Hangi hususta olursa olsun, “Vicdanım rahat” demek kolay değildir ve çok büyük bir iddiadır. Bir defa, “vicdanım rahat” diyebilmek için, yaptığınız her işte ihlâsınızın, o işte Allah rızasından başka bir gaye gütmediğinizin kesin olması ve bundan emin bulunmanız lâzımdır. Bu ise, peygamberlerin dışında kimse için mümkün değildir. Kimse, “Ben, bu işte Allah rızasından başka hiçbir gaye gütmedim” diyemez, böyle bir iddiada bulunamaz. Çünkü ihlâs, sürekli kazanılan, kazanılması için ömür boyu mücadele verilmesi gereken bir hâldir. Ancak peygamberlerdir ki, onlar ‘muhlis‘, yani ihlâslı, ihlâsı kazanmış değil de, ‘muhlas’dırlar; âdeta bizatihî ihlâs üzere yaratılmışlardır. O bakımdan, onlardan başka kimse tam ve kusursuz ihlâs iddiasında bulunamaz. Öyle ise, herhangi bir işte “vicdanım rahat” demek, çok büyük bir iddia, hattâ bağışlayın, küstahlık olur. İmam-ı Rabbânî hz. “Ben, 20 yıldır sağ yanımdaki meleğin bir şey yazdığına sanki hiç şahid olmadım” diyor. İmam-ı Rabbanî gibi bir zat böyle diyorsa, bizim nasıl düşünmemiz gerektiği mevzuunda herhalde fazla söz söylememiz abes olur.
İkinci olarak, “vicdanım rahat” diyebilmek için, yaptığımız her şeyi doğru yaptığımızdan emin olmamız lâzım. Bu da, yine peygamberler dışında kimse için mümkün değildir. Yine, sürekli Allah’ın korumasında ve o muallâ makamlarının birazcık altında bir performans gösterdiklerinde hemen ikaz edilen o insanlardır ki, vazifelerini tam doğru ve bihakkın yapmışlardır. Biz ise, doğruyu ve mükemmeli yakalamaya çalışan insanlarız.
Kaldı ki, pek çok meselede doğrunun ne olduğunu kestiremiyor, “herhalde böyle yapmak daha iyi” diyor ve öyle yapıyoruz. Şahsen, hayatımda yaptığım hiçbir işin, mutlaka yapılması gereken en doğru iş olduğuna tam kanaat etmedim. Meselâ, bazen arkadaşlar bazı yerlere, bazı toplantılara sürüklediler; onların vicdanî kararlarına saygı gösterdim ve o toplantılara katıldım. Fakat, hiç birinde yapılması gerekeni yaptığım hususunda vicdanen rahat değilim. Belki hata ettim, belki hepimiz hata ettik. Yani, burada maksadım kimseyi, hele bir camiayı sorgulamak değildir. Fakat, her zaman hepimiz, yaptığımız her işten dolayı kendimizi sürekli sorguya çekmeliyiz. En doğru, en halisane yaptığımızı zannettiğimiz işlerde bile, acaba bunda da bir bit yeniği, nefsin bir oyunu, sağdan gelmesi var mıdır? Acaba, böyle değil de, şöyle yapsa idim, daha iyi olmaz mıydı? Acaba, yapmadan önce bir defa daha düşünse veya daha başkalarıyla bir defa daha istişare etse idim, daha iyi bir netice alınamaz mıydı… şeklinde, mutlaka kendisini sorgulamalıdır. Bu bakımdan, herhangi bir hususta “vicdanım rahat” demek, ancak nefsin ve bencilliğin mırıltısı olabilir.”