Peygamberlerin gelişi ve bazılarının isimlerinin bilinip bilinmeyişi geçmiş dönemlere ait tarihi bir silsileye göre olabileceği gibi faziletleri nazara alınarak da zikredilmiş olabilirler. Fakat, Cenâb-ı Allah zikrettiği isimleri gelip geçmiş bütün peygamberlerin getirdikleri esasları temsil edecek peygamberlerden seçmiştir. Mesela, bir peygamber vardır ki, kendisine has bir misyonu olmamış, Hazreti Adem’in vahyinin gölgesinde vazifesini yapmıştır. Hazreti Adem misali ortaya konunca onu zikretmeye gerek yoktur. Yani, Cenâb-ı Hak umum peygamberlerin mesajını, câmi peygamberlerde toplamış, onları Efendimiz’e (sav) bir örnek olarak ortaya koymuştur. İster mesaj almaları, ister çektikleri çileler, isterse de Allah’la münasebetleri ve nezd-i uluhiyetteki makamları açısından bazı hususiyetlerini nazara vererek örnek göstermiştir.
Yani, sayılarını net olarak söylemek zor olsa da binlerce peygamber arasından yirmisekiz tanesi (Daha doğrusu yirmi beştir; çünkü üçünün peygamber olup olmadığında ihtilaf vardır.) diğer peygamberleri temsil etme, insanlara ders verme ve örnek olma açısından yeterlidir. Yoksa, Kur’anı Mucizü’l Beyan hep peygamber isimleriyle dolardı. Aynı vakaları durmadan tekrar ederdi.
Ayrıca, peygamberlerin neşet ettikleri yerlere bakılırsa, Kur’an’da Efendimiz’in (sav) bulunduğu çevrede yaşamış olan peygamberlerin zikredildiği görülür. O bölgedeki kavimler atalarından duya duya o çevrede neş’et eden belli peygamberlerden haberdardılar. Efendimiz (sav) de, kendisinin muhatap olduğu kavim açısından oralara gelen peygamberleri bilmeliydi. Yakın atalarından Mekke civarına peygamber gelmemişti. Uzun zaman onlar Hazreti İbrahim’den kalan dinle amel etmişlerdi. Efendimiz (sav) de bi’setten (vahyin başlangıcından) önce Hazreti İbrahim’in dininden kalan esaslar ile amel ediyordu. O devirde de namaz biliniyordu, hac biliniyordu; ama işin içine başka şeyler girmişti. Bazı çarpıklıklar vardı yapılan amellerde. İşte, Peygamberimiz’in (sav) mesajının yadırganmaması için daha önceki misallerinin hatırlatılması, bilinmesi gerekiyordu. Hazreti Cafer, Necâşî karşısında “Niye garipsiyorsunuz; Hazreti Musa, Hazreti İsa gelmedi mi?” derken, “Bunlar bilinen şeylerdi, yadırganacak bir şey yok.” mülahazasıyla öyle diyordu.
Kaynak: Sohbet-i Canan, “Peygamberlik Müessesesi”