Gerçekten de bu mes’ele fukaha arasında ihtilâf mevzuu olmuş, geçmişte uzun uzadıya müzakere ve münakaşa edilmiştir. Nitekim meşhur âlim Ebussuûd Efendi bu kimsenin tekrar hacca gitmesi gerektiğini ileri sürmüş, bu görüşe Seyyid Ahmed Padişahî de yazdığı bir risâlesiyle iştirâk etmiştir.
Bundan dolayıdır ki, bâzı fakîhler, vekil olarak hacca giden, yahut umre yapan kimse, daha önce kendi adına hacca gitmemişse fakir de olsa yeniden kendi adına hacca gitmesi lâzım gelir, demişlerdir. Ancak, ağırlığın aksi görüş sahiplerinde olduğu anlaşılmaktadır.
Abdülganiyy-i Nablûsî, yazdığı risâlesinde bunun aksini savunmuş, gerek umreye, gerekse başkası adına vekil olarak hacca gitmiş olsun, sonra imkânı müsait olmadığı takdirde hacca gitmeye mecbur olmaz, şeklinde hüküm vermiş,değerli fıkıh âlimi İbn-i Âbidin de bu görüşe meyletmiştir.
Anlaşıldığına göre, maddî durumu haccetmeye müsait olmayan kimse, vekil olarak gitmesi, yahut umre yapması sebebiyle gücü yetmeyen hacla mükellef tutulamaz. Mükellefiyet, imkânla alâkalıdır. İmkân varsa hac mükellefiyeti de vardır. Yoksa hac mükellefiyeti de yoktur. (Ahmet Şahin)