Hz. Üstad’ın yaklaşımıyla kainata bir ağaç nazarıyla bakılırsa, Efendimiz (sav) o ağacın çekirdeğidir; eğer bir kitap misaliyle bakılırsa, o kitabın kâtibinin kaleminin mürekkebidir.[1]Bediüzzaman, Mesnevi-i Nuriye s.105 (Habbe). Bir çekirdekten kocaman bir kainat meydana getirmek Cenabı Hakk’ın kudretine ağır gelmez. Ve zaten hep öyle yapıyor; çok küçük tohumlardan pek büyük meyveler yaratıyor. Onun yarattığı ilk çekirdek Efendimiz’dir.
Peygamber Efendimiz (sav) pek çok cihetle diğer peygamberlerden daha faziletlidir. Mesela; Rasûlü Ekrem vazifesini yapıp gitmiştir; ama dini ve getirdiği mesajı devam etmektedir. ِاَلسَّبَبُ كَالْفَاعِل “Essebebu kel fâil / Bir işe sebep olan onu yapan gibidir.” (Bkz.: Müslim, imaret 133; Tirmizî, ilim 14; Ebû Dâvûd, edep 115.) sırrınca ümmeti Muhammed’in sevaplarının bir misli Efendimizin (sav) defteri hasenâtına kaydolmaktadır. Biz her ezandan sonra dahi O’na dua ediyoruz; ُوَابْعَثْهُ مَقَامًا مَحْمُودًا الَّذِي وَعَدْتَه “veb’ashu makâmen mahmûdenillezi veadtehu / Rabb’im, Hz. Muhammed’i kendisine vadettiğin makamı Mahmud’a ulaştır.” (Buhârî, ezân 8, tefsîru sûre (17) 11; Tirmizî, salât 157.) diyoruz. Her gün değişik vesilelerle pek çok defa O’na dua ediyoruz. İçinde yaşadığımız çağdaki bütün fitnelere rağmen hâlâ şu bir buçuk milyar Müslüman dünyasının en az bir milyarı doğru ibadet ediyor, doğru ezan okuyor, doğru kâmet yapıyor ve her zaman Allah Rasûlü’ne (sav) biatlarını yeniliyor, O’na dua ediyor.
Kur’anı Kerim, Cenâbı Hakk’ın isimlerinden her ismin a’zam mertebesinden geliyor. Efendimiz de ismi a’zamın mazharıdır. Zaten ismi a’zamın mazharı olmayan, ismi a’zamın ve her ismin a’zam mertebesinin tecellisi olan şeye muhatap olamaz, onu kavrayamaz. Mutlaka kendi mâyesinde onun bulunması, donanımının ona göre olması lazım. Evrensel bir peygamber, alemşümul bir peygamber.. bu şu demektir; İnsanlık ağacına ait bütün hususiyetler çekirdek halinde O’nda vardır. Hangi peygamber olursa olsun, hangi mânâyı, hangi gerçeği, hangi hakikati, hangi ismin tecellisini temsil ederse etsin, bunların bir numunesi, şöyle böyle bir esintisi Efendimiz’de (sav) mutlaka vardır. Makamı cem’in sahibi olması itibarıyla vardır. Dolayısıyla; diğer peygamberlerin birinde bir isim a’zam derecede tecellî etmiştir, öbüründe öbür isim a’zam derecede tecellî etmiştir. Fakat, Hz. Muhammed’de (sav) her ismin tecellîsi vardır ve O’na nâzil olan Kur’an, O’nun donanımına göre her ismin a’zam derecesinde tecellî etmiştir.
Bununla beraber, diğer peygamberlerin O’nun yanında kıymetleri yokmuş gibi düşünülmesi şeklindeki haddinden fazla tenzîle Efendimizin (sav) kendisi de razı olmamıştır. Mesela, وَلَا تَكُن كَصَاحِبِ الْحُوتِ “Ve lâ tekün ke sahibi’l-hût” (Kalem, 68/48) ayeti nazil olduktan sonra ihtimal sahabilerden bazılarının akıllarına gelmiş olabilir ki; Yunus b. Metta acaba ne yaptı ki Efendimize (sav) “Sakın onun gibi olma!” buyuruluyor. Onun için Rasûlü Ekrem (sav) hemen buyuruyor ki, “Beni Yunus b. Metta’ya tercih etmeyin.” (Buhârî, enbiyâ 35; Müslim, fezâil 166-167.) Hani, Yunus aleyhisselam’ın balığın karnında yaptığı dua ile arş ihtizaza gelir. Melekler “Bu dua eden de kim ya Rabb?” diye sorarlar. “Yunus” cevabı verilir. “Şu yanıp yakılan, içli içli dua eden Yunus mu?” karşılığını verirler. Yunus b. Metta, Cenabı Hakk’ı tazimle anan bir kul olarak yad ediliyor. Demek onun Allah’ı farklı bir tazimle anan bir kul olma konumu da var. Bu sebeple Efendimiz (sav) “Beni Yunus b. Mettaya tercih etmeyin.” diyor.
Yine bir sahabiyle bir yahudi arasındaki “Hazreti Musa mı üstündü Efendimiz mi?” münakaşasında sahabi yahudiye bir tokat vuruyor. Bunun üzerine Rasûlullah (sav), “Beni Musa’ya tercih etmeyin. Haşr u neşir olduğunda O’nu arşın kaidelerine tutunmuş olarak göreceğim. Bilmiyorum daha önce yaşadığı (Tur’daki tecellî neticesinde meydana gelen) baygınlıktan dolayı mı yeni bir baygınlık yaşamadı, yoksa önce mi haşr oldu.” (Buhârî, husûmât 1, enbiyâ 31, rikak 43, tevhîd 31; Müslim, fezâil 157.) diyor. Üstad’ın ortaya koyduğu ölçü içinde mercuh râcihe bazı durumlarda tereccüh edebilir.[2]Bkz.: Bediüzzaman, Sözler s.531 (Yirmi Yedinci Söz, Zeyl). Yani, faziletçe daha sonra olan, sadece bazı hususiyetler itibariyle faziletçe önce gelenin önüne geçebilir. Mesela, mutlak fazilette sahabe-i kirâma yetişilemez. Ama bazen ümmeti Muhammed içinde öyle alimler, öyle derin İnsanlar gelmiştir; hususi fazilette sahabenin pek çoğundan daha ileri, daha derin olmuşlardır.
Hasılı, diğer peygamberler de, peygamber olmayanların asla ulaşamayacağı mertebededirler. Fakat, onlar bazı hususlarla anılıyor olsalar bile mutlak fazilet Kâinatın İftihar Tablosu’na aittir. Allah Rasûlü (sav) fazilet bakımından en öndedir.
Kaynak: Sohbet-i Canan, “Peygamberlik Müessesesi“
Dipnotlar