz. En büyük mahzuru da hiç şüphesiz dinî açıdan meydana getirdiği karışıklıktır. Zira İslam dinine göre süt emme yoluyla meydana gelen akrabalık tıpkı nesep yoluyla sabit olan akrabalık gibidir. Aynı sütten beslenen -hatta Hanefî ve Malikî mezheblerine göre bir yudum dahi olsa- erkek ve kız çocukları arasında ve süt veren anne arasında nesep yoluyla gerçekleşen mahremiyet teessüs etmektedir. Dolayısıyla bu konuda çok ciddi ve hassas davranmak gerekmektedir. Süt bankalarında toplanan sütlerin dinimizin gösterdiği hassasiyetler çerçevesinde alınıp muhafaza edilmesi, her kesin aynı dinî hassasiyeti göstermesi ve uygulaması çok zor gözükmektedir. Değişik ülkelerde denenen ve pek çok tıbbî ve etik komplikasyonla karşılaşılan bu konunun çok iyi etüd edilip ona göre adım atılması gerekmektedir. Konunun genetik yönü ise henüz tam olarak aydınlığa kavuşmuş değildir. Yapılan az sayıda çalışmanın ivedilikle arttırılması zorunludur. Elbette ki süt bankacılığına karşı çıkıp bu ihtiyacı çözümsüz bırakmak da doğru değildir. Süt bankacılığı yerine sütannelik kurumunun yaygınlaştırılması en selâmetli yol olsa gerektir. Asırlardır uygulanan sütanneliği müessesesi dinî, ahlakî, örfî ve tıbbî açıdan daha sağlıklı bir çözüm olarak karşımızda durmaktadır.
Kaynak: Yeni Ümit Dergisi, Sayı: 103, Dr. Ergün Çapan – Dr. K.Can
KAYNAKLAR
- Dan Hurley, Grandma’s Experiences Leave a Mark on Your Genes, Discover Magazine, 2013, Mayıs. (Paradigma değişikliği)
- Murat Kumbasar, Süt akrabalığı, Atatürk Üniv. İlahiyat Dergisi, 2007, 16, 317.
- Ayşe Gürol, Turkish womens knowledge and views regarding mothers milk banking. Collegian, 2013, Avustralya Hemşirelik Okulu Yayınları.
- Ramli N, Human milk banks, Eastern Journal of Medicine, 2010, 15, 163.
- Fang Yuan Chang, Charecteristics of the First Human Milk Bank in Taiwan, Pediatrics and Neonatology, 2013, 54,28.
- Karen Simmer, Süt bankacılığının bilinen ve bilinmeyen yönleri, Early Human Development, 2009, 85,701.
- JH Kim, İnsan süt bankaları, Kanada Pediatri Derneği, 2010, NG 2010.
- Susan Landers, Donor human milk banking and the emergence of milk sharing, Pediatr Clin N Am 60 (2013) 247-260.
- Mark Underwood, Human milk fort he prematüre infant, Pediatr Clin N Am 60 (2013) 189-207.
- Donna Miracle, Amerika’daki süt bankalarındaki modern etik konular, 2011, Pediatrics, Online, 1098-4275. www.pediatrics.org.
- Emel Gür, Anne sütü ile beslenme, Türk Ped A. 2007; 42: 11-5.
- Hylander MA, Strobino DM, Dhanireddy R. Human milk feedings and infection Among Very Low Birth Weight Infants. Pediatrics 1998; 102:p.e.38.
- Martin RM, Smith GD, Mangtani P, Frankel S, Gunnell D. Association between breastfeeding and growth: the Boyd-Orr cohort study. Arch Dis Child Fetal Neonatal Ed 2002; 87: 193-201.
- Owen CG, Whincup PH, Gilg JA, Cook DG. Effect of breast feeding in infancy on blood pressure in later life: systematic review and meta-analysis. BMJ 2003; 327: 1189-95.
- M. F. Gülen, Kuranın Altın İkliminde, 2010.
- Prof. Ömer Çelik, Kuran’dan Teknolojik Yansımalar, 2009.
- Eurodias S. Rapid early growth is associated with increased risk of childhood type 1 diabetes in various European populations. Diabetes Care 2002; 25: 1755-60.
- Anderson JW, Johnstone BM, Remley DT. Breastfeeding and cognitive development: a meta-analysis. Am J. Clin Nutr 1999; 70: 525-35.
- Kosaka N, Izumi H, Sekine K, Ochiya T. MicroRNA as a new immune-regulatory agent in breast milk. Sience. 2010 Mar 1;1(1):7. doi: 10.1186/1758-907X-1-.
- M. Kemal Irmak, Yeşim Oztas, Emin Oztas, RNA-Based Gene Delivery System Hidden in Breast Milk Microvesicles, J Exp Integr Med. 2012; 2(2): 125-136 doi: 10.5455/jeim.150312.hp.003
- Ian C G Weaver, Epigenetic programming by maternal behavior, NATURE NEUROSCIENCE VOLUME 7 | NUMBER 8 | AUGUST 2004. (Ses getiren bu çalışmada anne davranışlarının çocuğun genetiğini etkileyebileceğinden bahsediyor).
-